DİSK GENEL BAŞKANI ÇELEBİ'DEN, GAZETECİ ALİ SİRMEN'E 1 MAYIS YANITI…
Sayın Ali Sirmen
Cumhuriyet Gazetesi Yazarı
“Keşke Öyle Olsaydı” başlıklı ve “Taksim’i kopara kopara aldık” şeklindeki sözlerimi eleştiren 4 Mayıs 2010 tarihli yazınızı okudum.
Yazınızda da belirttiğiniz gibi ülkemizde “kapitalizmin geç gelişmesinden” kaynaklanan ve işçi sınıfının mücadele düzeyini etkileyen tarihsel gerçeklerimiz var.
Yine Cumhuriyet dönemi boyunca, işçi sınıfı hareketini devlet denetimi altında tutarak baskıcı yöntemlerle yönetmeyi temel almış tarihsel bir geçmişimiz de söz konusu.
Zaman zaman işçi sınıfının “Kendini ezenleri geçici süre için de olsa, dost olarak değerlendirdiğini ve bu yanlışını pahalıya ödediğini” de gördük; görüyoruz.
Bu eğilimlerin bir sonucu olarak, demokratikleşme mücadelesinde, -sizin de payınıza düşeni almış bulunduğunuz- bireysel ve toplumsal sıkıntılar yaşandığı ve çeşitli bedellerin ödendiği de tarihsel bir başka gerçek.
Ancak bu “gerçeklerin” hiçbirisi, yazınızın diğer bölümlerinde yapmış olduğunuz değerlendirmeleri doğru ve haklı kılmıyor. Bu bakış açısı gerçeğin yalnızca bir yönünü anlatıyor.
Çünkü aynı tarih -her şeye rağmen- Türkiye işçi sınıfının hak ve özgürlüklerini elde etmek için sürdürdüğü çetin mücadeleyi de içinde taşıyor.
Özellikle DİSK’in kurulmasından sonra, Türkiye’deki işçi sınıfı mücadelesinin demokratik dönüşüm açısından bir nitelik değişikliği geçirdiğini ve sıçrama yaşadığını sizin de kabul edeceğinizi umuyorum. 12 Eylül’ün bugün hâlâ yürürlükte olan anti-demokratik yasal ve kurumsal düzenlemelerinin başlıca amaçlarından birinin, DİSK’in temsil ettiği işçi sınıfı hareketinin önünü kesmek olduğu günümüzde apaçık ortaya çıkmış bulunuyor. DİSK ise kuruluşundan bu yana belirlediği doğrultuda mücadelesini bugün de sürdürüyor.
Yazınızın temelini oluşturan 1 Mayıs değerlendirmeleri ancak bu bütünlük içinde düşünüldüğünde yerli yerine oturtulabilir. Ne yazık ki yazınızda 1 Mayıs’ın günümüzdeki işlevi konusunda sizden beklemeye hakkımız olan olgun bir değerlendirmeyi bulamıyoruz.
“1 Mayıs 2010’da ise kutlayacak bir şey yoktu. (…) Geçmişi ve günümüzü yanlış okuyarak olmayan bir bayramın kutlamasını yapmak bana çok dokunuyor” diyorsunuz. Üzerinde biraz düşünürseniz bu sözlerdeki haksızlığı sizin de fark edeceğinizi yine ummak istiyorum.
Öncelikle, 1 Mayıs’ın, DİSK açısından işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü olarak algılandığını belirtmek zorundayım. Bu algılama elbette 1 Mayıs’ın işçi sınıfının bayramı olarak değerlendirilmesiyle çelişmez; tersine, gerçekten bayram yapabileceğimiz günlere ulaşmak için, öncelikle, 1 Mayıs’larda Taksim’de olmamızın zorunlu olduğunu gösterir. İktidarların 1 Mayıs korkusunun da; DİSK’in öncülüğünde işçi sınıfının 1 Mayıs mücadelesinin de nedeni budur. Bu, açıkça, egemen sınıflarla işçi sınıfı arasındaki bir “saflaşmanın” ifadesidir. Sözünü ettiğim “saflaşma”, sözcüğün her iki anlamıyla da kullanılmalıdır: 1 Mayıs Türkiye’de gerçekten safların netleştirilmesini sağlamıştır. Aynı zamanda 1 Mayıs, egemenlerin çıkarları ile işçi sınıfının çıkarları arasındaki farklılığı bütün saflığıyla ortaya koymuştur.
Sayın Sirmen,
2010 1 Mayıs’ı, 12 Eylül sonrasındaki işçi sınıfı mücadelesinin bir dönüm noktasını oluşturmakta ve yeni bir başlangıcı ifade etmektedir. Bu aşamaya ulaşmak hiç de kolay olmamıştır.
Siz ise “Sadece diktasını gizlemek isteyen bir yönetimin demokrat görünme manevrası ile karşı karşıyaydık” diyorsunuz.
AKP iktidarının 8. yılındayız. 12 Eylül darbesi yapılarak, darbeciler tarafından 1 Mayıs’ın yasaklanmasının üzerinden ise 30 yıl geçti. Bu otuz yılın ilk on yılında DİSK kapalıydı. Son 15-20 yıldır ise kaybettiklerimizi geri kazanmak ve demokratik bir dönüşüm sağlayabilmek için mücadelemizi sürdürüyoruz.
Sizin, iktidarın basit bir manevrası şeklinde değerlendirdiğiniz Taksim’de 1 Mayıs kutlaması, unutmayınız ki, bu iktidarın ilk 7 yılı boyunca yasaklanmıştı. Biz ise her yıl 1 Mayıs’ı ve Taksim alanını “istedik.” Çatışmalar oldu. Ölümler gerçekleşti. 2008’de DİSK basıldı. Merkez binamız kuşatma altına alındı. Dışarı çıkarılmadık. Ama yılmadık. Ulusal ve uluslararası düzeyde 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlama kavgamızı sürdürdük.
1 Mayıs özelinde siyasal iktidarın gerçek yüzünü açığa çıkardık. Sınırlı ve sahte bir demokrasi sunmaya çalışanlarla gerçek demokratikleşme talep edenlerin mücadelesini bütün dünya izledi. 2009 1 Mayıs’ında sözcüğün tam anlamıyla çatışa çatışa Taksim’e yürüdük. Yolumuz kesildi. Coplarla, gaz bombalarıyla karşılaştık. Sendikaların bir çoğu ve birçok siyasal hareket bu mücadeleyi göze alamayarak Kadıköy’e “kaçtılar”. Ama biz Taksim’deydik. Öyle ya da böyle Taksim’e, 36 kardeşimizin katledildiği yere, 1 Mayıs Alanı’na ulaşmıştık. Yanımızda dünyanın dört bir yanından gelen sendikal hareketin temsilcileri de bulunuyordu.
Sayın Sirmen,
Bu anlattıklarım da en az sizin yazınızda belirttiğiniz tarihsel saptamalar kadar gerçek ve sıcak tarihsel olgulardır.
Bütün bunların sonucunda 2010 yılı, 1 Mayıs’ın, “emeğin dayanışma günü” olarak tatil edildiği ve Taksim alanının işçi sınıfına açıldığı bir gün olarak gerçekleşti.
Ve o gün açıkça ilan ettik: 1 Mayıs 2010 geleceğe dönük yürüyüşümüzde yeni bir başlangıç noktasıdır. Temel insan hak ve özgürlüklerinin yasaklanmasına, işten atılmalara, sendikasızlaştırmaya, güvencesiz çalışmaya, eğitimin ve sosyal güvenliğin piyasalaştırılmasına, 12 Eylül’ün yerleşik hale getirdiği tüm kurumsal ve yasal düzenlemelere karşı mücadelenin bir bütün olarak yükseltilmesi için bir başlangıçtır.
2010 1 Mayıs’ında emeğin “ekmek, özgürlük ve demokrasi” kavgasında bir kavşak dönülmüştür. Kendi hesabına kim ne şekilde değerlendirirse değerlendirsin, D
İSK’in öncülüğünde Türkiye işçi sınıfı Taksim’i “kopara kopara” almıştır. Türkiye işçi sınıfının tarihsel anlamda en güçlü örgütü olan DİSK, Taksim’i yeniden 1 Mayıs Alanı yapabilmenin coşkusu ve bilinciyle sömürüsüz, baskısız, insanca yaşanabilir bir Türkiye yaratma mücadelesini sürdürecektir.
Sayın Sirmen,
Deneyimi ve birikimiyle Türkiye basınında ve demokrasi mücadelesinde saygın bir yeri olduğuna inandığımız Ali Sirmen’e son bir soru sormamıza izin veriniz:
Varsayalım ki, yazınızda yer verdiğiniz tüm değerlendirmeler doğru olsun. Bu durumda bile, demokrasi mücadelesinin geliştirilmesi ve tüm çalışanların hak ve özgürlüklerinin sağlanabilmesi açısından, asıl olarak, 1 Mayıs’ı, iktidarın bir manevrası olarak değerlendirmek mi; yoksa -yetersiz de bulunsa- yürütülen mücadeleye saygı duyarak, Taksim’i kopara kopara aldığımızı belirtmek mi doğrudur?
Bir demokrata yakışan sorumlu tutum hangisidir?
Süleyman ÇELEBİ
Genel Başkan