DİSK ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ (DİSK-AR) 2010 OCAK AYI DÖNEMİ İSTİHDAM RAPORU
DİSK ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ (DİSK-AR)
2010 OCAK AYI DÖNEMİ
İSTİHDAM RAPORU
Kurumumuzun, TÜİK ve Sosyal Güvenlik Kurumu verileri üzerinden yaptığı hesaplamalara göre, 1 milyon 600 bin sigortalı ücretli TÜİK verilerine yansımamaktadır. TÜİK verilerinde yüzde 15’lik kayıp bulunmaktadır. Bu oran işsizlik rakamlarına yansıtıldığında resmi işsiz sayısı 4 milyon 145 bine, geniş tanımlı işsiz sayısı 6 milyon 740 bine ulaşmaktadır.
TÜİK VERİLERİ ÇELİŞKİLİ
Sosyal Güvenlik Kurumu Ocak 2010 aylık istatistik bülteni verilerine göre, eski SSK, bugünkü SGK 4a kapsamındaki zorunlu sigortalı sayısı 9 milyon 30 bin. Eski Emekli Sandığı, bugünkü SGK 4c kapsamındaki zorunlu sigortalı sayısı 2 milyon 225 bin. Toplamda isteki durumu ücretli olan ve SGK kapsamındaki zorunlu sigortalı sayısı 11 milyon 255 bin.
Aynı dönem için TÜİK tarafından 15 Nisan 2010 tarihinde açıklanan verilere göre ise, ücretli sayısı 12 milyon 825 bin. Bunların 3 milyon 76 bini herhangi bir sosyal güvenlik kurumu kapsamında değil. Yani kayıtdışı. SGK kapsamındaki kayıtlı ücretli sayısı ise 9 milyon 749 bin. SGK tarafından gerçek olarak tutulan Sosyal Güvenlik istatistikleri ile TÜİK’in açıkladığı hanehalkı işgücü anketi arasında 1,5 milyon kişilik bir fark var.
ADRESE DAYALI NÜFUS SİSTEMİ SAYIYI AZALTIYOR
TÜİK Hanehalkı İşgücü Anketi’nin oransal sonuçlarını Nüfus sayısı ile çarparak işsiz sayısı vermekte. Adrese Dayalı Nüfus Sistemine geçişle birlikte, o güne kadar yapılan nüfus kestirimi yanlış kabul edilmiş oldu. TÜİK, ADNS’ye geçmeden önce Türkiye’nin 2010 nüfusunu 76,5 milyon olarak tahmin ediyordu. ADNS ile 2010 Ocak ayı nüfusumuz 71 milyon. Arada yaklaşık yüzde 8’lik bir fark var. Bu da sosyal güvenlik sistemindeki kayıp nüfus hakkında bir fikir veriyor. Çünkü bu sisteme geçiş ile birlikte Türkiye kayıtdışı nüfus olgusunu benimsemiş durumda. Bu nedenle TÜİK verileri güven vermiyor.
KRİZİN ETKİLERİ DEVAM EDİYOR
Kurumumuzun TÜİK’in Hanehalkı İşgücü Araştırması Sonuçları üzerinden yaptığı hesaplamaya göre 2010 Ocak döneminde (Aralık 2009, Ocak, Şubat 2010) geçtiğimiz aya göre, işsiz sayılanların sayısı 23 bin kişi artarak, 715 bine, güvencesiz ve geçici iş ilişkisi nedeni ile işini kaybedenlerin sayısı 126 bin kişi aratarak, 1 milyon 171 bine, iflas eden veya işyerini kapatanların sayısı da 5 bin kişi artarak 282 bin kişiyi yükseldi. Bu verilere göre krizin etkileri giderilmediği gibi derinleşmeye devam etti.[1]
İşsizlerin durumu
Oran
Nüfus (Bin kişi)
Çalıştığı iş geçici olup işi sona eren
32,6
1171
İşten çıkartılan
19,9
715
Kendi isteği ile işten ayrılan
15,2
546
İşyeri kapanan/iflas eden
8
287
Ev işleriyle meşgul
7,3
262
Öğrenimine devam eden veya yeni mezun
7,6
273
Diğer neden
9,4
338
Rakamlarda TÜİK verileri esas alınmıştır.
GENİŞ TANIMLI İŞSİZLİK
Türkiye açısından işsizlik verileri ile ilgili olarak giderek önemini artıran kesim, işe başlamaya hazır olup, iş bulmaktan umudunu kestiği için iş aramayan ve bu nedenle işsiz sayılmayanlar ile diğer nedenlerle işe başlamaya hazır olup, iş aramayan ve bu nedenle işsiz sayılmayanlar. Bu durumda olan kişi sayısı 10 yıl önce son derece azken, bugün neredeyse toplam işsiz sayısına yakın bir düzeye ulaştı. 2004 yılında sayısı 1 milyon 100 bin olan işe başlamaya hazır olup son 3 aydır, başta umutsuzluk olmak üzere çeşitli nedenlerle iş arama kanallarından birini kullanmayan bu nedenle işsiz sayılmayanların sayısı, 2010 yılının Ocak ayında 2 milyon 228 bin düzeyinde.
Tanımlama nedeniyle işsiz sayılmayan, söz konusu 2 milyon 228 bin işsizi dahil ettiğimizde, daha gerçekçi bir rakama işaret eden geniş tanımlı (GT) işsizlik oranlarına ulaşıyoruz. Bu hesaplamaya göre işsiz sayısı 3 milyon 591’den 5 milyon 839 bine yükselmekte, işsizlik oranı ise yüzde 14,51’den yüzde 21,63’e çıkmakta.
Rapora göre GT işsizlik verilerine çeşitli nedenlerle tam zamanlı çalışamayanlardan oluşan, eksik istihdam sayılarını ilave ettiğimizde, işsiz ve yetersiz istihdam edilenlerin, toplam istihdama oranı yüzde 26,1’i bulmakta.
İşsizlik verileri açısından bir başka çarpıcı olgu ise tarımdaki istihdamda yaşanan artıştır. Türkiye’deki istihdam içerisinde tarımın payı yapısal uyum politikalarının sonucunda 2000’li yıllarda radikal bir biçimde azalmıştır. Buna karşın tarımda geçtiğimiz yılın ocak ayına göre 697 bin kişilik artış, krizin olumsuz etkisinin sonucudur. Köye dönüş, krize karşı bir sığınma olarak algılanmalıdır. Bu durum işgücü istatistiklerine istihdama dönüş olarak yansımıştır. Bu doğru değildir ve işsizliğin en mağduru olan bu kişiler, istatistiksel olarak işsizlik rakamlarının düşük görün
mesinin aracı haline getirilmişlerdir.
8 MİLYON ÜCRETLİNİN HİÇBİR İŞ GÜVENCESİ YOK
TÜİK verilerine göre ücretlilerin 3 milyon 76 bin kişisi kayıtdışı, bununla birlikte SGK verilerine göre 30 kişiden az çalışanı olan ve bu nedenle iş kanunun iş güvencesi maddelerinden yararlanamayan ücretlilerin sayısı 4 milyon 668 bin kişi. TÜİK verileri ile SGK verileri arasındaki uyumsuzluğu, SGK verilerini esas alıp düzenlediğimizde toplamda 8 milyon ücretlinin, herhangi bir iş güvencesi yok. Bu rakama 6 aydan az süredir çalışanlar dahil değil.
KRİZİN FATURASI İŞSİZLİK OLARAK ORTADA DURUYOR
Sonuç olarak, işsizlik olgusu krizin en ağır faturası olarak, Türkiye’nin üzerine çökmüştür. Krizi kendileri için fırsata çeviren servetlerini katlayan işverenlerin yanında, bugün işsiz kalan, ücretleri düşürülen, ücretsiz izinlere mahkum edilen milyonların sesi duyulmamaktadır.
Türkiye’de Başbakanın dediği gibi emek sömürüsü vardır ve bu durumun sorumlusu sendikasız , sigortasız, güvencesiz çalışma yaşamını kendine amaç edinen hükümettir. İşsizliğin insanların üzerindeki en büyük şiddet haline geldiği bu süreçte, hükümetlere düşen işçiye iş sağlamaktır. İşsizliğe karşı çözüm:
– Herkese iş güvencesinin ayrımsız bir şekilde uygulanması,
– Sendikal hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması
– Kamu girişimciliğinin ve hizmetlerinin istihdam yaratacak şekilde yeniden ele alınması,
– Çalışma saatlerinin aşağıya çekilmesidir.
– Çalışma hakkının güvence altına alınması
– Türkiye’nin atıl işgücü kapasitesinin üretici bir faaliyet içerisinde harekete geçirilmesi ile mümkündür.
İşçileri ve emekçileri piyasanın acımasız kollarına iterseniz bedeli ne yazık ki, daha fazla işsizlik ve daha fazla güvencesizliktir. Bunun için emekçilerin güvenceli-güvencesiz, sendikalı-sendikasız, memur-işçi ayrımı yapılmaksızın ortak mücadelesini örmek önümüzde duran en önemli sorumluluktur. 8 saatlik işgünü talebinin simgeleşen tarihi olan 1 Mayıs’ta, Taksim Meydanı’nda çalışma sürelerinin kısaltılması, herkese güvenceli iş ve herkes için sendika talebimizi yükselteceğiz.
[1] HANEHALKI İŞGÜCÜ ARAŞTIRMASI 2010 OCAK DÖNEMİ SONUÇLARI (Aralık 2009, Ocak, Şubat 2010) Haber bülteni