Image Map

Yoldaşımız Tarık Akan’ı özlemle anıyoruz

Yoldaşımız Tarık Akan’ı aramızın ayrılışının üçüncü yılında saygıyla anıyor, Genel Başkanımız Arzu Çerkezoğlu’nun “Tarık Akan: Ülkemin Gülen Yüzü” kitabı için kaleme aldığı yazıyı paylaşıyoruz 

“Yoldaşımız” diyerek uğurladık onu, 18 Eylül 2016’da Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’ndeki vedalaşma töreninde. Sahnede kırmızı şapkalarıyla DİSK’li işçiler açtıkları pankartta dünden, bugünden ve gelecekten böyle sesleniyordu Tarık Akan’a…

“Tarık Akan kimdir” dendiğinde, birçok güzel şeyin en üstüne belki de şu yazılmalı: Ömrü boyunca “Toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çok” olanlarla aynı yolu yürüyen, mücadele arkadaşı olan ve işçi sınıfının yoldaşı olarak uğurlanan bir sinema emekçisi…

Yoldaş olmak kolay değildir… Yollar kesilse de, karanlıklar bastırsa, tuzaklar kurulsa da aynı göğün altında aynı yolu yürüme iradesiyle kazanılır. İşte Tarık Akan karanlıklardan, tuzaklardan ve kesilen yollardan yakınmadan, bildiği yolda başı dik, alnı açık biçimde yürümeye devam ederek, yaşamı ve sanatıyla işçi sınıfına yoldaş oldu.

Türkiye işçi sınıfı tarihinin kritik uğraklarında, Tarık Akan’ın varlığından söz etmeden geçemeyiz. 1970’lerde hızla yükselen sınıf mücadelesinde, aklıyla ve yüreğiyle DİSK saflarında yer alan Tarık Akan, 1 Mayıs 1977’de DİSK/Sine Sen kortejinde yerini almış, yükselen sınıf mücadelesini durdurmak için tertiplenen katliamın tanığı olmuştu.

İşçi sınıfının örgütlerini dağıtarak ve haklarını yok ederek patronları güldüren 12 Eylül darbesinde aldığı 2.5 ay hücre hapsi de Tarık Akan’ı yolundan döndürmedi. 1990’da Zonguldak’ta maden işçileri özelleştirme politikalarına karşı greve çıkıp büyük yürüyüşlerine hazırlanırken, yanlarında Tarık Akan’ı gördüler. Maden işçileri, 12 yıl önce çekilen Maden filminde tanıştıkları “Nurettin” ile kol kola yürüdüler.

2009’da Tekel işçileri özelleştirmeyle birlikte dayatılan güvencesiz çalıştırmaya karşı direniş çadırlarını kurduklarında yanlarında yine Tarık Akan’ı buldular. DİSK pankartının en önündeki uzun boylu adam, aynı yolda yürümeye devam ettiğini kararlı adımlarıyla gösteriyordu.

Zonguldak’tan tam 25 yıl sonra, madenlerdeki özelleştirmenin en acı sonuçlarına Soma’da tanık olduk. Maden şirketlerinin, devletin, sarı sendikanın kıskacında ölümüne çalıştırılan maden işçileri 301 arkadaşlarını kaybettiklerinde yanlarında yine Tarık Akan’ı gördüler. Protokole aldırmadan, yanı başındakilerin onu fark ettiklerinde yaşadıkları şaşkınlığa tebessümle karşılık veren işçi sınıfının “en meşhur jönü”, sinema ile gerçek hayatı bütünleştirerek yürüyüşlerdeki yerini almıştı. Soma katliamdan üç ay sonra Soma meydanında işçilere ve işçi ailelerine seslenen Tarık Akan, işçi sınıfının mücadele deneyiminden süzdüklerini şu sözlerle anlatıyordu: “Sarı sendika işçiyi mahveder. Soma’da DİSK olsaydı bu facialar yaşanmazdı. İşçilerin hepsi DİSK’li olsun Türkiye ayağa kalkar.”

Sonra bir çay bahçesinde Somalı maden işçileri ve aileleriyle birlikte Maden filmini izlemişti Tarık Akan. Maden işçisi Nurettin’in bilinçlenme süreci ve bir direnişçi olarak yeniden doğuşu, Somalıların sık sık filmi bölen alkışları eşliğinde izlendi. Filmin ardından söz Tarık Akan’da idi. Maden’in çekilmesinin üzerinden 36 yıl geçtiğini hatırlatan Tarık Akan işçilere sordu: “36 yıldır madenlerde ne değişti?”. Yanıtı yüzlerce kişi aynı anda verdi: “Hiçbir şey”

Bu yanıtın ardından Tarık Akan işçilere değişim için tek yolun ne olduğunu söyledi: “Örgütlenmek, doğru bir sendikada örgütlenmek”. Maden işçilerinin ve ailelerin az önce Nurettin olarak izleyip, şimdi can kulağıyla dinledikleri Tarık Akan, verdikleri ve verecekleri mücadelenin sadece kendi yaşamlarını değil ülkeyi de değiştireceğini anlatıyordu: “Toplumun daha demokratik, daha özgürlükçü daha güzel bir toplum olması için yapılacak şey örgütlenmek. Emekçinin ve işçinin görevi bu”

Hümanist bir sanatçı duyarlılığının sınırlarında Soma katliamının “mağdur”larına seslenmiyordu Tarık Akan. Aksine, kendi yaşamlarını ve ülkenin kaderini değiştirecek olanlarla konuşuyordu. Yoldaşça konuşuyordu, Nurettince konuşuyordu…

Onu uğurlayan kırmızı şapkalı DİSK’li işçilerin açtıkları “yoldaş” pankartının ve  “Sarayın değil, halkın sanatçısı” sloganlarının anlamı buydu…

Sevgi ve saygıyla…

 

 

ITUC ETUC