DİSK Genel Başkanı ve Genel Başkan Yardımcısı Trakya’da
DİSK Genel Başkanı Kani Beko ve DİSK Genel Başkan Yardımcısı Cafer Konca Trakya’da bazı işyerlerini ve belediye başkanlarını ziyaret ederken bir de basın açıklaması yaptılar.
19 Aralık 2016’da Kırklareli Belediyesini ziyaret eden Kani Beko ve Cafer Konca, Belediye Başkanı Mehmet Siyam Kesimoğlu ve DİSK üyesi işçilerle bir araya geldi.
20 Aralık 2016’da Çerkezköy Belediyesini ziyaret eden Genel Başkan ve Genel Başkan Yardımcımız, Belediye Başakanı Vahap Akay’ı ziyaret etti. Belediye şantiyesini ziyaretin ardından DİSK üyeleriyle beraber, son günlerde ülkemizde yaşanan terör saldırılarıyla ilgili bir basın açıklaması gerçekleştirildi.
Açıklamanın tam metni şöyle:
TERÖRÜN, ŞİDDETİN, SAVAŞIN, İNTİKAMIN
ESİR ALDIĞI BİR ÜLKEDE YAŞAMAYA ALIŞMAYACAĞIMIZ!
Geçen hafta İstanbul’da gerçekleşen saldırının yaralarını saramadan Kayseri’den bombalı saldırı haberi geldi. Çarşı iznine çıkan, silahsız, savunmasız 14 askeri kaybettik ve onlarca da yaralı var. Yaşamını yitirenlere rahmet, yaralılara acil şifalar diliyoruz. Başta kaybettiklerimizin yakınları olmak üzere hepimizin başı sağolsun.
Ayrıca Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Sayın Andrey Karlov’a yönelik dün akşam gerçekleşen saldırıyı da lanetliyorum.
Almanya’nın başkenti Berlin’de de 12 kişinin öldüğü yeniyıl alışverişi yapan insanlara yönelik saldırıyı kınıyorum.
Biz 1 Mayıs 1977’de, 10 Ekim 2015’te Ankara’da bombaların, silahların, ölümlerin emekçiler ve halkımız için yarattığı korkunç sonuçları yaşamış bir örgüt olarak, bitmek bilmeyen bu insanlık dışı şiddet eylemlerini lanetliyoruz. Katliamların acısını çok yakından biliyoruz çünkü bizler bu saldırıların ardından dostlarımızı, arkadaşlarımızı, çocuklarımızı toprağa verdik. Patlayan her bomba bizi biraz daha öldürüyor. Ölen her insanımızla hep beraber ölüyoruz. Kolu kanadı kırılan her insanın acısını bedenimizde hissediyoruz.
Her gün terörü lanetliyoruz, her gün katliamları lanetliyoruz, her gün savaşı lanetliyoruz. Ama bu ülkede insanlar maalesef her gün ölmeye devam ediyor. “Artık yeter! Bu ülke toprakları kana ve gözyaşına doydu” diyoruz ancak ne kan duruyor ne gözyaşı.
Yazık bu ülkeye, yazık bu insanlara, yazık bu güzelim topraklara. Ancak yazık diyerek geçemeyiz. Bu ülkenin yurttaşları olarak terörün, şiddetin, savaşın, intikamın esir aldığı bir ülkede yaşamaya alışmamalıyız.
Türkiye’nin daha fazla acı çekmemesi için intikam sloganlarına, teröre, baskı ve şiddete değil, demokrasiye, barışa ve kardeşliğe; şiddetin acilen ortadan kaldırılması için toplumun geniş kesimlerinin bir araya gelmesine ihtiyacımız olduğunun görülmesini istiyoruz.
Evet katilleri lanetlemeliyiz. Öte yandan katliamları ve katilleri lanetlerken yıllardır bu ülkeyi tek başına yönetenlere de sorumluluklarını hatırlatmalıyız.
Türkiye 7 Haziran 2015 seçimlerinden itibaren şiddet sarmalına girdi. Şiddetin, ölümlerin durması için çare tek parti iktidarı denildi. Tek parti iktidarı kurulmazsa “kaos” geleceği söylendi. 1 Kasım’da tek parti hükümeti kuruldu? Peki akan kan durdu mu, katliamlar bitti mi, terör son buldu mu? Hayır. Aksine tırmandı. Demek ki sizin reçeteniz hastalığı tedavi etmiyor. Şimdi de “Başkanlık gelirse kan duracak” deniyor. Aynı reçetede ısrar ederek sorunun çözülmediğini görmek zorundayız.
“Teröre karşı çözüm olağanüstü hal” diyenlere sormak zorundayız. Olağanüstü hal ile terör bitti mi, arttı mı? Gazeteciler hapiste, milletvekilleri hapiste, belediye başkanları hapiste, akademisyenler işsiz, öğretmenler işsiz ama büyük kentlerin göbeğinde yüzlerce kilo bomba yüklü araçlar patlamaya devam ediyor. Demek ki burada da teşhisiniz de reçeteniz de yanlış.
Bugün bu soruları sormak bir yurttaşlık görevi olduğu kadar, ölen insanlarımıza karşı bir insanlık görevidir. İçeride ve dışarıda savaşı/çatışmayı tercih eden politikaları, bu ülkenin kurucu ilkelerinden olan “yurtta barış, dünyada barış” ilkesinin neden terk edildiğini sorgulamak zorundayız.
Korkmadan sormalıyız, korkmadan konuşmalıyız. Terörden de baskıdan da OHAL’den de korkmayalım! Laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletinde insanca yaşamak, kardeşçe yaşamak, barış içinde yaşamak istiyorsak korkmadan, yılmadan omuz omuza vermeliyiz.
“İnsanlar öldürülmesin, insanlık ölmesin” diyenler olarak bu karanlığa teslim olmamalıyız. Bedeli ne olursa olsun “yurtta barış ve dünyada barış” ilkesini savunmalıyız. Başta ülkeyi yönetenler olarak hepimiz bölünmeyi, ayrışmayı, nefreti derinleştirecek açıklama ve tutumlardan kaçınmak zorundayız. Eğer bu terör eylemleriyle amaçlanan toplumsal barışı ve kardeşliği zedelemekse bizlere düşen barışa ve kardeşliğe sahip çıkmaktır.
Bu güzelim topraklarda inadına birlikte yaşamak, birlikte yaşatmak için mücadelemizi sürdürmeliyiz. Göz renklerimiz ayrı da olsa gözyaşlarımızın aynı olduğunu unutmamalıyız.
Sözlerime son vermeden önce Rusya’nın Ankara Büyükelçisi’ne yönelik saldırıya dair de bir iki şey söylemek isterim. Cihatçı örgütlerin Suriye ile ilgili sloganlarını atan bir polisin Büyükelçi’yi öldürmesi, ülkemizin ne kadar tehlikeli bir noktaya geldiğini göstermiştir.
DİSK olarak yıllardır ülkemizin Ortadoğu bataklığına sokulmasına, Suriye iç savaşında taraf olmasına karşı çıkıyoruz. Biz bu konuda ülkeyi yönetenleri defalarca uyardık. “Yurtta Barış, Dünyada Barış” ilkesini bir kenara koymayın dedik. Ama maalesef dinletemedik. Dün yaşanan saldırı, Ortadoğu bataklığına sokulmamızın acı sonuçlarından biri daha oldu.
Öte yandan, bu ülkede yaşayanların can ve mal güvenliğini sağlamakla görevli bir polisin bu saldırıyı gerçekleştirmesi de geldiğimiz noktayı göstermektedir. Devlette liyakat ilkelerinin tamamen ortadan kalkması, inanca-ideolojiye göre kadrolaşmanın esas alınması böyle korkunç sonuçlar doğurmaktadır.
Son sözüm şudur. Görmeyen gözler görsün, duymayan kulaklar duysun: Terörle, şiddetle, çatışmayla, savaşla bu ülkenin hiçbir sorunun çözülemez. Canımızı yakan terör saldırılarını bir kez daha lanetliyor, kana ve gözyaşına doyan bu topraklarda acıların artık son bulmasını diliyoruz.