Image Map

DİSK Genel Başkanı Kani Beko’nun Diyarbakır’da iş cinayetlerine ve taşerona karşı mitingde yaptığı konuşma

DİSK Genel Başkanı Kani Beko’nun Diyarbakır’da iş cinayetlerine ve taşerona karşı mitingde yaptığı konuşma:

Değerli dostlar, değerli mücadele arkadaşlarım…

Taşerona, iş cinayetlerine, iktidarın baskılarına, adaletsizliğe, faşizme direnen onurlu Diyarbakır halkı merhaba!

Sözlerime başlamadan önce iş cinayetlerde yaşamını yitiren işçi kardeşlerimizin anıları önünde saygıyla eğiliyorum!

Bu ülkede madenler, inşaatlar, tersaneler, işyerleri, fabrikalar işçiler için mezarlığa dönüştü.

AKP döneminde 15 bine yakın arkadaşımızı iş cinayetlerinde kaybettik. Türkiye’de her gün ortalama 4-5 işçi çalışırken ölüyor.  Bu yılın ilk 10 ayında 1600 işçi kardeşimizi kaybettik. Bunun adı savaştır! Bu işçi sınıfına karşı açılmış kirli bir savaştır! Bu savaşı açanlar er yada geç kaybedecektir!

Arkadaşlar! Bu ölümler fıtrat değildir, kader değildir! Önlenebilecek ölüme fıtrat denmez. Bu ölümler cinayettir! Daha fazla kâr etmek için, daha fazla kazanmak için bilerek işlenmiş cinayetlerdir.

Biz işçiler yaşamak için çalışırız. Çocuklarımızı yaşatmak için çalışırız. Ama biz yaşamak ve yaşatmak için çıktığımız bu yolda ölüyoruz. Oysa biz  DİSK olarak bu cinayetlerin önlenmesi için yıllardır yapılması gerekenleri söylüyoruz ama ülkeyi yönetenler duymuyor, dinlemiyor!

Biz diyoruz ki işverenin parasını verdiği kişiler onu denetlemez. Denetleyemez! Peki kim denetleyecek? Yanıtını biz 2007’de hükümete verdik. Sendikalar, meslek odaları, üniversitelerden uzmanlar el ele vererek, bağımsız bir kurum oluşturulmalı. Denetimi bu bağımsız kurum yapmalı.

Ama önerimizi dinlemediler! Bildiklerini okudular ve sonuç ortada: İş cinayetlerinde Avrupa’da birinci, dünyada üçüncü ülke olduk!

Biz dedik ki işçinin en büyük güvencesi örgütlü olmasıdır, sendikalı olmasıdır. Daha da önemlisi sendikasını seçebilmesidir. Eğer bir işyerinde sendika yoksa, eğer bir işyerindeki sendika, patron ile ortak çalışıyorsa orada iş cinayeti bitmez.

Peki hükümet ne yaptı? Sendikal haklara karşı 12 Eylül darbecilerinin koyduğu yasakçı yasalara sıkı sıkı sarıldı. İşçilerin sendikalı olma hakkını yok ediyor. Sendika seçme hakkını gasp ediyor. Bugün Türkiye’nin dört bir yanında #Direnİşçi DİSK’li işçilerin çadırları var. DİSK’li işçiler sendikal hakları için direniyorlar.

Önerilerimiz bu kadar da değil! Üçüncü olarak dediğimiz şuydu: Taşeron sistemi yasaklanmalıdır. Çünkü taşeron demek iş cinayeti demektir, taşeron demek ölüm demektir. 2014 yılının başından bugüne kadar 1300’ün üzerinde işçi kardeşimiz öldü. Bu işçilerin önemli bir bölümü taşeron işçilerdir.

Taşeron düzeni işçi sınıfına karşı açılmış bir savaştır. Bakın madenlere taşeron görürsünüz. Madenlerle beraber Türkiye’de en fazla inşaatlarda işçiler ölmektedir. Diyarbakır’dan usta inşaat işçileri çıkar.  Bakın inşaatlara. 5 yılda yaklaşık 1800 inşaat işçisi öldü. Her gün en az bir inşaat işçisi ölüyor. Buralarda ölen arkadaşlarımızın büyük bir bölümü taşeron köleliği ile ölüme sürükleniyor.

Türkiye’yi bir taşeron cumhuriyetine çeviren bizzat AKP iktidarıdır. Burada Belediye işçisi kardeşlerimiz var. Onlar bilsinler ki AKP iktidarının çıkardığı yasalarla Belediyelerde taşeron zorunlu olmuştur. AKP’nin çıkardığı yasalar sonucu yerel yönetimlerde 120 bin kadrolu işçi çalışırken, taşeron işçi sayısı 750 bini geçmiştir.

Sizler bilirsiniz: Kente su hizmeti sağlayan bu taşeron işçilerdir. Kanalizasyon borusu döşeyen, toplu taşıma araçlarını kullanan bu işçilerdir. Sokakları temizleyen, parklara bakan, ağaçları diken bu işçilerdir.

Soruyorum size, bu işçilerin kadrolu işçilerden farkı nedir? Onların yaptığı işin farkı nedir? Onlar bu ülkenin yurttaşı değil midir?

Bunların bir de medyası var! Her gün manşetler atıyorlar: Taşeron işçiye müjde diyorlar. Bizim, taşeron işçilerin kabul ettiği tek müjde vardır: O da her işçinin kadrolu olmasıdır. Güvenceli olmasıdır! Biz bundan başka müjde tanımıyoruz!

Değerli dostlar, değerli mücadele arkadaşlarım…

Biz iş cinayetlerine karşı önerilerimizi hükümete sunduk. Hükümet ise ne yaptı. Bizim önerilerimizi bir kenara attı, kendi bildiğini okudu. Bunların diyalogdan anladığı kendi çalıp kendi söylemek. Bunların müzakereden anladığı bildiğini okumak. Bunların kitabında işçinin sözü, yok, halkın sözü yok, sizin sözünüz yok! Bunların kitabında sadece para var, kar var. Bunların kitabında sadece ayakkabı kutusu var, 2000 odalı kaçak saray var!

Madenler konusunda hükümeti defalarca uyardık. Dedik ki maden ocakları çalışmalı ancak işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri alarak çalışmalı. 2014 yılının ilk 10 ayında 354 madenci öldü. Bunun 351’i özel sektör maden işçisiydi. Bu rakamları önlerine koyduk. Özel madenler işçileri ölüme sürüklüyor. Bu madenleri kamu işletsin. İşçiler sendikalı olsun. İstedikleri sendikayı özgürce seçsin. İşçiler sarı sendikalara mahkum olmasın. Ancak sendikalar madenleri denetler, iş cinayetlerini önler dedik. Ama dinlemediler. Bakın madenlerde cinayetler devam ediyor. Bugün Şırnak’ta da büyük bir tehlike var ama ülkeyi yönetenlerin umurunda değil. İşçileri ölüm ile açlık arasında tercih yapmaya zorluyorlar.

Artık yeter! Edi Bese!

Artık görmeyen gözler görsün, duymayan kulaklar duysun!

Bu ülkeyi yönetenlere sesleniyorum!  Biz ne aç kalmak istiyoruz ne de ölmek. Biz insanca çalışmak ve insanca yaşamak istiyoruz!

Bakın yine Amedliler iyi bilir. Her yıl yollarda yüzlerce tarım işçisi ölüyor.  Bu arkadaşlarımız kayıt dışı çalıştırılıyorlar. Türkiye’de çocuk işçilerle beraber 1 milyona yakın bir nüfus, evini barkını bırakarak, tarlalarda çalışmak üzere yollara düşüyor. İnsanlar insan gibi taşınmıyor, insana yakışır yerlerde kalmıyor. Ücretler açlık sınırının bile altında. Kimi bölgelerde bu insanlara ırkçı saldırılar oluyor. Ve böylece tarımda bir kölelik düzeni hüküm sürüyor.

Hatırlarsınız. 2007 yılında Urfa Ceylanınar’da 2007 yılında, Ceylanpınar’da çoğunluğu çocuk yaştaki 10’u kadın 15 işçi kamyon kasasında taşınırken derede boğularak ölmüştü. Daha geçtiğimiz günlerde Isparta Yalvaç’ta çoğunluğu kadın 17 tarım işçisi kardeşimizi kaybettik.

Dostlarım, mücadele arkadaşlarım! Bu iki olay bize şunu gösteriyor. Ağıtlarımızın dili farklı olsa da acımız ortaktır. Ermenek’te, Soma’da söyledik; bugün Amed’de tekrar ediyorum:  İşçilerin göz renkleri farklı olsa da gözyaşları aynıdır…

Biz işçi sınıfıyız. Biz acıya pasaport sormayız. Biz acıları mezhebe göre, ırka göre ayırmayız. Anaların ağıtları hangi dilde yakılırsa yakılsın bizim ağıtımızdır. Biz o acıları kucaklayarak birleşmeyi, bütünleşmeyi hedeflemeliyiz.

Bu nedenle son dönemde her yürüyüşümüzü, her toplantımızı, her konuşmamızı bitirirken şu sloganı atarız: “Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği!”

Bugün bölgemizde halkların kardeşliğine karşı karanlık çeteler kol geziyor. IŞİD adı verilen çetenin cinayetleri ile halklar birbirine kırdırılmak isteniyor.

Ve maalesef bu çeteleri besleyip büyütenler arasında Türkiye’yi yönetenler de var.  Türkiye’de ölen her işçinin sorumlusu da Rojova’da, Şengal’de ölen her kardeşimizin sorumlusu da bellidir! Sizler onları iyi tanıyorsunuz!

Onlar bize sadece ölüm, açlık ve yoksulluk vaat ediyor. Ve onlar biz işçilerin birliğini yok ederek, halkların kardeşliğini dinamitleyerek iktidarda kalıyor. Bu nedenle bu TIR’larla çetelere silah taşıdılar, onların sınırlardan geçişine göz yumdular. Kobane’ye destek olmak isteyen, barış nöbeti tutan kendi yurttaşlarına saldırdılar.

İktidarın savaşı kışkırtan politikaları nedeniyle milyonlarca insan Suriye ve Irak’tan evini barkını bırakıp Türkiye’ye göç etmek zorunda kaldı. Bu insanların birçoğu ülkemizde kölelik koşullarında çalışıyorlar. Asgari ücretin altında, sigortasız çalıştırılan bu işçilerin köleliği hepimizin köleliğidir. Biz bu arkadaşlarımızın da eşit haklardan faydalanmasını, sigortalı-sendikalı, insanca yaşanacak bir ücretle çalıştırılmasını istiyoruz.

Değerli mücadele arkadaşlarım,

Bizim istediğimiz açık: Bizim istediğimiz halkların barış içinde, kardeşçe, insanca yaşadığı bir Ortadoğu’dur. İnsanları ırk mezhep ayrımına göre birbirine düşürenlere karşı bizim hedefimiz barıştır, demokrasidir, özgürlüktür. Bizim için Filistin Şengal’dir. Şengal Gazze’dir. Gazze Kobane’dir, Kobane Amed’dir! Amed Gezi’dir Taksim’dir.

Bizim kaçak saraylarımız yok! Bizim hanlarımız, hamamlarımız yok! Bizim ayakkabı kutularımız yok! Bizim çocuklarımızın sıfırlanacak milyonları yok! Bizim ortak bir kaderimiz, ortak mücadelemiz var. Bu mücadele eşitlik, özgürlük, barış, insanca yaşam mücadelesidir.

O halde bir kez daha hep beraber haykıralım:

Yaşasın işçilerin birliği

Yaşasın halkların kardeşliği!

Yaşasın DİSK!

 

 

ITUC ETUC