Image Map

BİRİNCİ YILINDA EMEĞİN OHAL BİLANÇOSU: OHAL EMEĞE ZARARLIDIR

BİRİNCİ YILINDA EMEĞİN OHAL BİLANÇOSU: OHAL EMEĞE ZARARLIDIR

İlan edilmesinin birinci yıldönümünde OHAL’in emekçiler ve çalışma yaşamı açısından yarattığı sonuçların değerlendirildiği DİSK raporu bir basın toplantısıyla sunuldu. DİSK Genel Başkanı Kani Beko, DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu, DİSK Genel Başkan Yardımcısı Cafer Konca, DİSK üyesi sendikaların genel başkanları, genel merkez ve şube yöneticilerinin katıldığı açıklamada, DİSK Genel Başkanı Kani Beko’nun konuşmasının tam metni aşağıdadır: 

RAPORUN TAM METNİNİ PDF OLARAK İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ

Raporumuzla ilgili açıklamama başlamadan bir hatırlatma yapmak istiyorum. 2 sene önce bugün gerçekleşen Suruç katliamı, ülkemizin acılı, kanlı ve karanlık bir döneme girişinin sembollerinden biri oldu. Bu vesileyle IŞİD tarafından Suruç’ta katledilen 33 düş yolcusunu saygı ve sevgiyle anmak istiyorum.

Değerli basın emekçileri, değerli mücadele arkadaşlarım,

15 Temmuz 2016 tarihinde ülkemiz bir darbe girişimine tanık oldu. Cumhuriyet tarihinin en kanlı darbe girişimi sırasında 250 yurttaşımız darbeciler tarafından katledilirken binlerce yurttaşımız da yaralandı. Burada bir kez daha ölen yurttaşlarımıza rahmet, yararlananlara sağlıklı bir ömür diliyorum.

12 Eylül 1980 askeri darbesinin sendikal alandaki en büyük mağduru olan Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu halka, anayasaya ve hukuk devletine karşı işlenmiş en ağır suçlardan biri olan 15 Temmuz 2016 darbe girişimini lanetlemiş ve darbecilerin yargılanarak cezalandırılmasını savunmuştur.  Darbecilerin yargılanması, darbe girişimin siyasi ayağının ortaya çıkarılması ve devlet içindeki paralel yapının dağıtılması demokrasi ve hukuk devleti açısından yaşamsal öneme sahiptir.

15 Temmuz darbe girişimine ilk günden karşı duran, lanetleyen ve darbeye karşı demokrasiyi ve hukuk devletini tavizsiz bir biçimde savunan DİSK, darbeyle mücadele adına TBMM’nin devre dışı bırakılarak OHAL ilan edilmesini eleştirmiştir.

DİSK başından beri OHAL’in kaldırılmasını, darbeciler ve onların mensup oldukları FETÖ/PDY ile mücadelenin TBMM işletilerek ve hukuk devleti kurallarına bağlı kalınarak yürütülmesini ve savunmuştur.

DİSK bugün de aynı noktadadır: Darbecilerin yargılanması ve cezalandırılması, 12 Eylül darbesinde olduğu gibi cezasız kalmaması büyük önem taşımaktadır. Kamu görevine liyakat ilkesi ve hakkıyla değil, dini bir cemaat mensubu olduğu için getirilenler ve görevleri sırasında kamu hukukunu değil “cemaat” emirlerini uygulayarak suç işleyenler kamu görevinden çıkarılmalıdır. Ancak bu süreç hukukun temel ilkelerine bağlı kalınarak, suç ve cezalarda kanunilik ve şahsilik ilkesine uyularak, rövanş duygusundan ve keyfilikten uzak bir biçimde yapılmalıdır. Darbecilerle ve devleti ele geçirmeye çalışan bir yapıyla mücadele yeni bir hukuksuzluğun inşa edilmesinin fırsatı değil, hukuk devletinin yeniden kurulmasının fırsatı ve aracı olmalıdır.

Ancak son bir yıl içinde yaşanan gelişmeler, maalesef bu talebimizle taban tabana zıt bir manzara açığa çıkarmıştır. Hükümet darbecilerin kapatmak istediği ve darbeye karşı hep beraber direnen Meclis’i işleterek darbeyle mücadele etmek yerine Olağanüstü Hal ilan etmeyi tercih etmiştir. İlan edilen OHAL dahi amacından saptırılmış ve Anayasa ihlal edilmiştir.  OHAL uygulamasının hukuksal sınırları aşılmıştır. KHK’lar Anayasa Hükmünde Kararnamelere dönüşmüş, Meclis’in yasama işlevi büyük ölçüde sınırlanmıştır.

Hükümet, KHK çıkarma yetkisini anayasal sınırları aşarak kötüye kullanmakta ve TBMM’nin iradesini gasp etmektedir. Bir yıllık OHAL döneminde 26 KHK yayınlanırken 107 yasada değişiklik yapılmıştır. KHK ile yapılan düzenlemelerin önemli bir bölümünün OHAL’in ilan edilme gerekçesiyle ilgisi yoktur. Kış lastiğinden Varlık Fonuna, Rektör seçiminden grev ertelemeye kadar uzanan çeşitlilikte pek çok konuya dair düzenleme KHK’lar ile yapılmıştır.

Öte yandan OHAL muhalif olan herkesi sindirmeye yönelik bir araç olarak kullanılmıştır. 169.013 kişi hakkında adli işlem yapılan, 50.510 kişinin tutuklandığı bu dönemde 167 gazeteci, 85 belediye başkanı ve 12 milletvekilinin de tutuklananlar arasında olması demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçmiştir.

Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanının grevleri tehdit olarak tanımlayan açıklamasında bir kez daha görüldüğü üzere, OHAL uygulaması çalışma hayatında da ağır sonuçlar ortaya çıkarmıştır. OHAL uygulamasının en vahim sonuçlarından biri çalışma hakkının, kamu görevlilerin ve işçilerin iş güvencelerin ortadan kaldırılması ve sendikal haklarının kullanımının sınırlanması olmuştur.

1.OHAL döneminde en yaygın ve kapsamlı ihlal edilen hak çalışma hakkıdır.

Bir yıllık OHAL döneminde 112.530 kişi kamudan ihraç edilmiş, Cumhuriyet tarihinin en büyük kamu görevlisi tasfiyesi yaşanmıştır. Kamuda yaşanan ihraç ve tasfiyeler 27 Mayıs, 12 Eylül gibi darbe dönemleriyle kıyas kabul etmeyecek kadar kapsamlıdır. 12 Eylül döneminde kamu kuruluşlarından 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu kapsamında yaklaşık beş bin kişinin çıkarıldığı düşünülecek olursa 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yaşanan tasfiyenin boyutları daha iyi anlaşılabilir.

Kamuda yaşanan tasfiye, darbe ve darbecilerle mücadele sınırını aşmış, hukuk devletinin temel ilkelerini çiğneyen bir hal almıştır. Darbe girişiminin siyasi ayağı ısrarla ortaya çıkarılmamakta, darbecilerin mensup oldukları örgütün devleti işgal etmesine göz yumanlar, onunla işbirliği içinde hareket edenler hakkında hiçbir işlem yapılmamaktadır. Ama geçmişte suç olmayan bir fiilden dolayı kamu görevlileri kamudan ihraç edilmektedir. Bu durum adil değildir, hukuka uygun değildir, ölçülü değildir.

Yüz bini aşan kamu görevlisi somut bir delile dayanmadan, savunma hakkı tanınmadan ve adil yargılanma yolları tıkanarak kamu görevinden çıkarılmış, sadece kamu görevinden çıkarılmakla kalınmamış, ihraç edilenler damgalanmış, suçlu ilan edilmiş, emekli ikramiyelerinden mahrum bırakılanlar olmuş, pek çoğunun özel sektörde de iş bulmasını engelleyici uygulamalar söz konusu olmuştur. İhraç edilenler yandaş bazı gazetecilerce utanmazca “sivil ölüm” olarak adlandırılan uygulamaya maruz bırakılmıştır.

Bilindiği gibi, kayyum atanan belediyelerin birçoğu DİSK Genel-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu belediyelerdir. Belediyelerden KHK ile ihraç edilen Genel İş Sendikası üyesi işçilerin sayısı 506’dır. Kayyum atanan belediyeler tarafından iş sözleşmeleri feshedilen Genel-İş üyesi işçilerin sayısı ise 1456’dır. Böylece toplam 1959 Genel-İş üyesi KHK ve Kayyum marifeti ile işten çıkarılmıştır. İşlerine iade edilen Genel-İş üyesi işçi sayısı ise 50 ile sınırlı kalmıştır. 28 Genel-İş üyesinin iş sözleşmesi ise askıya alınmıştır.

Bunların yanı sıra iş cinayetleri ile ilgili sosyal medyada paylaşım yapan, işçi sağlığıyla ilgili çalışmalar yapan DİSK üyelerinin de aralarında olduğu birçok kişi, sendikal faaliyetleri nedeniyle işinden edilmiştir.

5597 akademisyenin ihraç edildiği bu dönemde, Barış Bildirisi imzacılarından olan ve birçoğu aynı zamanda emeğin sorunlarıyla ilgili çalışmalarda bulunan 400’e yakın akademisyen üniversitelerden uzaklaştırılmıştır.

Çalışma hakkı elinden alınanların adil yargılama yolu da kapalıdır. İdari yargı organları KHK ile yapılan ihraçlar konusunda görevsizlik kararı vermiş, Anayasa Mahkemesi OHAL KHK’ları incelemekten kaçınmış, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ise iç hukuk yolları tüketilmediği için başvuruları kabul etmemiştir. Bilindiği gibi bu konuda Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu kurulmuştur. Ancak bu komisyona 110 bin başvuru gelmesi, yılda 250 gün ve günde ortalama 8 saat çalışılması durumunda, her dosyaya 5 dakika ayrıldığında dahi başvuruların sonuçlanması için 5 yıl gereklidir. 1 yıl içinde başvuruları tamamlamak için her dosyaya ayrılması gereken süre 65 saniyedir.

2.Çalışma yaşamındaki ihlallerle ilgili bir diğer konu da işçi alacaklarıdır.

KHK’ler ile çok sayıda vakıf üniversitesi, hastane, vakıf, dernek, gazete, televizyon, dergi, yayınevi ve dağıtımcı kapatılmış ve malvarlıkları Hazine’ye ve Vakıflar Genel Müdürlüğüne devredilmiştir. Ancak bu işçilerin özel hukuk çerçevesindeki alacakları KHK ile ortadan kaldırılmıştır. Bu durum olağanüstü hal ilanının amacını aşmakta ve iş hukukunda kalıcı değişiklik getirmektedir. Bu kuruluşlara el koyan devlet bu kuruluşlarda çalışan işçileri mağdur edemez. Bu kuruluşların kapatılması ile işçilerin ücret ve kıdem tazminatı alacakları ödenmelidir.

3.OHAL döneminde çalışma yaşamını ilgilendiren bir başka konu da sendikaların kapatılmasıdır.

OHAL sırasında sendikaların faaliyetlerinin tedbiren durdurulması mümkündür ancak kapatma hukuka aykırıdır. Kapatma kararı mahkemeler tarafından verilmelidir.12 Eylül darbesinin ardından dahi sendikalar kapatılmamış, faaliyetleri durdurulmuş ve haklarında kapatma davası açılmıştı. Darbe girişimi ile ilgili olduğu yönünde güçlü emareler olan sendikaların faaliyetlerinin durdurulması ve haklarında dava açılması gerekirken, OHAL-KHK ile sendikaların temelli kapatılması Anayasa’ya açık aykırılık oluşturmuştur.

4.OHAL’in bir yıllık uygulamasında işçiler ve sendikalar çeşitli baskı ve engelleme ve tehditlerle yüz yüze kalmıştır.

OHAL bahane edilerek birçok sendikal faaliyet ve işçi eylemi yasaklandı veya engellenmiştir. Konfederasyon olarak DİSK’in, bunun yanı sıra Birleşik Metal-İş, Gıda-İş, Güvenlik-Sen, Limter-İş ve Nakliyat-İş sendikalarımızın da aralarında olduğu sendikaların, çalışma yaşamına ilişkin konulardaki bazı basın açıklamaları ve bilgilendirme amaçlı kimi salon toplantıları engellenmiştir. Bu engellemelerin ayrıntılı bir listesi raporumuzda mevcuttur.

5.OHAL döneminde en yaygın ihlal edilen işçi haklarından bir diğeri ise grev hakkı olmuştur.

AKP OHAL’e kadar olan iktidar döneminde toplam 8 grevi ertelemişken sadece bir yıllık OHAL uygulaması boyunca beş büyük grev milli güvenlik, genel sağlık ve finansal istikrarı bozucu olduğu gerekçesiyle ertelenmiştir/yasaklanmıştır. Yasaklanan grevler arasında Birleşik Metal-İş sendikamızın iki grevi de vardır. Grev ertelemelerinin OHAL uygulamasının bir parçası olduğu bizzat Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından iki kez işveren örgütlerinin toplantılarında ve altı çizilerek vurgulanmıştır.

Oysa OHAL döneminde de greve çıkılabilir. OHAL grev yasağı anlamına gelmez. Grev uygulamaları OHAL ilanına yol açan sebeplerle ilgili olmadığı için OHAL-KHK ile grevlerin yasaklanması hukuksuzdur.

Sonuç olarak raporumuzda da ayrıntılı olarak görüldüğü gibi OHAL, işçilerin haklarının hukuk dışı biçimde gasp edilmesinin bahanesi haline getirilmiştir. “OHAL’in millete karşı ilan edilmediği” iddiası bizzat hükümet tarafından çürütülmüştür. Unutulmamalıdır ki bugün ülke yurttaşlarının en az üçte ikisi ücret gelirleriyle yaşamaktadır. Eğer emeği ile yaşamını sürdürenler “millet” değilse “millet” kimdir?

Raporumuzun gösterdiği gerçek şudur: OHAL emeğe zararlıdır. Emeğe zararlı olan OHAL, açıkça millete karşıdır.

Bizler, sermayeye olağanüstü sömürü olanakları sağlayan, olağanüstü işsizlik, güvencesizlik ve hak gaspı yaratan OHAL’in derhal kaldırılması için mücadeleye devam edeceğimizi buradan bir kez daha duyuruyoruz!

OHAL kalkacak, işçiler işini, ekmeğini ve adaleti er yada geç kazanacaktır!

Zafer direnen emekçinin olacaktır!

RAPORUN TAM METNİNİ PDF OLARAK İNDİRMEK İÇİN LİNK:

 

 

ITUC ETUC