Image Map

Lüleburgaz barışa ses verdi

lule2

1 Eylül Dünya Barış Günü dolayısıyla DİSK-KESK-TMMOB-TTB çağrısıyla Lüleburgaz’da düzenlenen yürüyüşte işçiler ve emekçiler “sarayın savaşı” karşısında “barış ve kardeşlik” taleplerini haykırdı.

Saat 19’da Lüleburgaz Hükümet Konağı önünde toplanan bine yakın kişi “Barış gelecek, AKP gidecek”, “Savaşa hayır barış hemen şimdi”, “Yaşasın halkların kardeşliği”, “Gün gelecek devran dönecek AKP halka hesap verecek” sloganlarıyla Kongre Meydanı’na yürüdü.

burgaz1

DİSK Genel Başkanı Kani Beko, savaş ve baskı politikalarına karşı inatla barışı savunacaklarını söyledi. Kani Beko’nun konuşmasının ardından güvercinler ve balonlar havaya uçuruldu.

Kongre Meydanı’ndaki etkinlikte, KESK Eş Başkanı Şaziye Köse, TMMOB Başkanı Mehmet Soğancı ile TTB Başkanı Bayazıt İlhan da birer konuşma yaptı.

burgaz2

burgaz3

 

GÜVERCİNLERİN VE BALONLARIN GÖKYÜZÜNE SALINDIĞI ANI İZLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ

luleburgazbarisyoutube

DİSK Genel Başkanı Kani Beko’nun konuşması:

SAVAŞ VE BASKI POLİTİKALARINA İNAT BARIŞI SAVUNACAĞIZ!

Sevgili Arkadaşlar, değerli barış savunucuları ve sevgili basın emekçileri

Bugün 1 Eylül Dünya Barış Günü. Nazi Almanya’sının 1939 yılında Polonya’ya saldırdığı gün olan 1 Eylül, ‘Dünya Barış Konseyi’nin çağrısıyla ‘Dünya Barış Günü’ olarak kutlanıyor. Savaşlara ve onların yol açtığı acılara karşı barış talebinin ve umudunun dillendirildiği gün olan 1 Eylül, Türkiye’de emek, demokrasi ve barış güçlerinin takviminde özel bir yer taşıyor.

Savaşların ezeli ve edebi olarak insanlığın kaderinde olduğunu anlatan egemen tarihin aksine, insanlığın var olduğu günden beri yaşanmıyor savaşlar. Ne zaman ki sömürü, eşitsizlikler ve baskı bir sistem ve yöntem olarak insanlığın yakasına yapışmışsa, işte o tarihten beri insanlık, daha doğrusu devletler, sistemler birbirini boğazlamaktadır.

Bugün dünyada silahlanma harcamaları, nükleer silah denemeleri ve uluslararası askeri tehditler alabildiğine devam ediyor. Afganistan’dan Irak’a, Suriye’den Filistin’e, Afrika’dan Ortadoğu’ya silahlar konuşuyor. Silahlar konuştukça kadınlar, gençler, çocuklar, yoksullar ve emekçiler başta olmak üzere bütün insanlık ağır bir sarsıntı yaşıyor. İşsizlik, yoksulluk, açlık, acı ve gözyaşı artıyor…

Emperyalizmin hegemonya savaşının parçası olarak gelişen bu saldırılar bugün Suriye üzerinden devam etmekte, etnik ve dini farklılıklar körüklenerek halklar birbirine düşman edilmekte, insanların gelecekleri ve bir arada yaşama umutları yok edilmektedir.

Ortadoğu’da yıllardır sahnelenen savaş oyunları milyonlarca insanı yoksullaştırmış, yüz binlercesi yıllarca unutamayacakları acılar yaşamış, sayısız insan Irak’ta, Suriye’de, Filistin’de katledilmiş, evladını yitiren binlerce anne baba ve öksüz kalan yüzbinlerce çocuk hayatla bağlarını koparmıştır. Milyonlarca insan topraklarından göçe zorlanıyor, milyonlarcası kimliğinden, dilinden, milliyetinden, mezhebinden ve düşüncesinden dolayı baskı görüyor.

Milyarlarca insan temel haklarından mahrumken, temiz içme suyu bulamazken, milyarlarca insan doktor ve öğretmen, hastane ve okul bulamazken, hükümetler ve uluslararası kurumlar savaşları devam ettirmeyi, emekçilerin maaşlarında kesinti yapmayı, sosyal hakları törpülemeyi tercih ediyor ve baskı koşullarını durdurmak yerine onlardan nasıl kâr edebileceklerini düşünüyorlar.

Binlerce yoksulun katledildiği, ölüme gönderildiği, acılar yaşatıldığı birkaç yıla yayılan bu süreçte en kârlı çıkan ve stratejik atılım sağlayan Amerika Birleşik Devletleri oldu… ABD 2010 yılında 599 milyar dolar olan silah sanayi gelirini 2014 yılında 682 milyar dolara çıkardı. (2014 yılında ABD’nin silah harcaması ise 581 milyar dolardır! Bu rakam Türkiye bütçesinin yaklaşık 3 katıdır.)

Suriye’nin kaderinin Suriye halklarının elinden alınmaya çalışıldığı bu süreçte AKP/Erdoğan ise, içerde kendi halkına kan kustururken, Kürt halkına ve Suriye’ye yönelik savaş naraları atmaya devam etmektedir.

Türkiye’yi savaşa sürüklemek halkımızı AKP’nin dar çıkarları ve iktidar hesapları için hedef haline getirmek demektir. Ortadoğu iç savaşlarla, etnik ve dini boğazlaşmalarla kaosa sürüklenirken, Türkiye de bu kaosun parçası olarak Reyhanlı’da, Roboski’de, Suruç’ta yaşanılanlar gibi büyük acılarla yüz yüze kalacaktır.

Genel seçimlerde halktan önemli bir uyarı alan ve tek parti iktidarını kaybeden AKP, halkın bugününü ve geleceğini derinden sarsan kararlar almaktan çekinmediği gibi, hukuksuzluğa daha da sarılarak yönetimde kalmayı sürdürüyor.

Suruç Katliamı AKP’nin ülkemizi sürüklediği cehennemin “öncü” depremidir.

  • Savaş, ölüm, acı, gözyaşı ve yıkım demektir!
  • Savaş, cinayet demektir!
  • Savaş, baskı, şiddet ve sömürünün katmerlenerek artması demektir!
  • Savaş, ekmeğimizin küçülürken zenginlerin kasalarının dolması demektir!
  • Savaş, emeğin haklarının tamamen ortadan kaldırılması demektir!
  • Savaş, demokrasi ve özgürlüklerin bitirilmesi demektir!
  • Savaş, insan haklarının, hukuk ve adaletin hiçe sayılmasıdır!
  • Savaş, çevrenin, doğanın tahrip edilmesi demektir!
  • Savaş, savaş kararı alanların çocuklarının değil, emekçi halk çocuklarının gönderildiği bir cehennem demektir!

İşte Tayyip Erdoğan ve AKP’nin halkımıza sunduğu savaş budur!.

Bu nedenle işçi sınıfı savaş ve sömürü oyunlarını boşa çıkartan bir başka “mücadele” içinde yer almışlardır. Ve inanıyoruz ki işçi sınıfımız bugün de, kardeşi kardeşe düşman etmeye çalışanların hesaplarını, Türkü, Kürdü, Arabı, Alevi’si, Sünni’siyle el ele verip boşa çıkartacaktır.

Barış hala insanlığın ortak özlemi. Gerek Türkiye’de gerek Ortadoğu’da gerekse bütün dünyada barışa olan özlem ve ihtiyaç sürüyor. Çünkü sömürü devam ediyor. Savaşlar ve çatışmalar devam ediyor.

Savaşlar, çatışmalar ve ırkçı saldırılar ile geçen 365 günün içinde bir günü bile Barış Günü olarak kutlamak bize nefes aldırıyor, umut veriyor. İnsanlık barış içinde yaşamayı hak ediyor. Ancak barış için, kardeşlik için mücadele zorunlu.

Şimdi, “içeride ve dışarıda savaş!” çığlıkları atanlara karşı yüksek sesle ve cesaretle “YAŞASIN İŞÇİLERİN BİRLİĞİ!.. YAŞASIN HALKLARIN KARDEŞLİĞİ!.. SAVAŞA HAYIR!..” diye haykırma zamanıdır.

Ülkemizin, İç Güvenlik Yasası’yla adı konulmamış bir savaş yönetimine değil, özgürlüğe, eşitliğe, barış ve kardeşliğe ihtiyacı var!

Özlemimiz, kimliği, kültürü, dili, dini, mezhebi, görüşü ne olursa olsun, üzerinde eşit haklara sahip yurttaşlar olarak barış içinde yaşayacağımız, demokratikleşmeye yönelik çözümlerin benimsendiği bir Türkiye özlemidir.

Bu duygu ve özlemlerimizle tüm savaş karşıtlarını, tüm barış severleri, sınıf kardeşleri ve halkı için, ülkesinin özgürlüğü ve mutluluğu için mücadele edenleri Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu DİSK adına sevgiyle kucaklıyorum.

guvercin

ITUC ETUC