Image Map

DİSK ÜYELERİNE 'OTAĞ-I HÜMAYUN' MÜDAHALESİ

 

 

Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) üyeleri 27 Aralık 2010 pazartesi günü saat 12:00’da Otağ-ı Hümayun’un yeraldığı YTÜ Davutpaşa Kampusü önünde toplandı.

 

DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi’nin de aralarında bulunduğu DİSK’liler, “Otağ-ı Hümayun 12 Eylül 1980’de DİSK üyelerinin sorgulandığı bir işkencehanedir. İnsan hakları müzesi yapılmalıdır” açıklamasında bulundu.

 

Açıklamanın ardından DİSK’liler Otağ-ı Hümayun’a doğru ilerlemek istedi. Ancak polis engel oldu. Yaşanan gerginlik arbedeye dönüştü.

 

Polis, üniversite kampusüne girmeye çalışan grubu, cop kullanarak ve kalkanlarıyla iterek içeriye sokmadı.

 

Fakat DİSK’liler polis barikatını yararak içeri girdiler..

 

Burada açıklama yapan DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi şunları söyledi:

 

“Bugün 27 Aralık 2010. Bir kez daha Otağ-ı Hümayun önündeyiz.

 

1971 yılında 12 Mart Askeri Darbesi’nin ardından ilericiler, devrimciler ve sosyalistler hapishanelere doldurulmuştu.

 

O dönemin en önemli davası olan DEV-GENÇ davasının İstanbul duruşmaları OTAĞ-I HÜMAYUN’da başlamıştı.

 

Sansaryan Han’da, Ziverbey Köşkü’nde işkencelerde alınan ifadelerle adeta bir tiyatro oyunu gibi bu salonda göstermelik duruşmalar sergilenmiştir.

 

1980 yılında 12 Eylül Askeri Darbesi’nin ardından bir kez daha on binlerce işçi, emekçi, ilerici, demokrat, devrimci, sosyalist, hapishanelere dolduruldu.

 

Kuşkusuz 12 Eylül’de en büyük saldırılar ve hukuksuzluklar DİSK ve DİSK’e üye sendikalara yönelmişti.

 

Binlerce, DİSK üyesi gözaltına alınmış ve askeri hapishanelere doldurulmuştu.

 

27 sendikası ve 600 bini aşkın üyesi ile DİSK 12 Eylülcü generallerin baş hedefi olmuştu.

 

Bu bina bütün bu yaşananlara tanıklık etmiştir.

 

Bu binada tıpkı Mamak gibi tıpkı Metris gibi Diyarbakır gibi işkence tezgâhları kurulmuştur.

 

DİSK üyelerinin, Yönetim Kurulu ve Yürütme Kurulu üyelerinin tüm sorgulamaları bu binada, görülmemiş işkenceler altında tamamlanmıştır.

 

DİSK Başkanlar kurulu üyeleri, DİSK’e destek olan aydınlar,sanatçılar  ve akademisyenler, dönemin milletvekilleri, belediye başkanları bizimle beraber burada işkence gördüler.

 

O dönemin Genel Başkanı Abdullah BAŞTÜRK ve Yürütme Kurulu üyeleri başta olmak üzere günlerce burada kalmıştır.

 

Ben, o günleri DİSK Yürütme Kurulu üyesi olarak gözleri bağlı ve işkence altında bu binada geçirdim.

 

ElektrikR30;  FalakaR30;  AçlıkR30; UykusuzlukR30; Gözlerimiz bağlıR30;

O günler unutulamaz. Unutulmadı ve affedilmeyecekR30;

 

İşte bugün yeniden bu binanın önündeyiz.  “12 Eylül’de Türkiye çok şey kaybetti. NE UNUTURUZ NE AFFEDERİZ” diyoruz.

 

12 Eylül ile mücadele etmek lafla olmazR30;

 

Suçluları yargılamakla olur, İspanyada, Şili’de, Yunanistan’da ve en son Arjantin’de olduğu gibiR30;

 

Karşısında düğmeni ilikleyerek, maaşına zam yaparak 12 Eylül ile mücadele edilemezR30;

 

12 Eylül referandumunda esip, gürleyecek, yeri gelecek ağlayacakR30; ama işin bitince unutarak 12 eylül ile mücadele edilmezR30;

 

12 Eylül’ün bütün kurumları temizlenmeden, suçluları yargılanmadan ve topluma bu yaşananları unutmamaları için bütün işkencehaneleri sergilenmeden ne demokrat olunur, ne de darbelere karşı safsatalarına güven duyulabilir.

 

Evet, Diyarbakır cezaevi unutturulamaz, Mamak, metris, unutturulamaz, madımak unutturulamazR30;

 

DİSK üyelerinin hafızasında derin izler bırakmış OTAĞ-I HÜMAYUN da unutturulamaz.

 

Biz DİSK olarak bu binanın mutlaka insan hakları müzesine dönüştürülmesini istiyoruz.

 

Gelecek kuşakların bu binada yaşanan acıları, insanlık dışı uygulamaları unutmaması için insan haklarına yönelik bir yapıya devredilmesini istiyoruz.”

ITUC ETUC