Image Map

BİZLERE DÜŞEN GÖREV, 12 EYLÜL'Ü BÜTÜN SONUÇLARIYLA ORTADAN KALDIRMAKTIR!..

DİSK’in, 12 Eylül’ün 32. yılında “12 Eylül vesayetini yaratan kurumların, AKP eliyle şimdi de toplumu nasıl yeni bir otoriter rejime sürüklenmesini” teşhir etmek için yaptığı bir dizi eylemden biri de Taksim’de yapılan meşaleli yürüyüş oldu.

Galatasaray Lisesi önünde, tutuklu gazetecilerin duruşmasına katılan yabancı heyetin de katılımıyla toplanan DİSK’liler sloganlar atarak Taksim’e kadar yürüdü. Burada bir açıklama yapan DİSK Genel Sekreteri Adnan Serdaroğlu şunları söyledi:

 

 

                             

BİZLERE DÜŞEN GÖREV, 12 EYLÜL’Ü BÜTÜN SONUÇLARIYLA ORTADAN KALDIRMAKTIR!..

 

Bundan 32 yıl önce, tank sesleriyle ve marşlarla uyandırılmamızla başlayan süreç Türkiye’yi siyasal, sosyal, hukuksal ve bilimsel alanlarda büyük tahribata uğrattı. Hukuk, adalet, bilim, emek ve çalışma hayatı yok edildi. 12 Eylül toplumsal muhalefeti ve başta emekçilerin örgütlenme özgürlüğü olmak üzere temel hak ve özgürlükleri yok etti. Emekçilerin kazanılmış bütün hakları zorla ellerinden alındı. 12 Eylül darbecilerinin kesintisiz baskı düzeni postal sesleri arasında geldi, gitgide kurumsallaştı ve bugün yaşadığımız gerici, piyasacı, anti demokratik devlet düzenini adım adım inşa etti. Yani, 12 Eylül’de yine sermaye güldü, işçi sınıfının siyasal ve sosyal gelişimi bir kez daha zor kullanılarak engellendi.

 

12 Eylül Faşizmi’nin halkımıza yaşattığı acıların ve çarpıcı bilançosunun tamamını vermek mümkün değil. Ama, genel hatlarıyla bazı başlıklara dikkat çekmek bile süreci aktarmak açısından yeterli olacaktır:

 

·         1 milyon 683 bin kişi fişlendi, 650 bin kişi gözaltına alındı.

·         Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.

·         98 bin 404 kişi “örgüt üyesi olmak” suçundan yargılandı.

·         71 bin kişi TCK’nin 141, 141 ve 163. maddelerinden yargılandı.

·         7 bin kişi için idam cezası istendi.

·         517 kişiye idam cezası verildi.

·         İdamları istenen 239 kişinin dosyası Meclis’e gönderildi.

·         Haklarında idam cezası verilenlerden 50 devrimci idam edildi.

·         300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.

·         171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi.

·         144 kişi cezaevlerinde öldü.

·         95 kişi çatışmada öldü.

·         73 kişiye doğal ölüm raporu verildi.

·         43 kişinin intihar ettiği bildirildi.

·         16 kişinin “kaçarken” vurulduğu söylendi.

·         14 kişi açlık grevinde öldü.

·         30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına çıktı.

·         14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.

·         30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı.

·         937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı.

·         23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.

·         5 bin üniversite hocası gerekçesiz olarak görevden alındı.

·         3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hakimin işine son verildi.

·         400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis istendi.

·         Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi.

·         31 gazeteci cezaevine girdi.

·         3 gazeteci silahla öldürüldü.

·         Gazeteler 300 gün yayın yapamadı.

·         13 büyük gazete için 303 dava açıldı.

·         39 ton gazete ve dergi imha edildi.

 

THK, Kızılay ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun dışındaki tüm derneklerin, tüm siyasi partilerin, Türk-İş dışındaki tüm sendikaların faaliyetleri durduruldu. Arşivlerine, tarihlerine, bina ve paralarına el konuldu. Tüm Belediye başkanları görevden alındı, yerlerine sıkıyönetim komutanlıklarınca atama yapıldı. Sendikalaşma ortadan kaldırıldı, çalışanların kıdem tazminatı gibi kazanımları daraltıldı, ücretler ve sosyal haklar budandı, işçi sağlığı ve iş güvenliği zayıflatıldı, sınırlamalarla grev hakkı yasaklandı.

 

12 Eylül 1980’lerde ABD projesi olarak gündeme geldi, günümüzde ise bu projenin devamı AKP iktidarıdır. Yani 12 Eylül, AKP iktidarı tarafından sürdürülmektedir.

 

Şöyle ki;

·         AKP darbelere karşı değildir, AKP kendisine karşı yapılan darbelere karşıdır. Bunun en somut göstergesi 12 Eylül Faşist Darbesine karşı tutumudur. AKP siyaseti varlığını 12 Eylül’e borçludur ve bu nedenle de 12 Eylül Anayasasını koruyarak sürdürdüğü gibi, 12 Eylül’ün bütün kurum ve kuruluşlarını korumaktadır.

 

·         AKP 12 Eylül’ün en önemli kurumlarından YÖK’
e, RTÜK’e, HSYK’ya, DGM’ye (Bugünkü adı ÖYM) karşı değildir; bütün bu kurumları AKP’lileştirerek ayakta tutmaktadır.

 

·         AKP vesayete de karşı değildir. Çünkü bugün bizzat kendisi toplum üzerinde vesayet rejimi kurmuştur. Üniversitelerden medyaya, yargıdan emniyete kadar bütün alanlarda vesayet oluşturmuş; muhalefet hareketlerinin üzerine 12 Eylül anlayışıyla yürümüştür.

 

·         AKP 12 Eylül’ün yasalarına da karşı değildir. Çünkü başta Sendikalar Yasası olmak üzere, Siyasi Partiler ve Seçim Yasaları gibi bütün antidemokratik yasaları revize ederek olduğu gibi korumaktadır.

 

·         AKP sendika ve parti kapatmalarına da karşı değildir. AKP iktidarı boyunca çeşitli sendikalara kapatma davaları açılmış ve bunlardan emeklilerin, öğrencilerin, çiftçilerin ve yargı mensuplarının sendikal örgütleri kapatılmıştır.

 

·         Bugün AKP hükümeti aynı zihniyetle sendikal yasakların, barajların, grev yasaklarının ardında durmaya devam ediyor. Bununla da yetinmiyor, grev yasağı getirerek bu uygulamaların da ötesine geçiyor. Taşeronlaştırma, güvencesizlik, işsizlik, yaygın işten çıkartmalar hükümet politikası olarak uygulanıyor.

 

·         Toplu İş İlişkileri adıyla yeniden düzenlenen sendikalar yasası tasarısından kaynaklı olarak aylardır 200 bin işçi yetki alamıyor ve toplusözleşme imzalayamıyor. Yıl sonuna kadar ise 550 bin işçi toplusözleşme yapamama riski altında bulunmaktadır.

 

·         Türkiye sendikal haklar alanında dünyada en kötü sabıkaya sahip, en baskıcı, en müdahaleci ülkelerden biri durumunda. Yani 12 Eylül bu alanda da AKP ile varlığını sürdürüyor. Sermayenin, patronların yüzü AKP ile gülmeye devam ediyor.

 

·         AKP YÖK sistemini kaldırma iddiası ile geldi. Fakat bugün YÖK uygulamalarının, bilim üzerinde kurduğu tahakkümün sahibi durumunda. Üniversitelerde parasız eğitim, parasız sağlık isteyen, dayanışma masası açtıkları için polisin müdahalesine uğrayan binlerce, cezaevlerine atılan yüzlerce öğrenci var. Bugün cemaat denetimindeki gecekondu üniversiteleri liyakata bakmaksızın siyasal kadrolarla sözde bilim üretmeye çalışıyorlar. YÖK’ün adeta cezaevi gibi yönettiği üniversitelerde dün laboratuvarlar kapatıldı, bugün ise AKP’nin yönettiği üniversitelerde “islami bisiklet” tartışılıyor.

 

·         AKP demokratik eğitim sistemine karşıdır. 12 Eylül’de başlayan zorunlu din dersleri düşünen, sorgulayan, eleştirel nesillerin yetişmesine engel olmak istiyordu. Bugün de AKP iktidarı 4+4+4 ile dindar nesil yaratarak bu projeyi tamamlamaya çalışmaktadır.

 

·         Hak ve özgürlükleri sadece kendisi için istemektedir. Kendi anlayışı dışındaki herşey cezalandırılacak bir tehdittir AKP için.

 

·         Türkiye son 10 yılda 12 bin 897 hükümlü sayısı ile dünyada ilk sırada yer almaktadır. 7 bin kişi ile ikinci olan Çin ile birlikte Türkiye, tüm dünyadaki tutuklamaların yarısından fazlasını gerçekleştirmiş oluyor.

 

·         12 Eylülde 210 bin kişiye siyasi davalar açılmışken, sadece geçen yıl CMK 250. Maddeden Özel Yetkili Mahkemeler’de 58 bin 214 kişiye dava açılmıştır. 2001-2011 yılları arasında bu mahkemelerde hapis cezası verilenlerin sayısı 5 kat artmıştır.

 

·         Türkiye’de “terör” suçuyla cezaevlerinde olan insanların sayısı 2004’te 4 bin civarındayken 2011 sonlarında bu sayı iki kat artarak 8 bin olmuştur. 2012 rakamlarıyla bu sayı daha da yüksektir.

 

·         Peki kimdir bu “terörist”ler? Sayıları toplamda 10 bini aşan gazeteciler, avukatlar, öğrenciler, Kürt siyasetçileri, çevre aktivistleri, anarşistler, demokratik gösteri hakkını kullananlar, kamu emekçileri, işçiler, demokratlar, sosyalistler ve devrimcilerdir. Yani kısacası, AKP karşıtları olan muhaliflerdir bu “teröristler”..

 

Görüldüğü gibi AKP siyasetinin bugünkü gidişatının adı, bir partinin gittikçe devletleşmesi, otoriter bir yönetim anlayışının yaşamın bütün alanlarında egemen kılınması, bütün kurumların yeniden dizayn edilmesi, muhalefetin, basının, demokratik örgütlenmelerin bastırılarak baskıcı bir yönetimin, bir korku toplumunun oluşturulmasıdır.

 

Bu yüzden, darbeyle gerçek bir hesaplaşma için üzerimize düşen görev gerici, piyasacı, emek düşmanı AKP’nin devraldığı bu düzeni ortadan kaldırmaktan başka yol yoktur. Halkımıza reva görülen bu zulüm düzeninin dişlilerinde bir 30 yıl daha ezilmemek için mücadeleyi her alanda büyütmekten başka yolumuz yoktur. 12 Eylül’de katledilen arkadaşlarımıza, yoldaşlarımıza, emekçi halkımıza borcumuz budur.

 

NE UNUTURUZ, NE AFFEDERİZ!

 

 

ITUC ETUC