Image Map

DİSK Genel Başkanı Kani Beko’nun “Olağanüstü Hal Hukuku ve Sendikal Haklar Paneli”ndeki konuşması

panel_manset

DİSK Ankara Bölge Temsilciliği tarafından düzenlenen “Olağanüstü Hal Hukuku ve Sendikal Haklar Paneli” Genel-İş Genel Merkezi’nde 24 Ağustos Çarşamba günü saat 10’da başladı.

DİSK Ankara Bölge Temsilcisi ve Dev Maden-Sen Genel Başkanı Tayfun Görgün’ün açtığı panelin açılış konuşmasını DİSK Genel Başkanı Kani Beko yaptı. Panel Doç. Dr Aziz Çelik, Prof.Dr. İbrahim Kaboğlu, Prof. Dr. Osman Doğru ve Yard. Doç. Dr. Tolga Şirin’in sunuşlarıyla devam etti.

Olağanüstü hal hukukunun ulusal ve uluslararası hukuk boyutlarıyla irdelendiği panelde insan hakları ve sendikal hakların olağanüstü hal altında sınırlanamayacağı vurgulandı. Ayrıca çıkarılan kararnamelerle olağanüstü halin hukuk dışı uygulamalara kaynaklık ettiği saptandı.

a6f45f61-9f63-42a7-bc81-4f76878425a4

Genel Başkanımız Kani Beko tarafından panelde yapılan konuşmanın tam metni:

Değerli hocalarımız, değerli katılımcılar ve basın mensupları, Hepinizi Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu DİSK adına saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Konuşmamın başında Antep’te bir düğünde yapılan bombalı saldırı neticesinde 54 insanımız yaşamını yitirmiş, 100 dolayında insanımız yaralamıştır. Masum insanlarımıza yapılan bu vahşice saldırıyı şiddetle kınıyor ve tüm halkımıza başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyorum. Biz bu barbarlığa karşı inadına birlikte yaşayacağız ve yaşatacağız!

Türkiye’de çalışma yaşamında da iş cinayetleri katliama dönüştü. Temmuz ayında iş cinayetlerinde ölen 133 insanımızla birlikte, 2016’ın ilk 7 ayında ölen işçi sayısı 1049’a yükseldi.

Son gelen ölüm haberleriyle yaklaşık 4 Soma katliamında yitirdiğimiz işçiyi yılın ilk 8 ayda yitirmiş olduk. İşçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri alınmadığı için, ILO sözleşmelerine uyulmadığı için yaşanan bu işçi katliamında hayatını kaybeden tüm kardeşlerimizi de buradan anmak istiyorum.

Değerli mücadele arkadaşlarım,

Bugün iki değerli hocamız, değerli sunumlarıyla, olağanüstü hal hukukunu, bunun işçilerin, emekçilerin, siyasal, sosyal, sendikal hakları üzerine etkilerini bize anlatacaklar.

15 Temmuz’da yaşanan kanlı ve kabul edilemez askeri darbe girişiminden sonra ülkemiz önemli bir süreçten geçmektedir.

Bu süreçte Darbe girişimi gerekçe yapılarak ilan edilen olağanüstü hal, adeta bir sivil sıkıyönetim uygulamasına dönüşmüş, demokratik hak ve özgürlüklerin askıya alınmasını gündeme getirmiştir.

Bu süreçte yoğun hak ihlalleri yaşandığı, basına yansıyan bilgilerden anlaşılmaktadır.

Birçok kamu çalışanı, akademisyen, gazeteci, darbe girişimi ve Olağanüstü halin gerekçesi FETÖ ile hiçbir ilgisi olmadığı halde, açığa alınmış, gözaltına alınmış, tutuklanmış, basın yayın organları kapatılmıştır.

15 Temmuz darbe girişimine karışanlar ve geçmişten bugüne tüm destekçileri, bugün hangi konumda bulunurlarsa bulunsunlar yargılanmalıdır. Bu kişiler keyfilikten uzak ve “suçların kişiselliği” ilkesi çerçevesinde adil bir biçimde yargılanarak cezalandırılmalıdır. Unutulmasın ki, Anayasa’ya ve uluslararası sözleşmelere göre adil yargılanmak bir haktır, yargısız infaz ise insanlık suçudur.

Öte yandan olağanüstü hal bir fırsat gibi görülerek çalışanların temel haklarını ortadan kaldırmaya yönelik uygulamalar acele bir şekilde gündeme getirilmektedir. Sendikaların ve çalışanların talepleri hiçbir şekilde dikkate alınmadan bireysel emeklilik konusunda yapılan düzenleme bunun en tipik örneğidir.

Kamu çalışanlarının iş güvencesini tümüyle ortadan kaldıracak şekilde uygulamalar başlatılarak, açılacak kadrolara alınacak kamu çalışanlarının sözleşmeli olarak çalıştırılacağı açıklanmaktadır. Liyakat ilkesi yine önemsenmemektedir.

Kimi yetkililer ve işverenler tarafından işçilerin iş güvencesinin, verimli çalışmanın önünde engel oluşturduğu şeklinde değerlendirmeler yapmaktadır.

Oysa, emekçilerin AKP iktidarından acil talepleri bulunmaktadır. Bu talepleri yerine getirmeyen iktidar, emekçilerin aleyhine, sermaye çevreleri lehine düzenlemeleri jet hızıyla meclisten geçirerek yasalaştırmaktadır.

Hepinizin hatırladığı gibi, 1 Kasım seçimlerinden önce “taşerona kadro” vaadi ile oy isteyen AKP, seçimden sonra da çark etti.

Taşeron işçilerin mücadele ederek ve mahkemelerde kazandıkları kadro hakkının tanınması belirsiz bir zamana ertelendi, rafa kaldırıldı.

Seçimlerin üzerinden 10 ay geçti, ne mahkeme kararlarına uydular ne seçimlerde verdikleri sözü tuttular. Öncelikle, “Taşerona kadro” bir seçim vaadi olamaz çünkü bir haktır! Yüzbinlerce işçi hukuksuz ve hileli bir biçimde, kesinleşmiş yargı kararları çiğnenerek taşeron işçisi olarak çalıştırılmaya devam etmektedir.

Kiralık işçilik yasasını sermaye örgütlerinin talepleri doğrultusunda yasalaştıran AKP hükümeti kıdem tazminatının fona devredilmesi için de ısrar ediyor. Hükümet fon ısrarına paralel olarak zorunlu bireysel emeklilik sistemini (Zorunlu BES) darbe girişiminin karmaşasında jet hızıyla yasalaştırdı.  Kıdem tazminatının fona devredilmesi ve zorunlu BES yasası bir madalyonun iki yüzüdür.

Amaç “tasarruf oranlarını artırmak” adı altında inşaat şirketlerini ve finans tekellerini beslemektir. Amaç Kanal İstanbul gibi akıl dışı projeler için kaynak oluşturmaktır.

Daha dün Şili’de 500 bin kişi Bireysel Emeklilik Sistemine karşı sokaktaydı. Bu sistem Şili’ye 1980’lerde Pinoşe’nin askeri diktatörlüğü zamanında getirildi ve sonucunda bugün insanlar asgari ücretin bile altında emeklilik maaşı alıyorlar. Emeklilik sisteminin özelleştirilmesinin sonucu Şili’de görülmektedir. Yapılması gereken kamusal emeklilik sisteminin güçlendirilmesidir.

Öte yandan patronlar yıllardır kıdem tazminatını da bir yük olarak görüyor ve kurtulmaya çalışıyor. Kıdem tazminatı bir yük değil Türkiye işçi sınıfının 80 yıllık kazanımıdır. Oysa kıdem tazminatının fona devri, kıdem tazminatının yok edilmesidir.

Kıdem tazminatının doğrudan işveren tarafından ödenmesi yerine fona devredilmesi işten çıkarmaları kolaylaştıracak ve çalışanların iş güvencesini azaltacak.

İşçi çıkarırken kıdem tazminatı ödemek gibi bir zorunluluğu kalmayan işveren daha kolay işçi çıkarabilecek. Fon demek, iş güvencesinin tamamen yok edilmesi demektir.

Kıdem tazminatının fona devri, kıdem tazminatı miktarının düşmesi anlamına da gelecektir.

Öte yandan Varlık fonu yasası ile de kamu kaynaklarının sermayeye peşkeş çekilmesi ve işsizlik sigortası fonunun yok edilmesi hedeflenmiştir.

Değerli mücadele arkadaşlarım,

Olağanüstü Hal ilanı kapsamında, meclis devre dışı bırakılarak, Kanun Hükmünde Kararnamelerle ülkemiz yönetilmektedir. Meclisin görüştüğü konular ise az önce sıraladığım emek düşmanı yasalardır.

Bir avuç sermayedarın çıkarını milyonlarca işçinin çıkarının önüne geçirmenin demokrasi ile uzaktan yakından alakası yoktur. DİSK olarak bizler gerçek bir demokrasinin ancak emeğin mücadelesi ile birlikte kurulabileceği tespitinden hareketle, “İşçilerin 3 Acil Talebi Var” başlıklı kampanyamıza başladık.

Tüm işçilere bu talepleri anlatılarak mücadeleye çağırıyoruz. “Ayrımsız, kayıtsız, şartsız tüm taşeron işçilere kadro”, “Zorunlu Bireysel Emekliliğe Hayır” ve “Kıdem tazminatının gaspına hayır” diyerek tüm dost kurum ve kuruluşları, emek ve meslek örgütlerini ve işçileri ortak mücadeleye çağırmaya devam edeceğiz.

Değerli mücadele arkadaşlarım,

Darbe girişimi sonrasında, ülkemizin siyasal ikliminde önemli değişiklikler yaşandığı gibi, ülkemiz giderek şiddetlenen bir terör sarmalının içine girmektedir.

Çoluk çocuk, kadın yaşlı demeden bütün halkı hedef alan bu acımasız şiddet eylemleri, günümüz koşullarında hiçbir gerekçe ile savunulamaz ve kabul edilemez. Bu eylemler yalnızca karanlık bir baskı yönetiminin kurulmasını isteyenlerin amaçlarına hizmet etmektedir.

Bu saldırıları şiddetle kınıyor ve lanetliyoruz. Bu şiddet dalgası ve saldırılar kesinlikle durdurulmalı ve bir daha yaşanmamalıdır.

15 Temmuz darbe girişimi sonrasında, yetkili çevreler tarafından devletin yeniden kurulmasından söz edilmektedir. Böyle bir yeniden kuruluşun olağanüstü hal koşulları altında ve yalnızca siyasal iktidarın kararlarına bağlı olarak gerçekleştirilmesi düşünülemez. Çünkü böyle bir uygulamadan yalnızca, anti demokratik ve baskıcı bir devlet yapısı doğar; hiçbir şekilde demokratik bir dönüşüm ortaya çıkamaz.

Bu nedenle, bir an önce olağan demokratik koşulları yaratmak için ne gerekiyorsa yapılmalı ve toplumsal uzlaşma ile demokratik bir dönüşüm sağlanmalıdır.

Burada, “Eşitlikçi, Demokratik ve Sosyal Bir Anayasa”nın ve anayasa çalışmalarının önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır. DİSK olarak, 2009 yılında olduğu gibi, hocam Prof.Dr.İbrahim Kaboğlu öncülüğünde yürütülen anayasa çalışmalarını önemsemekte, desteklemekte ve ülkemizin demokratikleşmesine ciddi katkılar yapmasını temenni etmekteyiz.

Yeni bir Anayasa DİSK’in aynı zamanda Genel Kurul Kararıdır.

DİSK; çağdaş, demokratik, hukukun üstünlüğünü, bağımsız yargı ve sosyal devlet ilkesini içeren ileri bir Anayasa talebini her zaman herkesten daha fazla dile getirmiştir.

DİSK; ırkçılığa, gericiliğe, faşizme karşı mücadele edeceğini antidemokratik her türlü yasa ve düzenlemeye karşı, evrensel demokrasi ilkelerini savunacağını, demokratik bir ülke inşa etme mücadelesinden ödün vermeyeceğini, demokratik, çağdaş ve laik yargının tam bağımsızlığını, hukukun üstünlüğü ve sosyal devlet ilkesine bağlı bir Anayasa konusunda başta kendi örgütsel gücü başta olmak üzere, özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik ve sosyal yeni bir Anayasa için tüm emek ve demokrasi güçleriyle ortaklaşa bir duruş sergileyeceğini ilan eder.

Bu duygu ve düşüncelerle, toplantının başarılı geçmesini diliyor, saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

Yaşasın işçilerin birliği! Yaşasın halkların kardeşliği! Yaşasın DİSK!

fe2a7449-eba7-4ffc-8ba9-7458e7aa3146

 

1058041a-079c-4f79-9867-0ad7b329a70b

5b2fea65-c980-49a0-ae78-f45c0462f022

39559879-f790-4260-af00-991d1a3238fd

ITUC ETUC