Image Map

DİSK Genel Başkanı Kani Beko hakkına açılan dava 17 Mayıs’a ertelendi

bakirkoymanset

Genel Başkanımız  Kani Beko hakkında, 33 canımızın yaşamını yitirdiği Suruç Katliamı sonrasında yapılan basın açıklamasındaki konuşması nedeniyle açılan “Cumhurbaşkanı’na hakaret”  davasının ilk duruşması 22 Mart 2016 Salı günü saat 11.30’da Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü.

DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu ve DİSK üyesi sendikaların Genel Başkanları, Yönetim Kurulu üyeleri ve şube yöneticilerinin de izlediği duruşmada DİSK Genel Başkanı Kani Beko’nun ve avukatlarımızın savunmalarının ardından dava 17 Mayıs tarihine ertelendi.

Duruşma sonrası Bakırköy Adliyesi önünde bir açıklama yapan Kani Beko, savunmasının bir özetini basın emekçileri ile de paylaştı.

DİSK Genel Başkanı Kani Beko’nun yargılandığı “Cumhurbaşkanına hakaret” davası ile ilgili açıklaması:

Bugün, Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik eleştirilerimiz nedeniyle, Cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla yargılanmaya başladık.

20 Temmuz 2015’de Urfa’nın Suruç ilçesinde ülkemizin en büyük katliamlarından biri yaşandı.

Kobanê’nin Yeniden İnşa çalışmalarına katılmak üzere Urfa’nın Suruç ilçesine gelen 300 gencimizin konakladığı Amara Kültür Merkezi’nde alçakça bir saldırı sonucu meydana gelen patlamada 33 gencimiz yaşamını yitirdi, çoğu ağır olmak üzere onlarcası yaralandı.

Bu durumu protesto etmek amacıyla, 21 Temmuz 2015 tarihinde DİSK, KESK, TMMOB ve TTB başkanları ile birlikte Suruç’ta bir basın açıklaması yaptık. Basın açıklaması yaptığımızda, katliamın yapıldığı yerde hala ölenlerin kanı, beden parçaları duruyordu.

Basın açıklamamızda özetle “Katillerin, onlara bu zemini hazırlayanların, yönlendirenlerin de belli olduğunu” ifade ettik. 5 Haziran’da Diyarbakır’da bombayı meydana koyan katili kimler kolladıysa, koruduysa, görmemezlikten geldiyse Suruç’ta da aynı odağın saldırıyı önlemediğini, gerekli tedbirleri almadığını vurguladık.

Aynı basın açıklamasında “AKP politikaları nedeniyle ülkemizin Suriye’ye, Irak’a, Yemen’e, Afganistan’a dönme tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu” vurguladık.

AKP’nin ve Cumhurbaşkanın etnik, mezhepçi ve “Yeni-Osmanlıcı” politikasından vazgeçmesi gerektiğinin altını çizdik. Emperyalizmin ve AKP iktidarının Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren bu politikalarının ülkemizi de aynı tehditle karşı karşıya getirdiğini vurguladık.

Bugün gelinen noktada sizlere soruyorum kim haklı çıktı?

Keşke bizim eleştiri ve uyarılarımıza kulak verilseydi, keşke haklı çıkmasaydık da 10 Ekim 2015’de,  DİSK-KESK-TMMOB-TTB olarak düzenleyicisi olduğumuz, Ankara Emek Barış Demokrasi mitingine, İstanbul Sultanahmet Meydanına, Ankara Merasim Sokağa, Kızılay’a, İstanbul Taksim’e yapılan ülkemiz tarihinin en büyük katliamları ile sarsılmasaydık.

Ben o dönemdeki açıklamamda Recep Tayyip Erdoğan’a da bir eleştiride bulundum. “Suudi Arabistan’da bir Şeyh ölür, yas ilan ederisin, Türkiye’de IŞİD’in katlettiği 32 Gencimiz adına bir gün yas ilan etmezsin…” diye seslendim ve bu katliamlar yaşanırken, IŞİD’e bir kınama açıklaması yapılmamasını “faşist” olarak nitelendirdim.

En genel tanımıyla, faşist, sadece kendi düşüncesinin doğru olduğuna inanan ve diğer insanların düşüncesine saygı göstermeyen hatta diğer insanları da kendi gibi düşünmeye zorlayan kişilere denir. Faşizmde,  toplumsal yaşamın tüm alanlarını kapsayan bir tek ideoloji bağlayıcı olarak ilan edilir. Basın ve yayın kuruluşlarının mevcut ideolojiye göre yayınlar yapması zorlanır. Hakim görüşe zıt düşünceler ve muhalif seslerin çıkması çeşitli baskı unsurlarıyla önlenir. Aykırı yayın yapanlar sansürlenir, kapatılır veya başka türlü yollarla engellenmeye çalışılır. Böylece hakim düşüncenin karşısına farklı düşüncelerin çıkmasının önüne geçilir ve tek tip düşünce, toplumda baskın hale getirilir.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın gerek Başbakanlığı, gerekse de Cumhurbaşkanlığı döneminde gerçekleştirdiği politik söylemi ve icraatları kendisi gibi düşünmeyen, inanmayan ve davranmayan insanları, dini ve etnik toplulukları, siyasi partileri ve grupları, sendikaları, dernekleri ötekileştirmenin, “hain”, “terörist” ve “bölücü” ilan etmenin örnekleri ile doludur.

Yüzlerce örneği bulunan ve faşistçe nitelendirilecek icraatları burada tek tek sıralamaya gerek duymuyoruz.  Bunlardan sadece kendimizin maruz kaldığı haksızlık ve saldırıları sıralamak yetecektir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararıyla, yerel mahkemelerin kararlarıyla meşruluğu tescillenmiş olan 1 Mayıs Emek ve Dayanışma gününün Taksim Meydanında kutlanması bizzat Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatlarıyla yasaklandı. Bu hukuksuz, anti demokratik yasağa rağmen kutlama yapmak istediğimizde, genel merkezimize, üzerimize gaz bombaları ve TOMA’lardan sıkılan kimyasal ilaçlı sularla, plastik mermilerle saldırıldı. Daha geçen hafta bir mahkeme kararı aldık ve mahkeme “Taksim’de 1 Mayıs kutlamak suç değildir” dedi. Her sene benzeri kararları almamıza rağmen, hukuk tanımaz bu yasak nasıl tanımlanabilir?

Anayasal ve yasal hakkımız olan grev hakkı, açık hukuki tanımlamalara rağmen Bakanlar Kurulu kararları ile gasp ediliyor.  İş cinayetlerinde yüzlerce, binlerce işçinin feci ölümleri fıtrat, kader sayılıyor, iş cinayetlerinde işçileri öldüren patronlar değil bu cinayetlere karşı sesini yükseltenler sorgulanıyor, suçlanıyor.

Ya da siz basın emekçileri her gün yaşıyorsunuz: Bugün Recep Tayyip Erdoğan’ı eleştiren yayınlar sansürlenmekte, toplatılmakta, eleştiren kişiler gözaltına alınmakta, yargılanmakta, işten atılmakta. Örneğin bu basın açıklamasını kaç gazete, kaç TV yayınlayabilecek. Yayınlayanların başına ne gelecek? Sizce tüm bu baskılar nasıl tanımlanabilir?

Örnekler çoğaltılabilir… Sadece bizlerin ve sizlerin yaşadığı örnekler dahi “faşizm” ve “faşist” tanımları içine fazlasıyla sığmaktadır.

Genel Başkanı olduğum, DİSK’in Tüzüğü “…faşizme, baskıya, zulme ve işkenceci tüm rejim ve dikta yönetimlerine karşı mücadele etmeyi TEMEL AMAÇ…” saymaktadır.

Ben DİSK’in tüzüğünde yer alan amaçlara uygun olarak görevi yaptım ve yapmaya devam edeceğim.

İlginiz için hepinize teşekkür ederim…

 

ITUC ETUC