Image Map

Mağdurlarla değil faillerle mücadele!

DİSK Yönetim Kurulu adına Genel Başkan Arzu Çerkezoğlu’nun mülteci gündemiyle ilgili basın açıklaması  

Tüm dünyada, emperyalistlerin yürüttüğü/kışkırttığı savaşlar ve kapitalist sistemde artan küresel eşitsizlikler nedeniyle milyonlarca insan yerinde yurdunda yaşam olanaklarını yitiriyor. Sayıları son yıllarda hızla artan mülteciler ile dünya büyük bir insanlık krizi yaşıyor. Ülkemiz bu insanlık krizinin en acı biçimde yaşandığı bir coğrafyada yer alıyor.

Daha da acı verici olanı, emperyalistler, hükümetler ve sermaye örgütleri, yaşanmasında büyük payları olan bu insanlık krizini fırsata çevirmeye çalışıyor. Maalesef ülkemiz “krizi fırsata çevirmeye” yönelik politikaların kötü örneklerine sahne oluyor.

Emperyalist projelere uygun olarak Suriye’de kışkırtılan iç savaşa Türkiye’yi taraf eden iktidar, bu savaşın sonucu olarak ortaya çıkan kitlesel göçleri de fırsat olarak gördü. AB-Türkiye Geri Kabul Anlaşması ile AB’den ekonomik ve siyasi destek sağlamak adına ülkemiz bir “mülteci hapishanesi”ne çevrildi. Türkiye’yi yönetenler para ve siyasi destek karşılığında AB’nin geri gönderdiği her mülteciyi kabul etmeyi taahhüt etti. Kimi zaman gelen parayı az bularak sesini yükseltti, pazarlık yürüttü.

Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu ve Avrupa Sendikalar Konfederasyonu (ETUC) bu anlaşmanın utanç verici olduğunu, “kirli bir anlaşma” olduğunu, AB ülkelerinin bu kirli anlaşma ile sorumluluktan kaçtığını daha ilk günlerden itibaren ifade etti ve derhal fesih edilmesi gerektiğini söyledi. Maalesef “İnsan hayatı pazarlık konusu yapılamaz” diyen işçi sınıfının sesine kulak verilmedi.

Öte yandan gelen milyonlarca insana “mülteci” statüsü verilmeyerek ve “geçici sığınma” gibi bir statü icat edilerek temel hakları da Hükümet’in insafına bırakıldı. Tüm varlıklarını geride bırakarak göçen ve yaşamak için çalışmaktan başka bir şansı olmayan sığınmacılar çok büyük oranda çalışma izni verilmediği için bir yandan kayıt dışı, güvencesiz işlere mahkûm edildi.

Güvencesiz yasal statüleri nedeniyle göçmen işçiler yasal bir hak olan asgari ücreti dahi alamamaktadırlar; bir sendikaya üye olamamakta, yani temel bir insan hakkı olan örgütlenme hakkından mahrum bırakılmaktadırlar. Göçmen kadın işçiler, çalıştıkları işyerlerinde sıklıkla tacize maruz kalmakta, ancak bir yasal yaptırıma uğrama veya sınır dışı edilme korkusuyla tacizciyi şikâyet dahi edememektedirler. Birçok mülteci işçi, çalıştıkları işlerin ardından ücretlerini alamamakta ama benzer kaygılarla hiçbir şikâyette bulunamamaktadır. Ancak Hükümet hem Türkiye yasalarını hem uluslararası temel insan hakları sözleşmelerini, hem de Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nı ihlal eden bu uygulamalara karşı, bugüne kadar herhangi bir önlem almamıştır. İşverenler ve hükümet bu yeni güvencesiz emek havuzun fırsata çevirmekte hiçbir insani sakınca görmemektedir.

Uluslararası sendikal hareket ve DİSK mülteci/göçmen emeğinin sömürüsüne karşı eşitlik ilkesini savunmaktadır. ETUC’un “haksız rekabet yaratan utanmaz işverenlerin göçmenleri sömürmesini engelleyen yasal düzenlemeler” talebi DİSK’in de talebidir. Avrupa Birliği ise bu süreçte hem ülkesini terk eden milyonların ve hem de Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının yaşadığı hak ihlalleri karşısında yıllarca sessiz kalarak, zımni onay vererek Hükümet’e ciddi bir siyasi kredi tanımaya devam etmektedir.

Bugün gelinen noktada bizler bir kez daha AB-Türkiye Geri Kabul Anlaşması’nın derhal fesih edilmesi gerektiğini ifade ediyor, üstüne varsa yapılan tüm gizli anlaşmaların açıklanmasını talep ediyoruz. Son günlerde Afganistan’dan yaşanan göç dalgalarının da iktidarın ABD ile yapılan gizli anlaşmaların sonucu olduğuna dair ciddi iddialar ve emareler bulunmaktadır.  Ülkeyi yönetenler bu konuda derhal halka bir açıklama yapmalıdır. Türkiye’nin ABD ve AB’den alınan maddi-siyasi desteklerin karşılığı olarak bir mülteci hapishanesine döndürülmesinin savunulabilecek hiçbir yanı yoktur.

Öte yandan Türkiye işçi sınıfı ve tüm Türkiye toplumu şunu bilmelidir: Yaşadığımız işsizliğin, yoksulluğun, zamların, yangınların, sel felaketlerinin sorumlusu mülteci ve göçmenler değildir. Onlar bu sürecin mağdurlarıdır. Gerek kimi siyasetçilerin söylemlerinde gerek basın yayın organlarında ve gerekse de sosyal medyada her gün çeşitli örneklerini gördüğümüz ırkçı, yabancı düşmanı dilin, failleri değil mağdurları suçlayan söylemlerin sorunları daha da derinleştirdiği açıktır. Bu söylemler toplumda kutuplaşmaları derinleştirmekte, provokasyona açık bir zemin hazırlamaktadır. Nitekim son olarak bu kutuplaşma ve provokasyon ortamı Ankara Altındağ’da bir gencin ölümü ve ardından onlarca evin, dükkânın, otomobilin yakılması, yıkılması ve yağmalanması ile sonuçlanmıştır. Ölen gencimizin sevenlerine başsağlığı diliyor, yaralanan, evi dükkânı yağmalanan insanlarımıza da geçmiş olsun diyoruz. Bu yaşanandan ders çıkarılması, başta ülkeyi yönetenler olmak üzere tüm siyasetçilerin sorumluluğundadır.

Ateşe benzin dökmeye hevesli bazı kesimler olduğunu asla akıldan çıkarmamak, Ankara’da en küçük bir hak arama eylemine bile müsaade edilmezken saatlerce süren yağma ve talanın nasıl yapılabildiğini sorgulamak gerekmektedir. Kutuplaşmadan ve provokasyondan faydalanarak yapılacak yeni pazarlıklarda el yükseltme, iç karışıklık yaratarak iktidarı koruma gibi hesapların ülkeye maliyetinin ağır olacağı ve bunun hesabının bir gün mutlaka sorulacağı unutulmamalıdır.

DİSK, Türkiye işçi sınıfının baskılara karşı sığınağı, zulme ve sömürüye karşı mücadele örgütüdür ve Türkiye işçi sınıfı, bu ülkede yaşayan, kökeni, dili, dini, etnik kökeni, geldiği yer ne olursa olsun, tüm işçilerden oluşur. DİSK’in demokratik, sınıf ve kitle sendikacılığı çizgisi ve kurucu ilkeleri de bize bunu emreder. Konfederasyonumuzun 16. Genel Kurulu’nda alınan “Göçmen İşçilerin Örgütlenmesi ve Göçmen İşçilere Karşı Yapılan Ayrımcılıkla Mücadele” başlıklı karar da bu görevi bizim önümüze koymaktadır. DİSK, ülkemizdeki göçmen ve mültecilere yönelik ırkçı ve ayrımcı bakış açısının karşısında durarak, Türkiye işçi sınıfının bir parçası olan bu işçilerin güvencesiz ve ucuz işgücü olarak görülmesi karşısında sendikal ve sosyal güvenlik haklarının sağlanmasını savunmaya devam edecektir.

Ülkemizdeki sorunun çözümüne yönelik adımlar olarak da DİSK ülkemizi bir mülteci hapishanesine çeviren anlaşmaların derhal feshedilmesini, yeni anlaşmalar yapılmamasını, dönmek isteyen Suriyelilerin yurduna geri dönüşünü kolaylaştırmak için Suriyeli muhataplar ile diyalog kurulmasını, göçmen akımlarına neden olan savaş politikalarına son verilmesini talep etmektedir.

İzmir 9 Eylül

 

ITUC ETUC