Image Map

İŞ CİNAYETLERİNDE SÖZÜN BİTTİĞİ YERDEYİZ: GÜVENCESİZLİK, ORTAÇAĞ KOŞULLARINI DAYATIYOR!..

DİSK Genel Başkanı Erol Ekici’nin, Esenyurt’ta “iş cinayeti” sonucunda 11 işçinin yaşamını kaybetmesine ilişkin açıklaması:

İŞ CİNAYETLERİNDE SÖZÜN BİTTİĞİ YERDEYİZ!

GÜVENCESİZLİK, ORTAÇAĞ KOŞULLARINI DAYATIYOR:

İSTANBUL’DA 11 İŞÇİ YANARAK YAŞAMINI YİTİRDİ!..

 

2012’nin ilk gününde Kırıkkale’nin Yahşihan ilçesindeki askeri silah mühimmat deposunda gerçekleşen patlamada 4 işçi; Şubat ayının sonunda ise Adana’nın Kozan ilçesindeki Gökdere Köprü Barajı Derivasyon Tüneli’nin kapağının patlaması sonucunda 10 işçi hayatını kaybetmişti.

 

Davutpaşa, Tuzla, Bursa, Balıkesir, Zonguldak, Ankara Ostim, Elbistan, Tarsus, İstanbul, Kırıkkale ve Adana’dan sonra ortaya çıkan katliam gibi iş kazalarından sonra güvencesizliğin, denetimsizliğin, örgütsüzlüğün bir sonucu olarak ölüm acımasız yüzünü bu kez yeniden İstanbul’da gösterdi.

 

Esenyurt’ta 200 işçinin çalıştığı bir AVM inşaatının şantiyesinde işçilerinin kaldığı çadırda elektrik kontağından çıktığı sanılan yangında ilk belirlemelere göre 11 işçi yaşamını yitirdi.

 

İşyerinde çalışan işçilerin, taşeron firmalarda çalışan işçilerin başka şehirlerden geldiklerini, kötü şartlarda çalıştıklarını ve uygunsuz koşullarda barındıklarını, yetkililerin gerekli denetimleri yapmadıklarını söylemelerine bakılırsa durumun vehameti daha kolay anlaşılacaktır.

 

İnsan yerine “daha fazla kâr”ı kutsayan, iş kazalarında Avrupa birincisi ve dünya ikincisi; sendikal hak ve özgürlükler konusunda da ILO’nun kara listesinde olan bir ülkeden başka hangi sonuç beklenebilir ki?

 

Türkiye’de maden ocaklarında, tersanelerde, atölyelerde, şantiyelerde, tarımda, güvencesiz, sağlıksız, korumasız, ruhsatsız ve denetimsiz işyerlerinde, cinayete dönüşen iş kazalarında kaybettiğimiz binlerce işçinin ölüm nedeninin ardındaki gerçek ortadadır: Bu işyerleri, “canlı ölülerin” çalıştırıldığı birer mezarlık gibidir! Tuzla’daki, Davutpaşa’daki, Adana’daki “kazaları”, Tarsus’ta tarım işçilerini, Zonguldak ve Balıkesir’de maden ocaklarındaki iş cinayetlerini henüz unutmadık. Ama “nedense” bunlara karşı önlem almak, denetimleri artırmak yerine, Torba Yasa gibi güvencesizliği ve denetimsizliği artıran yasalar çıkartılmaktadır.

 

Küresel kapitalist sistem ve uygulamaları işçi sağlığı ve güvenliğinin düşmanı durumundadır. Her yıl azımsanmayacak sayıda insan çok rahatlıkla engellenebilecek ve hukuken de engellenmesi zorunlu olan iş kazaları ve meslek hastalıkları sebebiyle yaşamlarını yitirmektedir.

 

Türkiye’de işçi sağlığı ve güvenliği sistemi çökmüş durumdadır. Ülkemiz ölümlü iş kazalarında Avrupa’da birinci, dünyada üçüncü sırada yer almaktadır. Bu utanç verici bir tablodur. Resmi istatistiklere göre Türkiye’de her yıl ortalama 75 bin iş kazası yaşanmakta; her yıl binden fazla işçi yaşamını yitirmektedir. Kayıt dışı çalışan işçilerin yaşadıkları iş kazaları istatistiklere hiç girmediği gibi; kayıtlı işçilerin geçirdikleri kazaların birçoğu da bildirilmemekte, hasır altı edilmektedir.

 

İş kazaları, işçilere yönelik baskıların en çıplak biçimlerini gözler önüne sermektedir. İşçiler yoğun ve uzun iş saatlerinde, basit güvenlik önlemlerinin alınmadığı koşullarda çalışmaktadır. Bunun nedeni, işin güvencesizlik temelinde örgütlenmesi ve işçinin örgütsüzleştirilmesidir. AKP iktidarı güvencesizliği yasal bir zemine oturtmayı hedeflemektedir. 27 Kasım 2010’da çıkarılan yönetmelikle işçi sağlığı piyasanın ellerine teslim edilmiştir. Torba Yasa ve sırada bekleyen Ulusal İstihdam Stratejisi saldırıları, güvencesiz istihdamı derinleştirecek uygulamalardır. Fakat AKP iktidarı bunu yapmak yerine, Diyanet hutbeleri ile Başbakan Erdoğan’ın “ölüm bu işin kaderinde var” söylemleriyle iş kazalarının manevi meşruiyetini de oluşturmaya çalışmaktadır.

 

Oysa biliyoruz ki iş kazalarının yüzde 100’ü önlenebilir durumdadır. Önlenebilir oldukları halde bunun için adım atılmaması tek kelimeyle “iş cinayeti”dir!

 

Öte yandan, özelleştirme, sendikasızlaştırma ve taşeronlaştırma, kısaca örgütsüzleştirme politikaları, sendikal haklara ulaşmayı, dolayısıyla işçinin güvenliği ve işyerlerinin denetimini olanaksızlaştırmaktadır.

           

Bütün bunlar, emekçilerin büyük bir kesiminin, çalışma ilişkilerinde sınırsız esneklik ve keyfiliğin hüküm sürdüğü koşullarda, kuralsız ve güvencesiz olarak çalıştırıldıklarını göstermektedir.

 

Bize göre, “önce insan!” yerine, “önce kâr”, “önce sermaye” anlayışını öne çıkararak iktidarlarını sürdürmeye çalışanlar bu cinayetlerin sorumluluğunu paylaşmaktadır!

 

Hükümet kayıtdışı, kuralsız, güvencesiz, sağlıksız koşullara sahip işyerlerine yönelik önlem almadığı ve sendikal hakları tanımadığı sürece bu cinayetler de durmayacaktır.

 

Esenyurt’da, insanlık dışı koşullarda, güvencesiz ve insanlık dışı koşullarda çalışmak zorunda kaldıkları için yaşamlarını yitiren 11 işçiyi kaybetmenin acısını hiçbir cümleyle anlatamayız.

 

İŞÇİ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ ALANI PİYASAYA AÇILMAMALIDIR!

İşçi Sağlığı ve Güvenliği (İSG) sistemi bütüncül politikalar ve merkezi bir müdahaleyi gerektirir. Özelleştirme ve taşeronlaşmayla bu bütünlük parçalanmış ve etkin müdahale olanakları ortadan kaldırılmıştır.

 

İSG alanında sürekli iyileştirmenin en temel uygulamalarından biri etkin denetim sistemidir. Ama bu çökmüş sistem içinde denetim mekanizması nerdeyse yok denecek düzeydedir.

 

Sonuç ortadır: Daha yeni yılın ilk günü bize acı ve gözyaşını tattırdı. Oysa bu ölümleri durdurmanın çaresi çok açıkR30;

 

İşçi Sağlığı ve Güvenliği alanı piyasaya kesinlikle açılmamalıdır.

 

Hızla, İşçi Sağlığı ve Güvenliği yasa tasa
rısı taslağını çalışanların sağlık ve güvenliğini temel alan bir anlayışla çıkarma iradesi ortaya koyulmalıdır.

 

Sağlık, güvenlik ve çevreyle ilgili, özerk, demokratik bir işleyişe sahip olan kurumsal bir yapının sosyal taraflarla birlikte oluşturulması ve gerekli tedbirlerin alınması vakit kaybetmeksizin yaşama geçirilmelidir.

 

Yaşamını kaybeden işçilerin yakınlarına başsağlığı diliyor, iş cinayetlerinin artık son bulmasını istiyoruz!

ITUC ETUC