Image Map

KRİZİ ANCAK EMEKÇİLER ÇÖZEBİLİR!

DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi’nin 25 Ocak’ta Lüleburgaz’da yapılan “Krizin Bedelini Ödemeyeceğiz”mitingi konuşması:

 

 

Krizi ancak emekçiler çözebilirR30;

           

İşçiler, emekçiler, mühendisler, doktorlar, eczacılar, emekliler, gençler, işsizler, kadınlarR30; Trakya’nın, Lüleburgaz’ın aydınlık insanlarıR30; Hepinizi Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu DİSK adına sevgiyle saygıyla selamlıyorumR30;

 

Her gün yeni bir kötü haber geliyor. Duyuyoruz, “Yeni bir fabrika kapanmış”, “Toplu işten çıkarmalar olmuş”. “İş kazasında bir işçi hayatını yitirmiş”, “Ekmeğe, pirince, doğalgaza, elektriğe, dolmuşa zam gelmiş”, “Demokrasi yeni bir yara almış”

 

Başbakan “Bu kriz bizi teğet geçecek” demişti. Hesaplarının hiçbiri tutmadı. Biz kriz üstüne kriz yaşıyoruz. Maaşlarımız ödenmiyor, ücretsiz izine gönderiliyoruz. Ekmeğimiz küçülüyor, kirayı ödemekte zorlanıyoruz. Onlar gözümüzün içine baka baka yalan söylüyorlar.

 

Sermayeyi kurtarma programları için trilyonlarca dolar ayrılırken, emekçilere dönük kamu hizmetlerini daraltma önlemleri yaygınlaşmaktadır.

 

Asgari ücretten bile düşük ücretler, mesailerin ödenmemesi, iş güvenliği standartlarının ihlal edilmesi, ücretli tatil izninin ihlali, yarım ücretli çalıştırma gibi uygulamalar kural haline dönüşmekte, sermaye, iktidarlar ve uluslararası mali kurumlar, bu saldırıları krizden çıkış yolu olarak savunmaktadır.

 

Halbuki krizin etkilediği gelişmiş ülkelerin çoğunda, kamu müdahalesiyle istihdamı artırma, işçi çıkarmalara karşı tedbir alma biçimindeki politikalar tartışılmaya başlanmıştır.

 

Dünya Bankası son tahminlerinde, gelişmekte olan ülkelerdeki yoksulların sayısına 400 milyon kişi daha eklemiştir.

 

Kriz bir işsizlik krizine dönüşmektedir.

İşsizlerle birlikte, çalışan yoksulların sayısı artmaktadır.

 

Sevgili dostlar!

 

Küresel krizin yanında AKP iktidarının izlediği ekonomik politikalar, emekçi sınıfların çalışma ve yaşam koşullarının daha da kötüleşmesini beraberinde getirmektedir. 

 

Krizin Türkiye’de emekçileri teğet geçmediği gün gibi ortadadır. 

                                                                                                          

Ülkemizde krizin etkisi, gün geçtikçe artan yaygın ve kitlesel işten çıkarmalarla en çarpıcı biçimde yaşanmaktadır.

 

Resmi işsizlik oranı her geçen gün artmakta, kayıt dışı işsizliğin hesabı bile yapılamamaktadır.

  

Ucuz emeğe dayalı ihracat merkezlerindeki faaliyetler durma noktasına gelirken, işten çıkarmalarda metal ve tekstil iş kolları başı çekmekte, işsizlik, alt ve yan sektörlerde giderek yaygınlaşmaktadır. Hizmetler alanında bankacılık, medya gibi sektörlerden başlayan işten çıkarmalar, turizm, inşaat gibi sektörlerde yaygınlaşarak sürmektedir.

 

Emekçilerin reel ücretleri ve özellikle asgari ücretin gerçek karşılığı sürekli erimektedir.   

 

Krizin alevleri bazı sektörleri yalarken, tarım sektörü çoktan yanmaya başlamıştır. Krizin tarımdaki gerçek etkisinin yaz aylarından itibaren daha çarpıcı bir biçimde ortaya çıkması beklenmektedir.

 

İşsizlik krizine dönüşen kriz, aynı zamanda bir demokratikleşme krizine dönüşmektedir.

 

Çalışanları yoksullaştırmakla kalmayan kriz,  onların eşit, barışçıl ve demokratik bir ülkede yaşama zeminini de tahrip etmektedir.

 

İşte sevgili dostlar bu nedenle de, krizlerin bir sisteme dönüştüğü bu dünyada bize düşen isyan etmektir, itiraz etmektir. O yüzden ilan ediyoruz. Artık söz bitti, bıçak kemige dayandı! Şimdi eylem vaktidir.

 

Bütün işyerleri, fabrikalar, meydanlar, emekçi semtleri, pazar yerleri eylem alanıdır. Şimdi mutfaklar, dükkanlar, okullar eylem alanıdır! Bugün bütün Türkiye eylem alanıdır.

 

İşçilerin ve emekçilerin örgütleri Türkiye’nin dört bir yanında mitingler düzenliyorlar. TÜRK-İŞ, DİSK, KESK, TMMOB, TTB başla olmak üzere emekten ve demokrasiden yana olan bütün güçler sokaklardalar. Krizin etkilerini son iki yıldır dalga dalga yaşamaya başlayan emekçiler, çalışma, örgütlenme, iş güvencesi haklarını ve ücretlerini korumak için giderek daha da yaygınlaşan bir eylemlilik içine girmektedir.  Grevler, işgaller, mitingler, basın açıklamaları, yürüyüşler ile yaygınlaşan bu direnme eğilimi, emek hareketinde belirgin bir canlanmaya işaret etmektedir.

 

15 Şubat’ta İstanbul’da çok büyük bir buluşma gerçekleşecek, on binlerce emekçi “Krizin Bedelini Ödemeyeceğiz!” demek için bir araya geleceğiz. İŞSİZLİĞE VE YOKSULLUĞA HAYIR!  EMEK VE DEMOKRASİ Mitingi”ni düzenleyeceğiz.

 

Hükümet bu sesi duymalıdır. Hükümet bu ses kulak vermelidir. Oysa hükümet diyor ki; “Ben seçmenin aç ve yoksul olanını severim”. Bunu duyan patron da “En iyi işçi ücretsiz izine çıkan işçidir” diyor. Hükümet işçileri, emekçileri ve çiftçileri hesaba katmıyor bizi hep listenin son sırasına koyuyor.

 

Bu krizi ancak emekçiler çözebilir. Bu krizi ancak işçilerin emekçilerin birliği çözebilir. Bütün emek örgütleri ortak bir program etrafında bir araya gelmeli ve krizi yaratanlarla mücadele etmeliyiz. Taleplerimizi çok açık ve net ifade etmeliyiz. Bu krizi biz yaratmadık, bedelini de biz ödemiyoruz demeliyiz.

 

Demeliyiz ki;

 

zamların geri alınsın

işten çıkartmalar yasaklansın;

çalışma süreleri kısaltılsın,

herkese iş güvencesi ve işsizlik sigortası sağlansın,

asgari
ücret insana yakışır bir seviyeye çıkartılsın,

eğitim ve sağlık parasız olsun,

herkese barınma hakkı tanınsın,

kaynaklarımız silahlanmaya değil sosyal hizmetlere harcansın,

kürt sorununda demokratik ve barışçıl bir çözüm bulunsun,

ranta dayalı şehir planlaması yıkımlara son verilsin,

temel ihtiyaç maddelerindeki dolaylı vergiler kaldırılsın

 

Sermayenin, patronların ve hükümetin saldırılarına karşı EMEK CEPHESİ’ni kurmalıyız. İşten atılan her işçiyi ailemizden biri gibi görmeliyiz. Kapanan her fabrikayı kendi işyerimiz, yıkılan her gecekonduyu kendi evimiz saymalıyız.

 

Onların, yani sermaye cephesinin saldırılarına, kendi EMEK CEPHEMİZİN talepleriyle karşı duralım! Türkiye’nin bütün illerinde, ilçelerinde, işyerlerinde, mahallelerinde

EMEK CEPHEMİZİ oluşturalım. Ortak karşı duruşu örgütleyelim.

ITUC ETUC