Asgari değil insanca yaşanacak ücret!
DİSK-AR tarafından hazırlanan 2026 Asgari Ücret Araştırması raporunu ve asgari ücret taleplerimizi İstanbul Barosu’nda düzenlediğimiz bir basın toplantısı ile duyurduk.
Açıklamaya DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün, DİSK Genel Başkan Yardımcıları Alaaddin Sarı ve Özkan Atar, DİSK Yönetim Kurulu üyesi Şükret Sevgener, DİSK İstanbul Bölge Temsilcisi Asalettin Arslanoğlu, sendikalarımızın Genel Başkanları, genel merkez ve şube yöneticileri de katıldı.
DİSK Yönetim Kurulu adına Genel Başkan Arzu Çerkezoğlu’nun basın toplantısında yaptığı açıklama:
ASGARİ DEĞİL İNSANCA YAŞANACAK ÜCRET!
Bugün ülkemizde hayat pahalı, emek ucuz!
Çarşıda, pazarda, markette, evimize gelen faturalarda karşı karşıya kaldığımız gerçek enflasyon karşısında alım gücümüzün her geçen gün daha da eridiği gerçeğidir. Ve bu durum tümüyle ülkeyi yöneten siyasi iktidarın politikalarının ve bilinçli tercihlerinin sonucudur.
Somut olarak söylersek, 2025’e zaten resmi enflasyona göre 15 puan alacaklı giren asgari ücret başta olmak üzere tüm ücretler yıl boyunca eridi. Hükümet, yüksek enflasyona rağmen yıl boyunca asgari ücreti artırmadı. Bugün bir ailede anne, baba ve iki çocuk çalışsa bile ailenin geliri yoksulluk sınırının altında kalıyor. Açlık sınırı 30 bin liraya dayandı, yoksulluk sınırı 90 bin lirayı çoktan aştı.
Türkiye’de işçilerin yarısı asgari ücretli, asgari ücret ise 22 bin 104 lira. Üstelik milyonların geçim ücreti olan asgari ücret geçen yıl sadece ilk üç ay (ocak, şubat, mart), bu yıl 2025’te ise sadece bir ay (ocak) açlık sınırının üzerinde oldu.
Bu koşullar altında 2026 asgari ücretinin belirleneceği sürece giriyoruz. Öncelikle altını çizmek isteriz ki, bir ortalama ücret haline gelmiş olan ve sadece asgari ücretle çalışanların değil emeğiyle geçinen herkesin gelirini ve yaşam koşullarını etkileyen asgari ücretin belirlenmesi süreci aslında ülkemizde devletin toplumla yaptığı en büyük toplu sözleşmedir.
Her ne kadar Asgari Ücret Tespit Komisyonu göstermelik hale gelse de asgari ücret hükümet ve işverenler tarafından tek taraflı olarak saptansa da ve Komisyonda işçi tarafını temsil eden Türk-İş görüşmelere katılmayacağını açıklasa da 2026 yılı asgari ücret görüşmeleri aralık ayı içerisinde yapılacak. Ya da daha doğru bir ifadeyle “yapılmış gibi yapılacak”…
Bilindiği gibi, asgari ücret tespit sürecinin antidemokratik yapısı nedeniyle yıllardır DİSK olarak müzakere masasında yer alamıyoruz. Ancak Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda yer almasak da asgari ücret tespitinin sadece masa ile sınırlı olmadığının bilinciyle işyerlerinden alanlara insanca yaşayacak ücret mücadelesini yıllardır sürdürüyoruz.
Bu nedenle yıllardır yaptığımız gibi, asgari ücretin insanca yaşamaya yetecek bir ücret olması ve Türkiye’nin bir asgari ücretliler ülkesi olmaktan çıkarılması için mücadelemiz devam ediyor. Masada olmasak da dün olduğu gibi bugün de işyerlerinde, sokaklarda, meydanlarda olacağız.
Üyemiz olsun olmasın, sendikalı sendikasız tüm sınıf kardeşlerimizin sesini ve taleplerini büyütmeye devam edeceğiz.
Ve bugün de asgari ücrete dair taleplerimizi ve DİSK-AR tarafından hazırlanan 2026 Asgari Ücret Araştırması Raporumuzu paylaşmak için sizlerle bir aradayız.
Değerli basın emekçileri ve mücadele arkadaşlarım…
Hatırlanacağı gibi yüksek enflasyonun yaşandığı 2022 ve 2023 yıllarından farklı olarak bütün ısrarlarımıza rağmen asgari ücret 2024 ve 2025’te yıl ortasında artırılmadı. Oysa gerek 2024 ve gerekse 2025 yıllarında yüksek enflasyon ile hayat pahalılığı devam etti. Yüksek enflasyon koşullarında asgari ücretin yılda bir kez artırılması reel ücretlerde ciddi bir kayıp yarattı. Bu nedenle, enflasyon tek haneli rakamlara düşene kadar asgari ücret yılda en az iki kez güncellenmelidir.
Yine hatırlayacağınız gibi 2024 yılı yıl sonu resmi enflasyonu yaklaşık yüzde 45 olarak açıklanmasına rağmen asgari ücrete “hedef enflasyon” doğrultusunda yüzde 30 zam yapıldı.
Hükümetin “İşçilerimizi enflasyona ezdirmedik” söyleminin tersine, asgari ücret daha yılın başında enflasyona ezdirilmiş oldu. Bu kaybın üstüne yüksek enflasyonun devam etmesiyle 2025 boyunca yeni kayıplar eklendi. Bu yıl asgari ücretin enflasyon karşısında 10 aylık kaybı 6 bin 322 liraya ulaştı.
2025 yılı resmi enflasyonu yıl sonunda yüzde 33,8 olarak gerçekleşirse asgari ücretteki kayıp 7 bin 471 TL’ye yükselecek. Asgari ücretle çalışanın 2025 yılı boyunca yaşanan kaybı ise 50 bin TL’yi aşmış olacak. Yani satın alma gücü olarak 14 bin liralara gerilemiş bir asgari ücret üzerinden 2026 asgari ücretini konuşuyor olacağız. 2026 asgari ücreti belirlenirken bu kayıpların giderilmesi şarttır.
Bilindiği gibi hükümet, işverenler ve uluslararası finans çevreleri asgari ücret artışlarında beklenen enflasyona göre zamda ısrar ediyor. Ülkemizde enflasyon hedefi en son 16 yıl önce 2009’da tutturulmuştu; bu gelenek bozulmadı ve 2025 enflasyonu da hedeflenenden yüksek gerçekleşiyor.
2026 asgari ücretinde de bu dayatma devam ederse bunun anlamı enflasyonun tüm faturasının işçilere emekçilere yıkılması olacaktır. Emek gelirleri üzerine çok büyük baskı getirecek olan “hedeflenen enflasyon kadar ücret artışı” dayatması asla kabul edilemez.
Asgari ücret Türkiye’de istisnai, küçük bir grubun ücreti değil çalışanların neredeyse yarısını doğrudan ilgilendiren ortalama ücrettir. Ülkemizde sendikalaşmanın önündeki engeller ve toplu iş sözleşmesi kapsamının sınırlılığı, milyonlarca işçiyi asgari ücrete mahkûm etmekte ve tüm ücretleri asgari ücrete yaklaşmaktadır.
2012’de ortalama ücret asgari ücretin 2,25 katı iken 2022’de 1,56 katına gerilemiştir. Türkiye’de işçilerin yarısı asgari ücret ve civarında ücretlerle çalışmaktadır. Tüm özel sektör işçilerinin yüzde 53,2’si asgari ücretin altı ve yüzde 10 fazlası arasında ücretler almaktadır. Asgari ücretin yüzde 5 fazlası ve altında çalışanlar tüm özel sektör çalışanlarının yüzde 49,6’sını oluşturmaktadır.
Kadınlarda asgari ücretle çalışmanın çok daha yaygın olduğu görülmektedir. Asgari ücret ve altında ücret alanların oranı genelde yüzde 46,7 iken kadınlarda bu oran yüzde 60,1’dir.
Asgari ücretin yüzde 5 fazlası ve altında ücret alanların oranı ise kadınlarda yüzde 63,7’dir. Kadın işçilerin yüzde 67,4’ü asgari ücretin en fazla yüzde 10’una erişebilmektedir. 2023’te erkeklerin aylık ortalama maaş ve ücret gelirleri asgari ücretin 1,9 katı düzeyinde iken kadınların ortalaması asgari ücretin 1,5 katı ücret ve maaş almaktadır. Yani asgari ücret bir kadın işçi sorunudur.
Ülkemizde asgari ücret dediğimizde bir süredir kelimenin dar anlamıyla genel ücreti konuşuyoruz. Bu nedenle asgari ücret ülkemizde dünyada hiç olmadığı kadar gündem olmaktadır. Bu koşullar altında asgari ücretin istisnai bir ücret olarak değil insanca yaşanacak bir ücret olarak saptanması şarttır.
Ancak Asgari Ücret Komisyonu, işveren ve hükümet ortaklığı ile asgari ücreti tek taraflı olarak belirlemekte, bunu yaparken de ne insanca yaşam için gerekli koşulları, ne asgari ücrete dair evrensel standartları, ne TÜİK verilerini ne de ekonomik büyümeyi dikkate almaktadır. Komisyon süreci tamamen keyfi biçimde yürütülmektedir ve aslına bakılırsa bugün artık komisyonun varlığından söz etmek pek de mümkün değildir.
Bu nedenle asgari ücretin tespit süreci ve Komisyonun yapısı bu yıl asgari ücret sürecinde gündeme gelmekte, tartışılmaktadır.
Önemle vurgulamak isteriz ki; bize göre asıl mesele Komisyonun yapısı ve bileşimi değildir. Komisyon yapısının daha demokratik olması kuşkusuz mümkündür ancak asıl mesele asgari ücretin saptanmasına ilişkin kurallardır.
DİSK açısından asgari ücretin tespitinde olmazsa olmaz olarak değerlendirdiğimiz kurallar şunlardır:
- İşçinin Bakmakla Yükümlü Olduğu Kişiler Kriteri: Asgari ücret, uluslararası standartlara (ILO, BM standartlarına) uygun olarak sadece işçinin kendisi için değil, bakmakla yükümlü olduğu kişiler ile birlikte geçinebileceği bir ücret olarak hesaplanmalıdır.
- Büyümeden Pay: Asgari ücret sadece enflasyona göre değil, genel ücret düzeyi ve ülke ekonomisindeki büyümeye bağlı olarak, (Kişi Başına GSYH) dikkate alınarak toplu pazarlıkla saptanmalıdır. Hatta somut bir öneri olarak asgari ücret, Kişi Başına Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’nın belirli bir oranından (örneğin yüzde 60’ından) düşük belirlenmemelidir.
Özetle asgari ücret, geçim koşulları ve ülke ekonomisindeki büyüme dikkate alınarak saptanmalıdır. Bu çerçevede asgari ücret tartışmalarında yoksulluk sınırı da dikkate alınmalıdır. Asgari ücret belirlenirken bir hanede iki kişinin çalıştığı varsayımından hareketle, haneye en azından yoksulluk sınırı kadar gelir girebilmelidir.
Öte yandan devletin kamu işçisi için belirlediği asgari ücret ile özel sektördeki asgari ücret arasındaki uçurum da kabul edilemez. Asgari ücret saptanırken, en düşük kamu işçisi ücreti ve en düşük memur maaşı da referans alınmalıdır.
Bizim bu yaklaşımımız karşısında hükümet ve işverenler ise, asgari ücreti enflasyona, daha kötüsü resmi enflasyona ve en kötüsü de asla tutmayan hedeflenen enflasyona hapsetmek istiyorlar.
Bu yaklaşımın bir sonucu olarak asgari ücretin Kişi Başına Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) içindeki payı düşmeye devam etmektedir. Araştırmamızda da daha detaylı biçimde görebileceğiniz gibi; 1974’te kişi başına GSYH’nin yüzde 80,6’sı düzeyinde olan brüt asgari ücret, 2025’te kişi başına gelirin yüzde 43,6’sına düştü
Asgari ücretin Kişi Başına GSYH karşısındaki bu hızlı gerilemesi asgari ücrete dair bir başka gerçek dışı bilgiyi daha yalanlamaktadır. Bilindiği gibi ülkemizde asgari ücretin düşük olmasının gerekçesi olarak ülkemizde verimliliğin düşük olması gösterilmektedir.
Oysa Kişi Başına Gayri Safi Yurt İçi Hasıla ulusal düzeyde verimlilik artışının bir ölçüsü olarak kabul edilebilir ve ortaya çıkan sonuç çarpıcıdır: 1974 yılından beri Kişi başı GSYH artışı, yani verimlilik artışı asgari ücrete yansımamıştır.
Raporumuzdaki bir başka çarpıcı veri de asgari ücretlinin 2005’ten bu yana 22 Cumhuriyet altını kaybettiği gerçeğidir. 2003 yılında asgari ücretin yıllık tutarıyla 25,4 ve 2005’te 31,5 altın alınabilmekte iken 2025 yılı kasım ayında ancak 9,5 Cumhuriyet altını alınabilmektedir.
Sonuç olarak Türkiye işçi sınıfı Avrupa’nın en düşük asgari ücretlerinden birine mahkûm edilmiştir. 2015’te Avrupa’da Türkiye’den avro cinsinden düşük asgari ücreti olan 14 ülke varken, 2025 yılında sadece 2 ülke vardır. Avro cinsinden Türkiye’den daha düşük asgari ücrete sahip ülkeler Arnavutluk ve Bulgaristan’dır.
AB ülkelerinde asgari ücret civarında çalışanların oranı Türkiye’ye göre oldukça düşüktür. Asgari ücretin kapsamına AB ülkeleri ve Türkiye açısından bakıldığında Türkiye’de asgari ücret kapsamının grafikte yer alan AB ülkelerinden 4 ila 18 kat yüksek olduğu görülmektedir.
AB ülkelerinde asgari ücret kapsamının düşük, Türkiye’de ise çok yüksek olmasının asıl nedeni AB ülkelerinde sendikalaşma ve teşmil uygulamaları nedeniyle toplu iş sözleşmesi kapsamının yüksek olmasıdır. İtalya’da yüzde 100, Fransa’da yüzde 98, İspanya’da yüzde 91 olan toplu pazarlık kapsamı, Türkiye’de yüzde 10,2 seviyesindedir.
Raporumuzda detaylı biçimde ortaya konan bu veriler ışığında temel sorunumuz şudur: Asgari ücret civarında çalışanların kapsamı ülkemizde çok yüksektir. Asıl meselemiz Türkiye’yi bir asgari ücretliler ülkesi olmaktan kurtarmaktır.
Bunun da bir tane yolu vardır; sendikalaşmanın ve toplu pazarlık kapsamının artırılmasıdır. Çünkü sendikanın olduğu yerde asgari ücret olmaz. Araştırmamızda da göreceğiniz gibi ülkemizde Toplu İş Sözleşmesi kapsamındaki işçilerin sosyal haklarla birlikte aylık ortalama brüt kazancı toplu iş sözleşmesi kapsamında olmayan işçilerin yüzde 54 üzerindedir.
Asgari ücret cenderesinden çıkışın yolu bellidir: Milyonların asgari ücrete mahkûm edilmemesi için sendikal hakların kullanımının önündeki tüm engeller ve barajlar kaldırılmalı, toplu pazarlık kapsamı genişletilmelidir. Toplu iş sözleşmelerinin sendikasız işyerlerine de uygulanması anlamına gelen teşmil mekanizması işletilmelidir.
Değerli basın emekçileri ve mücadele arkadaşlarım;
Gelirdeki adaletsizlik yetmezmiş gibi, adaletsiz vergi sistemiyle ülkemiz patrondan çok vergi veren emekçiler ülkesi haline getirildi.
Biz işçiler, sanki zengin olmuşuz gibi yıl boyunca aylar ilerledikçe bir üst vergi dilimlerine geçiyoruz.
2000 yılında ilk vergi tarife dilimi brüt asgari ücretin 21,9 katıydı. Asgari ücret ve vergi tarife ilk dilimi arasındaki makas giderek kapandı ve 2014 yılında 10 katına, 2025 yılında ise 6 katına kadar geriledi.
Vergideki bu adaletsizliklerin nispeten hafifletilmesi için,
gelir vergisi tarife dilimleri, asgari ücret artışından az olmamak üzere artırılmalı; asgari ücret sonrası ilk vergi dilimine uygulanan oran yüzde 10’a düşürülmeli;
asgari ücret vergi istisnası vergiden değil matrahtan indirim yoluyla uygulanarak asgari ücretin bu istisnadan gerektiği gibi faydalanması sağlanmalı;
2008’den beri işverenlere sağlanan SGK prim desteği işçilere de sağlanmalı ve çağdışı damga vergisi kaldırılmalıdır.
Bir başka kanayan yaramız da emeklilerin durumudur. Türkiye’de ortalama emekli aylığı 2003’te asgari ücretin yüzde 36 üzerinde iken günümüzde asgari ücretin yüzde 22 altına geriledi!
Bugün açlık sınırının altındaki asgari ücrete ulaşan emeklilere şanslı gözüyle bakılıyor. Bu ayıba derhal son verilmeli, asgari ücretten düşük emekli aylıkları asgari ücret düzeyine yükseltilmeli; diğer emekli aylıkları da orantılı olarak yükseltilmelidir.
Değerli basın emekçileri ve mücadele arkadaşlarım;
Asgari Ücret Araştırması Raporumuzu ve asgari ücret sürecinden beklentilerimizi sizlere kısaca özetlemeye çalıştım. Sözlerime son verirken bir kez daha altını çizmek isterim ki yaşadığımız bu kara tablo, bugün ülkeyi yönetenler açısından bir zorunluluk değil, tercihtir.
Bugün iktidar enflasyonu değil ücretleri bastırmaktadır ve bu politikaları bile isteye tercih etmektedir. Asgari ücretten önce kamudaki sözleşme süreçleri de bu tercihi açık seçik ortaya koymuşlardır. Ücretten vergiye kadar tüm politikalarda ve tüm tercihlerde amaç bizlerden alıp sermayeye, zenginlere, bankalara kaynak aktarmaktır.
Bu nedenle açıkça söylüyoruz:
Bugün ülkemizin temel meselesi, bu ülkenin tüm değerlerini üreten milyonların temel meselesi geçim derdidir. Ve geçim sorunu bir tercih sorunudur, bir bölüşüm sorunudur; bir adalet sorunudur; bir demokrasi sorunudur.
Unutmayalım ki; adalet mücadelesi “emek” ister, demokrasi mücadelesi “emek” ister!
Ve bizler biliyoruz ki, hakça bir bölüşümü, gelirde, vergide ve ülkede adaleti kimse bize bahşetmeyecek. Bu ülkenin emekçileri olarak ancak mücadelemizle ve örgütlenerek kazanacağız. Haklarımızı işyerlerinde, alanlarda, meydanlarda alacağız.
Asgari ücretliler ülkesi olmayı reddediyorsak, sendikal hakların önündeki tüm barajları, tüm engelleri yıkarak; örgütlü gücümüzü büyüteceğiz!
Bu nedenle Türkiye’nin dört bir yanındaki sınıf kardeşlerimize iki çağrımız var:
Öncelikle fabrikalarda atölyelerde, okullarda, belediyelerde, hastanelerde, ofislerde, plazalarda, inşaatlarda, madenlerde, tersanelerde evine ekmek götürmek için çalışan, alın teri döken tüm işçi arkadaşlarımızı örgütlü olmaya, sendikalı olmaya, DİSK’li olmaya çağırıyoruz…
Ve bu adaletsiz tercihleri, politikaları, bu adaletsiz düzeni değiştirmek için,
gelirde adalet vergide adalet, ülkede adalet için,
insanca yaşamaya yetecek bir asgari ücret için,
asgari değil insanca yaşanacak bir ücret için yan yana omuz omuza mücadeleye çağırıyoruz…
DİSK-AR Asgari Ücret Araştırması 2026’ya erişmek için: https://arastirma.disk.org.tr/?p=13396





