Image Map

DİSK-KESK-TMMOB-TTB: SUSMAYACAĞIZ! 1 MAYIS'TA 1 MİLYON YÜREK TAKSİM'DE ATACAK!..

 

SUSMAYACAĞIZ! 1 MAYIS’TA 1 MİLYON YÜREK TAKSİM’DE ATACAK!..

 

Biz, emek ve meslek örgütleri olarak, Türkiye açısından son derece önemli bir dönemeçte, 1 Mayıs kutlamalarının hazırlıklarına başladık.

 

Bir yandan emeğin kazanılmış haklarına yönelik ciddi saldırıların olduğu, işsizliğin kitlesel boyutlara ulaştığı, güvencesiz, esnek çalışma biçimlerinin, taşeronlaşmanın girdabında, çalışma yaşamının tahrip edildiği, sendikal hak ihlallerinin sürdüğü, diğer yandan ise başta basın özgürlüğü olmak üzere hak ve özgürlükler alanının giderek daraltıldığı, hükümetin otoriter özlemlerini giderek daha fazla ifade ettiği bu süreçte gerçekleştireceğimiz, 1 Mayıs bayramı, eşitlik ve özgürlük talebimizi ve özlemimizi haykıracağımız, son derece önemli bir gün olacaktır.

Bu taleplerimizi güçlü bir şekilde dile getirmek için DİSK, KESK, TMMOB  ve TTB olarak  öncelikle kendi örgütlerimizde karar alarak, bu sürecin önümüze koyduğu tarihsel sorumluluğu, 1 Mayıs’ın anlam ve önemine uygun bir biçimde, tüm halkımızın katılacağı bir genişlikte ve kapsamda gerçekleştirmek üzere örgütlemek için görüş birliğine vardık.

 

Bu çalışmaları, önümüzdeki günlerde başta Türk-İş olmak üzere diğer emek ve meslek örgütlerinin de katılımıyla daha güçlü bir zemine taşıma arzusundayız. Kısacası tüm emek ve demokrasi güçlerinin katılımıyla, başta İstanbul Taksim Meydanı (1 Mayıs Meydanı) olmak üzere, Türkiye’nin dört bir yanında kutlamalarla birleşik, kitlesel ve özüne uygun bir 1 Mayıs için çalışmalar yürüteceğiz.

 

Bu birlik zemini konusunda açıklamalarımızı daha sonra kamuoyu ile paylaşacağız.

 

1 Mayıs 2011 kutlamaları, işsizlik ve yoksulluğun kalıcılaştığı, krizin olumsuz etkisinin, resmi rakamlarda bile gizlenemeyecek bir düzeye ulaştığı, siyasal iktidarın  referandum sonrası  toplumsal muhalefete karşı  giderek artan baskı ve şiddetinin kuşatmasında  gerçekleşmektedir.

 

Türkiye bugün insani sınırları zorlayan yoğun çalışma süreleri, son derece sınırlı ücretli izin hakkı,  düşük sendikalaşma oranlarının yanında, hastalıktan kaynaklanan izin sürelerinin kısalığı ile de dünya sermayedarları için bir fırsatlar ülkesi olarak sunulmaktadır. Bunun yanında kamu hizmetleri hızla ticarileşmekte, bir yandan vergi afları diğer yandan vergi imtiyazları, düşük kurumlar vergisi ile boşaltılan merkezi yönetim bütçesini dengelemek için, halkın tüketim harcamalarına astronomik vergiler yüklemekte, dünyanın en pahalı petrolünü kullanmanın yanı sıra, iletişim çağında, iletişim araçları üzerinden alınan vergiler can yakmaktadır. Diğer yandan sermaye kesimlerine teşvik adı altında aktarılan kaynak devasa boyutlara ulaşmıştır.

 

Bu süreçte kamu hizmetlerinin finansmanı, verilen vergilerden karşılanmamakta, zaten vergisini veren geniş halk kesimlerinin üzerine yıkılmaktadır.     

 

İşsizlik sigortası fonu, hükümet tarafından çıkartılan yasalarla, merkezi bütçe için bir kaynak haline getirilmiş, bu fonun özel istihdam büroları tarafından yağmalanmasının yolları açılmıştır. İşsizlik sigortası fonundan faydalananların oranı resmi işsizlerin sadece yüzde 5’idir. Halbuki fonda biriken kaynak tüm işsizlerin bu fondan faydalanmasını sağlayabilecek büyüklüktedir.

 

Hükümetin, ulusal istihdam strateji belgesi adı altında emeğin haklarına yönelik saldırıları içeren gündemi, torba yasa ile deşifre olmuştur. Sosyal korumadan ve sendikal haklarından mahrum milyonlarca işçi için ağır ve yoğun bir çalışma rejiminin yeni taşları örülmeye çalışılmaktadır. Mücadele edilmesi gereken atipik istihdam biçimlerine yasal bir kılıf bulunmaya çalışılmakta, işsizlik sorununu en ağır bir biçimde yaşayan gençlerin deneyimsizlikleri, onları daha fazla sömürmenin aracı haline getirilmekte, stajyer ve çırak sömürüsü güçlendirilmeye çalışılmaktadır. Bunun yanından açlık sınırının altında belirlenen asgari ücretin daha da düşürülmesi amacı ile başta bölgesel asgari ücret uygulaması olmak üzere yeni araçlar gündeme sokulmaktadır. Emekçilerin kıdem tazminatının fona devredilerek yağmalanması, özel istihdam bürolarına geçici iş ilişkisi yetkisi verilerek, bu yapıları işçi simsarlığı yapan modern kölelik büroları haline getirilmesi ve taşeronlaşmanın yaygınlaşması hükümetin gündeminde yerine korumaktadır. Barajlar ve noter şartı gibi sendikal yasaklar üzerimizde varlığını sürdürmekte ve kamu emekçilerinin grevli, toplusözleşmeli sendikal hakları tanınmamaktadır. Torba yasa ile kamu emekçilerinin iş güvencesi kaldırılmak istenmekte ve sürgün yasalaşmaktadır.

 

Bütün bu durum ortadayken, toplumsal tepkilerin ve muhalefetin artması kaçınılmazdır. AKP hükümeti bu tepkileri sindirmek ve bastırmak adına, kendisine yönelik her türlü demokratik muhalefeti, darbecilik olarak adlandırmakta, demokratik talepleri susturmak için, darbe dönemlerini aratmayacak uygulamaları hayata geçirmeyi bir sorun olarak görmemektedir. Siyasal iktidar, emekten ve demokrasiden yana muhalefete karşı, baskı, yasak, tutuklama ve tecrit saldırılarını artırarak devam ettirmektedir. Toplumun bilgilenme hakkının ve düşünce özgürlüğünün önüne konulan engeller kaygı vericidir. En son Ahmet Şık’ın basılmamış kitabına yönelik operasyon, AKP’nin “İleri demokrasi”sinin ne olduğunu göstermiştir.

 

Görünen odur ki, derin devlet ilişkilerinin açığa çıkartılması adına başlatılan Ergenekon operasyonları, derin devlet ilişkileri içerisinde bir egemenlik çatışmasına dönüşmüş, devlet adına her türlü suç öğesini kullanan, katliamlar yapan suç örgütlerinin önemli bir kısmı bu sürecin dışında tutulmuştur. Daha önce Susurluk kazası ile ortaya dökülen kirli ilişkilerin bir kısmının hala ülke gündemini belirleyen aktörler oldukları anlaşılmaktadır. Dolayısı ile Ergenekon süreci, derin devlet ilişkilerinin yalnızca bir yüzünü deşifre etmiş, ancak bu süreç giderek, demokratik muhalefeti susturmanın, bir aracı haline getirilmiştir.

 

Türkiye, emperyalist merkezlerin çıkarları için bir kez daha kendini feda etmektedir. TBMM’den çıkartılan tezkere bugün Libya, yarın ise Suriye ve İran’a yapılacak müdahalelerde ciddi bir tehdit olacaktır. Bu nedenle Türkiye’yi emperyalist güçlerin çıkarları için yeni maceralara sürükleyecek bu süreçten son derece kaygılıyız. Yine Kürt halkının demokratik taleplerinin göz ardı edilmesinin, onların temsil süreçlerinin engellenmesinin, Kürt siyasetçilerin tutuklanmasının Türkiye açısından son derece olumsuz sonuçlara yol açabileceğini görmekteyiz. Her gün yeni bir toplu mezar ortaya çıkar
ken, Kürt halkına yönelik inkar ve imha politikalarında sürdürülen ısrar, otoriter bir algılamanın ürünü olarak varlığını sürdürüyor. Bu nedenle ülkede ve bölgede barış talebimiz ısrarla savunmamız gereken yaşamsal bir taleptir.

 

Bir başka endişe konusuz ise Dünya’nın sürüklendiği ekolojik krizdir. İnsanlık, yaşamsal kaynakları kapitalizmin doymak bilmez ihtiyaçları için hızla tüketmekte ve böylelikle kendi sonunu da hazırlamaktadır. Sayısı giderek artan doğal felaketlerin, artan kıtlığın gölgesinde, Dünya bir nükleer faciayı daha yaşamaktadır. Buna karşın ülkemizde su kaynaklarının ticarileştirilmesi ve nükleer enerjinin sorgusuz sualsiz kabulü hepimizi derinden kaygılandırmaktadır.

 

Biz emek ve meslek örgütleri olarak, emeğin haklarının yok edilmeye çalışıldığı, ülkenin bir sivil diktaya doğru yöneldiği bir süreçte, yoksulluğa, eşitsizliğe, hak ve özgürlüklerimizin gasp edilmesine ve doğal kaynaklarımızın tahrip edilmesine karşı sesimize yükseltiyoruz.

 

1 Mayıs 1977 katliamında kaybettiklerimizin anısına, Taksim meydanını 1 Mayıs alanı olarak işçi sınıfına, birlik, mücadele ve dayanışma günü olarak yeniden kazandırmamızda, bizimle birlikte kararlı bir mücadele veren, sınıf dostlarımızla, devrimcilerle, demokratlarla, sosyalistlerle, yurtseverlerle yeniden yan yana, omuz omuza olacağız.

 

1 Mayıs 2011 kutlamalarında örgütlü güçlerin katılımının yanında işsizlerin, emeklilerin, dar gelirlilerin, toplumsal dışlanmışların, gençlerin, kadınların, en geniş katılımının sağlanması için çalışmalarımızı sürdüreceğiz.

 

1 Milyon emekçinin, 1 Mayıs’ta Taksim’de olmasını hedefledik. 1 Mayıs’ta başta Taksim olmak üzere Türkiye’nin her yanında 1 Mayıs’ın kitlesel olarak kutlanması için gereken tüm çabayı göstereceğiz. 

 

Bu ses Türkiye’nin aydınlık geleceğinin sesi olacaktır.

 

Bu ses işsizliğe, açlığa, yoksulluğa en güçlü cevap olacaktır.

 

Bu ses eşitliğin özgürlüğün barışın sesi olacaktır.

 

Bu ses baskıya direnenlerin,  teslim olmayanların haykırışı olacaktır.

 

Bu ses ülkemizde ve Ortadoğu’da emperyalist saldırganlığa karşı haykırış olacaktır.

 

Bu ses Kapitalist sistemin yarattığı, ekolojik tahribata, açlığa, yoksulluğa, işsizliğe karşı emeğin haykırışı olacaktır.

 

 

ITUC ETUC