DİSK Genel Başkanı Kani Beko'nun madencilik sektörüyle ilgili ILO toplantısındaki konuşması
Birleşmiş Milletler, Uluslararası Çalışma Örgütü ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından düzenlenen “Madencilik Sektöründe İş Sağlığı ve Güvenliğinin Geliştirilmesine İlişkin Ulusal Üç Taraflı Toplantı” Açılış Töreni’nde DİSK Genel Başkanı Kani Beko’nun yaptığı konuşma:
Değerli Konuklar,
Birleşmiş Milletler’in saygıdeğer mukim Temsilcisi,
ILO’nun saygıdeğer Temsilcisi,
Sendikaların ve Kurumların Değerli Temsilcileri
Sizleri Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları DİSK adına saygıyla selamlıyorum.
1995 yılında ILO’da kabul edilen 176 sayılı Madenlerde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği ile ilgili ILO Sözleşmesi’nin Hükümet tarafından onay sürecinin başlatılmasına paralel olarak bugün buradayız. Madenlerde sağlık ve güvenliğin uygulanmasına dönük önlemlerin ortak zeminlerde yaratılması için toplanmış bulunmaktayız.
Çalışma ortam ve koşullarında sürekli bir iyileştirmenin temel yaklaşımı olarak işçi sağlığı ve iş güvenliğine önem verilmesi, tutarlı bir çaba gösterilmesi, sadece çalışanların değil, aynı zamanda toplumsal refah açısından da stratejik bir öneme sahiptir.
İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanında yeterli ve kalıcı sonuçlara ulaşabilmek için, ulusal düzeyde bütüncül ve sistematik bir politikanın yaşama geçirilmesi zorunludur. İşten kaynaklanan ya da işle bağlantılı olarak meydana gelen kazaları, hastalıkları ya da sağlıkla ilgili diğer sorunları ancak sistematik bir politika önleyebilir.
Tehlike ve riskleri minimum düzeye indirmeye çaba sarf edecek bu yaklaşım, kaza ve hastalıkların neden olduğu yıkımları azaltacak, iş ile ilgili ortam ve koşulları iyileştirecektir. Dolayısıyla birleşik ve tutarlı bir strateji, hem ülke açısından maddi, ahlaki ve pozitif sonuçlar, hem de uluslar arası düzeyde ciddi olumluluklar yaratacaktır.
Bir politika yaklaşımı olarak bunları ifade ederken, maalesef ülkemizde İSG alanında yaşanan olumsuzlukları ve kitlesel olarak gerçekleşen ölümlerin altını çizmek zorundayız.
İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanında herkesin bildiği rakamsal gerçekleri burada ifade etmekle zaman yitirmeden, ülkemizde son dönem madencilik alanında yaşanan ve artık katliama dönen kazalara bir kez daha dikkat çekmek gerekmektedir.
Madencilik alanında konuştuğumuz için, diğer sektörlerde yaşananlara girmeden, toplumda travma yaratan kazaları hatırlatmak istiyorum.
2003’te Karaman-Ermenek (10 işçi- grizu patlaması sonucu),
2004’te Kastamonu-Küre(19 işçi-yangın sonucu)
2009’da Bursa-Mustafakemalpaşa(19 işçi-grizu patlaması sonucu),
2010’da Balıkesir-Dursunbey(17 işçi- grizu patlaması sonucu),
Zonguldak-Karadon’da (30 işçi-grizu patlaması ve göçük sonucu) ,
Afşin-Elbistan (9 işçi- toprak kayması ve göçük sonucu),
ve son olarak 13 Mayıs 2014’te Soma’da 301 madencinin ölümüyle sonuçlanan kazalar bu çökmüş sistemin sonucudur.
Soma faciası ise, ülkemizdeki çökmüş sistemin en acımasız ilanıdır.
Meslek oda ve birliklerinin yapmış olduğu araştırma ve raporlar nerdeyse hep aynı trajik tespitlere vurgu yapmaktadır:
Taşeronlaşma, üretim zorlaması, işletme yöntemi, havalandırma sistemi, gaz ölçümlerindeki sorunlar, kişisel koruyucu donanımların yetersizliği, denetim zafiyeti, arama-kurtarma organizasyonunun düzensizliği.
Taşeronlaşma ve güvencesiz çalışma ilişkileri devlet ve sermaye ilişkisiyle temel birikim politikası olmuştur.
Üretimin, yoğun birikim ve deneyime sahip olan kurum ve kuruluşlar yerine, teknik ve alt yapı olarak yetersiz, deneyim ve uzmanlaşmanın olmadığı kişi ve şirketlere bırakılması işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin hızla terkedilmesine neden olmuştur. Buna bir de kamusal denetimin ve yaptırımın yetersizliği de eklenince facialar bir biri ardına gelmeye başlamıştır.
Ülkemizde; yüksek risk taşıyan, kuralsız ve denetimsiz çalışan, mühendislik bilim ve tekniğinden uzak, teknik elemanın gözetim ve denetimi olmaksızın, tamamen ilkel koşullarda çalışan pek çok maden firması bulunmaktadır. Bu firmalar ya taşeron ya da rödovans ilişkileri içinde üretim yapmaktadır. Bu tür işletmeler açısından işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirleri tamamen maliyet kalemi olarak görülmektedir. Bu tür işletmeler maksimum karı elde etmek için en hızlı en acımasız üretim süreçlerini yaşama geçirme konusunda hiç tereddüt etmemektedir.
Madencilik sektöründe en temel problemleri rödovans, taşeronlaştırma ve güvencesiz çalışma ilişkilerini yaratmaktadır.
Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu olarak ifade ediyoruz ki, başta madencilik ve inşaat sektörleri olmak üzere bütün sektörler için yeni bir işçi sağlığı ve iş güvenliği sistemi inşa etmek olmazsa olmaz bir koşul olarak önümüzde durmaktadır.
Bunun için öncelikli olarak; yasaklar ve baskılar altında olan sendikal örgütlenmelerin önündeki engellerin kaldırılması gerekmektedir. Sendikalar ancak bu şekilde işletme düzeyinde etkin bir rol oynayabilirler. Görülmüştür ki rödovans, taşeron ve güvencesiz üretim sistemleri işçileri öldürmektedir. Tamamen yasaklanması ve/veya bunlara dönük ciddi denetim ve sınırlama ve ağır yaptırımlar getirilmesi gerekmektedir.
Ve son olarak sağlık, güvenlik ve çevreyle ilgili özerk-demokratik bir kurumsal yapının sendikalar, meslek oda ve birlikleri ve üniversiteler ile oluşturulmasının politikasının artık yaratılması kaçınılmaz olmuştur.
Bu önerilerimizin ciddiyetle ele alınacağını umarak ve toplantıdan çıkacak sonuçların madenciler yaşamını ve geleceğini iyileştirmesini dileyerek; ayrıca Ortadoğu’da yaşanan son gelişmeler ışığında göçmen işçiliği konusunda ILO ve ülkemizin sosyal tarafları bir araya gelerek sistemli bir sosyal politikayı hayata geçirmesini önererek tüm konuklara çalışmalarında başarılar diliyorum.