Image Map

L20 toplantısı sürerken hükümete seslenen metal işçileri: “Ekmeğimizden elinizi çekin!”

unnamed-4

Hükümetin grevlerini ertelediği DİSK/Birleşik Metal-İş Sendikası üyesi  metal işçileri başkent sokaklarını inletti. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na yürüyen işçiler, Danıştay’ın önünde de açıklama yaptı.

G20 kapsamındaki Emek 20 (L20) toplantısında DİSK Genel Başkanı Kani Beko ile Birleşik Metal-İş Sendikası Başkanı Adnan Serdaroğlu, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan‘a tepkilerini dile getirdi.

İşçiler dün ilk olarak L20 başlangıç toplantısının yapıldığı otelin önünde protesto eylemi gerçekleştirdi. İçeride ise TİSK, Türk-İş, Hak-İş ve DİSK yöneticilerinin Başbakan Yardımcısı Babacan ile gerçekleştirdikleri toplantıda grev ertelemesi gündeme geldi.

Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) Genel Sekreteri Sharan Burrow‘un da bulunduğu toplantıya Adnan Serdaroğlu da katıldı. Toplantıda DİSK Başkanı Beko ile Serdaroğlu, Babacan’a grevin ertelenmesi nedeniyle tepki gösterdi. Bunun üzerine Babacan, metal sektörünün ekonomi ve ihracat için çok önemli olduğunu, bu nedenle grevi ertelediklerini söyledi.

Serdaroğlu, bu gerekçenin kabul edilmesi halinde bundan böyle metal işkolunda grev yapılamayacağına dikkat çekti. Metal işkolunda işçilerin yüzde 75’inin açlık sınırının altında ücret aldıklarını dile getiren Serdaroğlu, “Madem 150 milyar dolarlık ihracat yapılıyor, grevi erteleyeceğinize 1300 lira ücret alan işçilere zam yapılması için işverenleri zorlasaydınız” dedi. Serdaroğlu ayrıca erteleme kararının da Bakanlar Kurulu toplanmadan alındığına dikkat çekti.

ITUC Genel Sekreteri Burrow da bu yasakları dünyaya anlatamadıklarını vurguladı. Burrow, Türkiye’de grev hakkının tehdit altında olduğunu belirterek “Türkiye hükümetini uyarıyoruz. Milli güvenlik ve halk sağlığı gerekçesiyle grevlerin ertelenmesi işçilerin güvenliğini tehdit etmektedir. Sosyal diyaloğun bittiği yerde grev hakkı başlar. Bu demokrasi ve sosyal adaletin olmazsa olmazıdır. Grev hakkı olmazsa işçiler sömürüye ve iş kazalarına karşı kendilerini koruyamazlar. Hükümetin işçilerin taleplerini kabul etmesi için uluslararası dayanışmayı büyüteceğiz” dedi.

DİSK Başkanı Beko, L20’de yaptığı konuşmada, “Bu yaşanan bir darbedir” dedi. 12 Eylül darbesini gerçekleştirenlerin grev hakkını toplusözleşme görüşmelerinde yaşanan uyuşmazlıklarla sınırladıklarını, diğer bütün grev türlerini yasakladıklarını anlatan Beko, AKP’nin ise bir adım öteye giderek grev hakkının kullanılmasını da tamamen engellediğini vurguladı.

unnamed-5

Genel Başkanımız Kani Beko’nun toplantıda yaptığı konuşma şöyle:

Değerli Arkadaşlar,

L20 hazırlıkları kapsamında düzenlenen bu toplantıda DİSK adına adil ücret, sosyal koruma ve göç gibi konulardaki görüşlerimizi aktarmaya çalışacağım. Elbette adil ücretlere kavuşmanın ve sosyal korumayı güçlendirmenin yegâne yolu sendikal örgütlenmedir, sendikal haklarımızı korumaktır. Bu nedenle sendikal haklarla ilgili güncel sorunlara değinerek başlamak istiyorum.

Bildiğiniz gibi Birleşik Metal-İş Sendikası’nın başlatmış olduğu, 15 bin işçiyi ve 42 fabrikayı kapsayan grevi henüz ikinci gününde Bakanlar Kurulu tarafından “milli güvenliği tehdit ettiği” gerekçesiyle yasaklandı. Bu yasaklamayla Türkiye’de demokrasi olmadığını ve işçilerin anayasal ve yasal haklarının hiçe sayıldığını bir kez daha görmüş olduk.

Grev öncesinde, işverenlerin talebiyle gerçekleşen grev oylamalarında sandıktan üye sayımızdan fazla ‘evet’ oyu çıkmıştır. Grev başarılı bir şekilde başlamış, hatta grevin ilk gününde bazı şirketler işçilerin taleplerini kabul etmiştir. Grevin yasaklanması üzerine işçiler üretimden gelen gücün kullanımı dahil olmak üzere çeşitli eylem biçimleriyle direnişlerine devam etmektedir. Şirketlerle görüşmeler de sürmektedir.

Bu yasaklama kararı temel bir işçi hakkının ihlali olduğu gibi hukukun üstünlüğü ilkesinin de çiğnenmesi anlamına gelmektedir. Metal işçilerinin grevinin “milli güvenliği” nasıl tehdit ettiğini anlamak mümkün değildir. Ayrıca bakanlar kurulunun söz konusu tarihte toplanmadığı ve imzacı bakanların bazılarının yurt dışında olduğu anlaşılmıştır.

Bu yaşanan bir darbedir. Evet, işçilerin sandıkta, fabrikada ve sokaklarda ortaya koyduğu iradeye yapılmış bir darbedir.

12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’ni gerçekleştirenler grev hakkını toplu sözleşme görüşmelerinde yaşanan uyuşmazlıklarla sınırladılar. Diğer bütün grev türlerini yasakladılar. AKP bir adım öteye giderek grev hakkının kullanılmasını da tamamen engellemiştir. Metal grevi ilk değildir. 2003 ve 2004’te lastik ve cam grevlerini, 2005’te maden grevini, 2014’te cam ve maden grevlerini milli güvenlik ve genel sağlık gibi gerekçelerle yasakladılar. Türk Hava Yolları ve Çay-Kur grevlerinin uygulamasını fiilen engellediler. Böylece darbecileri de aşan bir performans sergilemiş oldular.

Birleşmiş Milletler’e üye pek çok ülke grev hakkını tanımaktadır. 90 ülke grev hakkına anayasasında yer vermiştir. Grevin yasak olduğu ülkelere baktığımızda Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar gibi, işçilerin hiçbir yasal hakkının olmadığı ülkeleri görüyoruz. Bu ülkelerde işçiler köle çalışıyor veya mahkûm gibi yaşıyorlar. Bu örnekler grevi yasaklayanların nasıl bir çalışma yaşamı özlediğini göstermektedir. Metal grevinin yasaklanmasına karşı eylemlerimizi gerek işyerlerinde gerekse sokaklarda sürdüreceğimizi buradan bir kez daha ilan ediyorum. Bu konuda sendikamız önceki gün Danıştay’da dava açtı; bugün de L20 toplantısının ardından Çalışma Bakanlığı’na ve Danıştay’a gideceğiz.

18 Şubat 2015 günü Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu ITUC’un çağrısıyla düzenlenecek Grev Hakkı İçin Küresel Eylem Günü’ne de Türkiye işçi sınıfı adına katılacağımızı hatırlatmak istiyorum.

Değerli Arkadaşlar,

Uluslararası sendikal hareketin temel taleplerinden biri de insanca yaşamaya yetecek ücrettir. Avustralya’daki G 20 Zirvesi öncesi ITUC’un somut talepleri arasından ücret adaleti ve ücret artışı bulunmaktaydı. Küresel hareketimiz asgari ücret konulu kampanyalar yapmaktadır. Biz de Türkiye’deki asgari ücret uygulamasının işçi ailelerinin insanca bir yaşama kavuşması için yeterli olmasını istiyoruz.

Türkiye’de asgari ücret bugün için açlık sınırının altındadır. Açlık sınırının altında asgari ücret uygulaması sosyal bir cinayettir.

Asgari ücret emeğiyle geçinen herkesin çalışma ve yaşama koşullarını şekillendirmektedir, ülke genelindeki tüm ücretleri ve pazarlık süreçlerini etkilemektedir. Sendikalar bu sürece dahil olmalıdır. Yüzdelik artış pazarlıklarını bir kenara bırakarak yapısal dönüşümleri savunmalıyız.

Bizim hesaplarımıza göre asgari ücret 1800 TL olmalıdır. Çünkü kişi başına düşen milli gelir 2014 yılı itibarıyla aylık 1800 lirayı aştı. Hükümet bu rakamla çok övünüyor. Biz işçiler 4 kişilik hanemiz için payımıza düşenin sadece birini talep ediyoruz.

Biz işçiler çalışıyoruz ekonomi büyüyor. Madem Türkiye ekonomisi büyüyor, bizim aşımız, ekmeğimiz neden büyümüyor? Büyümeden pay alsaydık, birilerini zengin ettiğimiz oranda zam alsaydık şimdi asgari ücret yaklaşık 1800 lira olacaktı.

Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı bütçesi geçtiğimiz yıla göre neredeyse 2 katına çıktı. Bu ülkede tüm değerleri üretenler için daha düşük bir artış kabul edilemez. Asgari ücret artış oranı, Cumhurbaşkanlığı bütçesinin artış oranına eşitlenseydi rakam yine yaklaşık 1800 liraya ulaşacaktı.

4 kişilik bir hanede yoksulluk sınırı 3500-4000 lira civarındadır. Asgari ücret için belirlenmesi gereken gerçek tutar aslında budur. Yoksulluğa mahkum eden ücrete asgari ücret denmez! İki kişi çalışmamıza rağmen çocuklarımızı yoksulluğa mahkum etmemek için 1800 liralık asgari ücret talep ediyoruz.

Öte yandan Türkiye’de eğitimden sağlığa her şey paralı hale gelmiştir. Eskiden parasız olan kamusal hizmetler paralı hale gelmiş ve giderek daha pahalı olmuştur. Bu nedenle biz “sosyal haklar şart” diyoruz.

Asgari ücretle çalışanlar için elektrik, su, doğalgaz kullanımı asgari ihtiyaç sınırına kadar ücretsiz olmalıdır. İşe gidiş gelişlerde ulaşım ücretsiz olmalıdır. Eğitimde hiçbir ad altında para alınmamalı, sağlık tümüyle parasız olmalıdır. Gelir adaletsizliğiyle başa çıkmanın ilk adını adil bir asgari ücret sistemi olmalıdır.

Değerli Katılımcılar,

Küresel düzeyde ve Türkiye ölçeğinde çalışma hayatının en önemli sorunlarından biri de göçmen işçilerin çalışma koşullarıdır. Sorunun gerçek çözümü, insanların doğduğu toprakları terk etmek zorunda kalmaması, insanca çalışıp insanca yaşayabilecekleri barış ortamının tesis edilmesidir.

Göçmen işçilerin haklarıyla ilgili çalışmalar yapmak sendikaların öncelikli ve güncel görevleri arasında olmalıdır. DİSK olarak, doğduğu ülkeye, etnik kökene veya inancına bakılmaksızın tüm işçilerin iş güvenceli, sendikalı işlerde, insanca yaşayabileceği bir ücretle ve sosyal haklarla çalışmasını savunuyoruz.

Türkiye’de yüz binlerce göçmen, kayıtdışı biçimde, asgari ücretin altında, kölece koşullarda çalıştırılıyor. Sadece Suriyeliler değil, dünyanın birçok yerinden işçiler çalışma izinleri olmadığı gerekçesiyle insanlık dışı koşullarda çalıştırılmaktadır.

Göçmen işçiler için sadece iş kazası ve meslek hastalığı sigortası ödenmesi, bu işçilere emeklilik başta olmak üzere diğer hakların tanınmayacağı anlamına gelir. Daha düşük sigorta primi ile daha ucuz işgücü ordusu yaratmaya kalkmak ayrımcılıktır. Böylesi bir düzenlemeyi kabul etmemiz mümkün değildir. Göçmen işçilere daha düşük haklar tanıyan bir sigorta uygulaması kabul edilemez.

ITUC’un raporlarına göre dünyada en kötü koşullarda yaşayan ve çalışan işçilerin büyük bölümünü göçmen işçilerdir. Türkiye’de göçmen işçilere yönelik ayrımcılıklara geçit vermemeliyiz. Çünkü bir işçiye yönelik haksızlık bütün işçilere yönelik bir tehdit anlamına gelmektedir.

Türkiye, ILO’nun göçmen işçilerin haklarına ilişkin 97 ve 143 sayılı sözleşmelerini imzalamalı ve yürürlüğe koymalıdır. Bu sözleşmelere göre göçmen işçiler; ücret, çalışma saatleri, izin, asgari çalışma yaşı, eğitim, sendika üyeliği ve barınma gibi haklardan eşit şekilde faydalanmalıdır.

Değerli Arkadaşlar,

Toplantıya katılan herkesi DİSK adına içtenlikle selamlar, toplantının gerçekleşmesinde emeği geçenlere ve konuklarımıza teşekkür ederim. Altını çizmek gerekirse; Türkiye’nin G20 Dönem Başkanlığı’ndan beklentimizin işçi haklarının daha fazla gündeme gelmesidir.

2015 uzun bir yıl olacak, hepimize kolay gelsin.

unnamed-2 unnamed-3

ITUC ETUC