TAŞERON DEMOKRASİSİNİ, GÜDÜMLÜ/YANDAŞ SENDİKACILIK DA KURTARAMAYACAK!..
DİSK Genel Başkanı Erol Ekici’nin, “Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı”na ilişkin Çalışma Bakanlığı’nın önünde yaptığı konuşma:
TAŞERON DEMOKRASİSİNİ, GÜDÜMLÜ/YANDAŞ SENDİKACILIK DA KURTARAMAYACAK!
Değerli Basın Emekçileri, Değerli Mücadele Arkadaşlarım!
Bugün burada, yine Ankara sokaklarında olmamızın nedeni AKP Hükümetinin bitip tükenmeyen bir hırsla emeğe yönelik saldırılarıdır.
AKP hükümeti iktidarını sağlamlaştırdıkça işçi sınıfına ve emekçi halkımıza yönelik siyasal ve ekonomik saldırılarını genişleterek yoğunlaştırmayı tercih ediyor. Haksızlığın, hukuksuzluğun ve adaletsizliğin yasal kılıflarını hazırlayan Hükümet, çalışan emekçi kesimleri hedef alan emperyalizmin dayattığı neoliberal politikalarla yeni yoksullar, yeni işsizler ve yeni güvencesizler yaratıyor.
Elbette dost düşman artık herkes çok iyi biliyor ki, AKP, tüm çalışanları güvencesiz, 4/C’li yapmak istemekte ve tamamen yerli ve yabancı sermayenin çıkarlarına ve piyasacı/neoliberal ideolojiye göre biçimlendirilen iş yasalarıyla çalışanların en temel haklarını yok etmeyi planlamaktadır.
Değerli Arkadaşlar
Yeminli işçi düşmanlığı yapanlar, emekçilere karşı tarihinin en büyük saldırılarından birinin daha hazırlığı içindedirler.
Bu saldırının iki ayağından biri, içinde sendika sözcüğü dahi geçmeyen ve sınıfsal çıkarları örtbas etmek üzere tasarlandığı anlaşılan “Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı”dır.
Bu tasarı bugünkü şekliyle yasalaşması halinde 12 Eylül Askeri Cuntası tarafından çıkarılan 2821 ve 2822 sayılı yasaların bir benzeri olmaktan asla kurtulamayacaktır. 2821 ve 2822 sayılı yasalar, başta Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) sözleşmeleri olmak üzere, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalara aykırıdır ve bu aykırılık doğrudan ILO tarafından da her yıl üst üste teyit edilerek belgelenmiştir.
Sendikal örgütlenme, toplu sözleşme, grev hakları ve özgürlüklerin çerçevesini çizen bu mevzuat ve hukuk çerçevesi, 1983 yılından beri işçilerin örgütlenmesini engelleyen ve giderek yoksullaşmasına yol açan bir işlev görmektedir.
Tasarı hazırlanırken getirilen öneriler, sunulan gerekçeler, hazırlanan taslaklar, başta ILO’nun 87 ve 98 sayılı sözleşmeleri olmak üzere Avrupa Sosyal Şartı, BM Ekonomik, Sosyal Kültürel Haklar Sözleşmesi gibi birçok sözleşmeyle birlikte Anayasa’nın 90. Maddesine de aykırıdır.
İşte bu yasa tasarısını yasalaştırmak isteyenlerin asıl niyetleri de, tarihin en büyük saldırısının ikinci ayağını, yani “Ulusal İstihdam Stratejisi Belgesi”ni Meclis’te onaylatmaktır.
Çünkü ancak, gündemlerine aldıkları Toplu İş İlişkileri Yasası’yla sınıf ve kitle sendikacılığını, mücadeleci sendikacılığı tasfiye edip, arka bahçeleri olan yandaş ve güdümlü sendikacılığı palazlandırarak, işçi sınıfı açısından bir kölelik belgesi olan “Ulusal İstihdam Stratejisi Belgesi”ni sorunsuzca ve kolaylıkla uygulamaya koyabileceklerdir.
Bu belge, Kıdem Tazminatı’nı yok edecek, Özel İstihdam Büroları’yla işçileri kiralık hale getirecek, asgari ücreti daha da düşürecek ve güvencesiz çalışmayı yaygınlaştıracak gelişmeleri “istihdam politikası” adıyla meşrulaştıracaktır.
Ulusal İstihdam Stratejisi Belgesi taslağı emeğin kazanılmış haklarına yönelik, Cumhuriyet tarihinin en önemli saldırılarından biridir. Sermaye kesimlerinin bu alandaki beklentilerinin neredeyse tamamı bu belgede kendisine yer bulmaktadır. Amaçlanan şey, kayıt dışı sektörlerdeki kuralsızlığın, sömürünün ve güvencesizliğin, yasal çerçeveye kavuşturularak çalışma yaşamının bütününe yayılmasıdır.
İşte “Taşeron Cumhuriyeti”nde anlatılan “İleri Demokrasi” masalının gelip çarptığı ve yaldızlarının döküldüğü yer tam da burasıdır!..
Özgürlük masalları anlatan ve değişimci görünen; ancak aslında 12 Eylül’ün, yani darbecilerin karanlığına ülkemizi hapsetmek isteyen bu anlayış, ne yazık ki sendikal haklar alanında Türkiye’yi bir kaosun eşiğine getirmiştir.
Emekçinin alınterine sahip çıkma hakkını ortadan kaldırmaya çalışan, işçileri patronların karşısında güçsüz ve örgütsüz kılan, onları güçsüz bırakmaya, boyun eğmeye mahkum etmek isteyen 12 Eylül ürünü baskıcı ve yasakçı Sendikalar Kanunu ile Toplu Sözleşme Grev ve Lokavt Kanunu, temelde hiçbir değişiklik olmadan sahte bir özgürlükçü ambalajla sürdürülmeye çalışılıyor.
Hazırlanan bu belge ile Kıdem Tazminatı Fonu kurulması, Bölgesel Asgari Ücret Uygulanması ve Özel İstihdam Büroları eliyle işverenler için yaratılmak istenen “ucuz emek cenneti”ne, güvencesiz çalışma koşullarına zemin yaratacaktır. Böylece hem çalışma ve geçinme koşulları işçiler aleyhine bozulacak, hem de işçilerin bu sürece karşı mücadele olanakları tümüyle ellerinden alınacaktır.
Üstelik 1970’te denenmek istenen ancak 15-16 Haziran direnişleriyle geri püskürtülen ve konfederasyonumuz DİSK’in kapatılmasının hedef alındığı uygulamalar da bugün istatistiksel oyunlarla gerçekleştirilmeye çalışılıyor.
Bu kanun tasarısı, aynı zamanda, mücadele deneyimi ve geleneği ile güvencesiz çalışma koşullarına, işçi sınıfının kazanılmış haklarına kararlı bir şekilde sahip çıkan DİSK’e yönelik bir tehdit niteliğindedir.
En yetkili ağızlar DİSK’in yetkisiz kalacağından, kapanacağından bahsediyorl
ar. Bunu fırsat bilen kimi işverenler ise, sahibi oldukları fabrikaların ilan panolarına bu haberleri asarak, DİSK’in kapanacağı yalanlarıyla işçileri gerçek mücadeleden alıkoymaya çalışıyorlar. Aç tavuk kendini darı ambarında sanırmış. Boşuna heveslenmeyin!.. DİSK kimsenin icazeti ile kurulmadı. Tüm yasaklara, barajlara rağmen mücadele ediyor ve etmeye devak edecektir.
DİSK’in kapanacağı rüyasını hayal edenler işçi sınıfının örgütlenme tarihinden habersizdirler. Bunu onlara hatırlatmak da bizim görevimizdir. Sendikal mücadele tarihi yasalarla değil yasaklara karşı mücadele ile inşa edilmiştir. Sendikalar gerçek yetkisini örgütlü gücünden alır! Örgütlü gücümüzü ve mücadele azmimizi barajlara sığdırmak isteyenler, o barajların altında kalacaklardır!
Değerli Basın Emekçileri, Değerli Mücadele Arkadaşlarım!
Her yıl ILO Konferansı’nda Türkiye sendikal hak ihlalleri ve uluslararası sözleşmelere uyumsuzluk konusunda en kötü 25 ülke arasında yer alıyor, Kara Liste’ye giriyor.
AKP, hükümete geldiği günden beri ILO Konferansları’nda çeşitli mazeretler öne sürerek reformu erteliyor. Bazı işverenler ve bazı sendikalar da boş durmuyorlar.
Bunlar diyorlar ki; Türkiye’de ILO sözleşmeleri uygulanırsa işsizlik artar, sermaye yurtdışına kaçar. Çünkü sermaye Türkiye’de işçilik ucuz diye sendika yok diye geliyor. Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek gibi, işsizliği gösterip sigortasız ve insanlık dışı çalışma koşullarına ikna etmek istiyorlar.
Bazı sendikalar ise statükoyu korumak adına ILO Sözleşmeleri’nin hayata geçmesini engellemeye çalışıyorlar. Yüz binlerce işçinin sendikasız ve düşük ücretlerle çalışmasına, çağdışı kalmış yüzkızartıcı sendikal yasakların devam etmesine neden oluyorlar.
İnsanca yaşanılabilir ve demokratik bir ülke olmanın temel adımlarından biri ILO sözleşmelerine uygun bir sendikal yaşama kavuşmaktır. AKP hükümetini, işveren örgütlerini ve diğer sendikal konfederasyonları Türkiye’nin ILO standartlarına ulaşması için adım atmaya davet ediyoruz.
DİSK olarak, ILO sözleşmelerine, Avrupa Sosyal Şartı’na ve ülkemiz sendikal hareketinin ihtiyaçlarına uymayan bu kanun tasarısı ve belgesine karşı, siyasi iktidarı, Anayasa’nın 90. Maddesine uygun hareket etmeye, hükümet olarak yükümlülüklerini yerine getirmeye; Üçlü Danışma Kurulu’nun diğer bileşenlerini de uluslararası sözleşmelerle belirlenmiş ve Anayasa ile güvence altına alınmış haklarımıza saygı göstermeye ve 12 Eylül yasaklarına karşı çıkmaya çağırıyoruz.
İnanıyoruz ki Türkiye işçi sınıfı, ücretli kölelik zincirlerini kıracaktır. Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu olarak, insan onuruna yakışır bir çalışma hayatı için, ILO sözleşmelerine uygun, yasaksız ve barajsız sendikal yasalar için işyerlerinde ve yaşamın bütün alanlarında örgütlenerek mücadele etmeye devam edeceğiz.
-
GÜDÜMLÜ SENDİKACILIĞA HAYIR!
-
DİRENE DİRENE KAZANACAĞIZ!
-
VARDIK, VARIZ, VAROLACAĞIZ!
-
İŞÇİYİZ, HAKLIYIZ, KAZANACAĞIZ!
-
ILO SÖZLEŞMELERİ UYGULANSIN!
-
ÖZGÜRLÜKÇÜ SENDİKA YASASI İSTİYORUZ!