Image Map

28 Nisan İş Cinayetlerinde Ölenleri Anma ve Yas Günü ilan edilmelidir

DİSK Yönetim Kurulu adına Yönetim Kurulu Üyesi Kanber Saygılı’nın 28 Nisan Dünya Çalışma Güvenliği ve Sağlığı Gününe dair açıklaması

28 Nisan “Dünya Çalışma Güvenliği ve Sağlığı Günü”nünde iş cinayetlerinde ölen işçi arkadaşlarımızı anıyor, bugünün “28 Nisan İş Cinayetlerinde Ölenleri Anma ve Yas Günü” ilan edilmesi talebimizi yineliyoruz.

Vicdanları kanatan bu konuda geçtiğimiz yıldan bugüne ülkemizde değişen tek şey, işçi sağlığı ve güvenliği alanının daha da kötüleşmesi olmuştur.

Ne kadar yasal değişiklik yapılırsa yapılsın, hangi “halkla ilişkiler kampanyası” örgütlenirse örgütlensin, işçi cinayetlerinde, kalıcı iş göremezliklerde, meslek hastalıkları vakalarında hiçbir iyileşme emaresi görülmemektedir.

2016 yılında en az 1970 olan yıllık iş cinayeti rakamı, 2017 yılında en az 2006’ya yükselmiştir. Zamana yayılmış ölüm anlamına gelen meslek hastalıklarından hiç söz edilmemektedir.

Bu ülkenin işçi sağlığı ve iş güvenliği alanındaki temel sorunu, taşeron ve güvencesizliğe dayanan sermaye birikim sürecidir. Emeği, herhangi bir üretim girdisi olarak gören bu sermaye birikim süreci, kamusal bir işçi sağlığı ve iş güvenliği sisteminin yaşama geçirilmesinin önündeki en büyük engeli oluşturmaktadır. Sermaye birikiminin ve rekabetin ihtiyaçları doğrultusunda çıkarılmış mevzuat, iş cinayetlerini engelleyememektedir.

Özellikle, ülkemizde çokça övünülen ekonomik büyümeyi sağlayan, verili teknolojik koşullarda, iş saatlerinin artırılması ve üretimin hızlandırılmasıdır. ILO’nun çalışma ortamı ve çalışma şartları diye tanımladığı ve işçinin bütün bir hayatıyla ilgili olan her şey, bu üretim zorlaması baskısı altında buhar olup uçmaktadır.

Unutulmamalıdır ki, yasalar uygulamaların asgari düzeyini belirler. Sağlık ve güvenlik alanında asgari düzeyde mevzuatın izlenmesi hayata geçirilmesi, olmuyorsa denetim ve yaptırım olgusu, özellikle,  iş cinayetlerinin yüksek olduğu, enerji, maden, inşaat sektörlerini “bağlamamaktadır”. Başta bu sektörler olmak üzere ekonomide iddia edilen büyüleyici büyüme sarhoşluğu iktidarın ve işverenlerin başlarını döndürürken, çalışanlar bu sürecin bedelini canlarıyla, sağlıklarıyla ödemektedir. Sermaye düzenin en karanlık yüzü bu aşamada ortaya çıkmakta, yaşananları fıtrata, kadere veya çalışanların hatasına bağlamaktadır.

Ama biz biliyoruz ki,  çokça övünülen ekonomik büyüme kendiliğinden ILO’nun bahsettiği anlamda “insana yakışır iş” olanakları yaratmamaktadır. İşçi sınıfının örgütsüz olduğu ve çalışma yaşamına müdahil olmalarının sistematik olarak engellendiği koşullarda, ekonomi büyürken, güvencesizlik, yoksulluk ve iş cinayetleri de büyümektedir.

Şurası çok açıktır ki, ülkemizde işçi sağlığı ve iş güvenliği sistemi çökmüş durumdadır. Yapılan bütün düzenlemeler bu çökmüş sistem üzerine yapılmakta ve/fakat ortaya çıkan sonuçlar giderek çok daha kötü olmaktadır.

Oysa iş cinayetlerini gerçekten önlemek isteten bir kamu otoritesinin yapması gerekenler bellidir ve bu çözüm önerileri yıllardır tarafımızdan dile getirilmesine rağmen dikkate alınmamakta, ülkeyi yönetenler iş cinayetlerinin izleyici olmaya devam etmektedir.

Birincisi, sendikal örgütlenmenin önündeki barajlar, engeller kaldırılmalı ve böylece işletme düzeyinde etkin bir iç denetimi sağlanmalıdır.

İkincisi, güvencesiz istihdam biçimlerine tamamen son verilmelidir.

Üçüncüsü, sağlık, güvenlik ve çevreyle ilgili özerk-demokratik bir kurumsal yapının sendikalar, meslek oda ve birlikleri ve üniversiteler ile oluşturulması sağlanmalıdır.

Son söz olarak, geçen sene 28 Nisan günü söylediğimiz gibi;

“Bu günün anlam ve önemine uygun olarak yas günü olarak anılması önemlidir. Ölenlerin anısına eğer saygı gösterilmesi temel önemdeyse, bu sermaye birikim rejiminin değiştirilmesi için mücadele etmek ve örgütlenmek temel önemdedir.”

ITUC ETUC