Ekmek, Adalet, Hürriyet ve Anayasal Haklarımız için DİSK yoluna devam ediyor
DİSK’in kuruluşunun 58. yıldönümünde Genel Merkezimizin önünde bir basın açıklaması gerçekleştirildi. Burada DİSK Yönetim Kurulu adına Genel Başkanımız Arzu Çerkezoğlu’nun yaptığı konuşmadan satır başları:
EKMEK, ADALET, HÜRRİYET VE ANAYASAL HAKLARIMIZ İÇİN DİSK YOLUNA DEVAM EDİYOR!..
Bugün burada Konfederasyonumuz DİSK’in 58. kuruluş yıldönümü için bir aradayız. Sizleri, Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun 58. yılında birlik, mücadele ve dayanışma duygularımızla sevgiyle, saygıyla, umutla selamlıyorum.
Bugün DİSK 58 yaşında ve DİSK’in onurlu tarihinin bu topraklardaki derin kökleri, bugün hep birlikte kuracağımız özgür bir gelecek için hâlâ en önemli güvencemizdir.
Her zaman söylediğimiz gibi DİSK’in tarihi, toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çok olanların tarihidir. Sayısı giderek artarken, toplumsal ve siyasal gücü zayıf kalması istenen işçi sınıfının sermayeye verdiği cevaptır DİSK. Saraçhane Mitingi’nden, Kavel Direnişi’nden, Paşabahçe Grevi’nden akıp gelen mücadele deneyimlerinin eseridir. DİSK, sermaye saldırılarına olduğu kadar teslimiyete de bir yanıttır. O yanıtın adı sınıf ve kitle sendikacılığıdır.
13 Şubat 1967’de kurucularımızın İstanbul Valiliği’ne sunduğu dilekçe, sadece bir resmi evrak değildi. O bir irade beyanıydı. Ve o dilekçenin arkasında büyük bir irade vardı. O irade, “Bizi kurtaracak olan kendi kollarımızdır!” diyenlerin iradesiydi. Ve o irade, yıllardır tüm baskılara rağmen, umudun düşmanlarına, serpilip gelişen hayatın düşmanlarına inat yoluna devam ediyor. Taksim’i 1 Mayıs alanı ilan eden Kemal Türkler, “İşçi arkadaş, üstünü aratma” diyen Rıza Kuas, çıplak ayakla yürüyen Abdullah Baştürk gibi önderleriyle DİSK işçi sınıfının onuru, halkın umudu oldu… On yıllardır bu topraklarda mücadele eden önderlerimizin açtığı yolda yürüdük, yürümeye de devam edeceğiz!
Evet, “Bizi kurtaracak olan kendi kollarımızdır.” 58 yıl önce de 58 yıl sonra da işçi sınıfının aklından asla çıkarmaması gereken hakikat budur. Doymak bilmeyenlerin kâr hırsıyla; bitmek bileyen savaşlarla, giderek hızlanan çevre katliamlarıyla; sosyal, sendikal ve siyasal hakları umursamayan neoliberal kapitalizm sayesinde güç kazanan otoriter rejimlerle karanlık bir çağa sürüklenen bu dünyada insanlığın geleceğini kurtaracak güç hâlâ işçi sınıfıdır! Ülkemizin içinde bulunduğu karanlıklardan da çıkışının yolu işçi sınıfının örgütlü mücadelesidir. Bu ülkenin tüm değerlerini, tüm güzelliklerini üreten bizler, insanca yaşayacağımız, eşitliğin, özgürlüğün, adaletin, barışın ve kardeşliğin ülkesini kuracak en önemli güç biziz… Yeter ki birleşelim, yeter ki örgütlenelim, yeter ki örgütlü mücadeleyi büyütelim.
Her gün ama her gün karşı karşıya kaldığımız, yaşadığımız ve değiştirmemiz gereken tablo gerçekten çok ağır. Adaletsizlik, yoksulluk, pahalılık, hukuksuzluk ve eşitsizlik her geçen gün büyüyor. İşçiler, emekçiler, emekliler, dar gelirliler için insanca yaşamak ve daha da ötesi hayatta kalmak zorlaşıyor. Bu düzen hepimizi yoksullukta eşitliyor.
Türkiye dünyada Zimbabve, Sudan, Güney Sudan, Arjantin ve Venezüella’dan sonra en yüksek 6. enflasyona sahip ülke. İşçilerin, emekçilerin, emeklilerin, dar gelirlilerin gelirleri ise bile isteye bu yüksek enflasyona ezdiriliyor. Aralık ayının sonunca açıklanan asgari ücretin enflasyona ezdirilmesinin ardından Ocak 2025’te, sadece bir aylık enflasyon nedeniyle işçi, memur ve emekliler toplamda en az 70 milyar liralık alım gücü kaybına uğradı.
Gelirlerimiz reel olarak gerilerken vergi yükünün de çalışanların sırtına yıkılmasının sonucu olarak daha fazla yoksullaşıyoruz. Gelirde ve vergide adaletsizlik artarken işsizlik de kronikleşiyor. Geniş tanımlı işsizlik oranları pandemi dönemi seviyelerine yükselirken, istihdamın niteliği daha da bozuluyor; güvencesiz ve eksik istihdam yaygınlaşıyor. Çalışma saatleri uzuyor, iş kazaları artıyor.
Birçok işkolunda daralma yaşanmaya başladı ve bu daralmanın faturası çalışanlara kesilmek isteniyor. İşsizlik artarken işsizlik sigortası fonu birikimleri hâlâ çok büyük oranda işverenlere akıyor. Geçmişte hem iş güvencesini güçlendiren hem de işsizlik/emeklilik durumunda önemli bir ekonomik destek olan kıdem tazminatı her geçen yıl daha fazla eriyor. 1978’de asgari ücretin 7,5 katı olan kıdem tazminatı tavanı Ocak 2025 itibarıyla asgari ücretin 1,8 katına geriletildi.
#DİSK58Yaşında
Eşitsizlikleri büyüten; zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul yapan bu adaletsiz düzeni sürdürmek için ülkeyi sopa ile yönetmeye yeltenenlere tarihten bir ders ⬇️ pic.twitter.com/zv77bEP3tT— DİSK (@diskinsesi) February 13, 2025
Kısacası bu düzen biz işçilere, emekçilere, emeklilere, dar gelirlilere sadece ve sadece daha fazla yoksulluk, daha fazla hayat pahalılığı ve daha fazla adaletsizlik sunuyor. Ülkeyi yönetenler bu koşullar altında işçilerin, emekçilerin, emeklilerin, halkın desteğini alamayacaklarını görüyor. Tam da bu yüzden başta işçi sınıfı olmak üzere toplumu susturmak, itirazları bastırmak, her türlü muhalefeti engellemek için tüm yollar deneniyor.
Sendikalı olmak hâlâ en yaygın işten çıkarma gerekçesi. Anayasa ayaklar altına alınarak, Anayasa Mahkemesi kararları tanınmayarak grevler yasaklanıyor. Siyasallaştırılmış yargı bir sopa olarak kullanılarak sendika yöneticilerinden gazetecilere, sanatçılardan siyasetçilere muhalefet eden kim varsa hedef alınıyor. Örgütlenme özgürlüğü, ifade özgürlüğünden seçme ve seçilme hakkına kadar tüm demokratik haklar sistematik biçimde tahrip ediliyor.
Milyonlar yoksullaşırken, gelirlerimiz enflasyona ezdirilirken, işsizlik kronikleşirken ülkeyi yönetenler halkın demokratik tercihleriyle kavga etme yoluna gidiyor. Yerel seçimlerdeki ağır yenilgiyi hazmedemeyenler halkın iradesine karşı operasyonlarını sürdürüyor. Gelirde, vergide ve ülkede adaletsizliği büyüttüğü için ilk seçimde sandığa gömüleceğine emin olanlar, muhalefetsiz bir seçim süreci kurguluyor. Her gün yeni suçlar icat ederek siyasi rakiplerini saf dışı bırakmaya, itiraz edeni susturmaya, hakikati söyleyeni cezalandırmaya çalışıyorlar.
Eşitsizlikleri büyüttükçe, zengini daha zengin yoksulu daha yoksul yapan bu adaletsiz düzeni sürdürmek zorlaştıkça koca bir ülkeyi sopa ile yönetmeye yelteniyorlar. Yargıyı siyasallaştırarak, kendilerine hak olanı başkalarına suç ilan ederek bu toprakların tüm demokratik birikimini tümüyle yok etmeye yöneliyorlar. Ama başaramayacaklar. Biz var oldukça başaramayacaklar. Bugün burada DİSK’in kuruluş yıldönümünü kutladığımız bir günde, tarihten dersler çıkarılsın diye, kendi tarihimizden bir örnek vermek istiyorum. 12 Eylül darbesinin sıkıyönetim savcısı Süleyman Takkeci’yi bugün hatırlayan var mı? Kendisi Genel Başkanımız Abdullah Baştürk başta olmak üzere 78 DİSK yöneticisi için idam istemişti. İstanbul’un seçilmiş belediye başkanı Ahmet İsvan’ı DİSK’e destek verdiği için tutuklatmıştı. Talimatla iş yapıyordu, amacı işçiler başta olmak üzere toplumun tüm itirazlarını yok etmekti ve bu uğurda hukuku ayaklar altına alıyordu.
Sonuç: Bugün Süleyman Takkeci’yi hatırlayan kimse yok! Ama bu adaletsizliğin karşısında eğilmeyen, “Siz benim ancak ceketimi asarsınız” diyen Genel Başkanımız Abdullah Baştürk işçi sınıfının yüreğinde; Ahmet İsvan halkçı belediyeciliğin simgesi olarak bilincimizde yaşamaya devam ediyor.
Evet, bugün de Türkiye demokrasisi büyük bir tehdit altındadır. Bu büyük tehlikenin karşısında demokrasiyi savunan herkese düşen görev iktidarın suni gündemlerini ve bölüp parçalama taktiklerini boşa çıkarmaktır. Türkiye demokrasisinin bu büyük tehlikeden kurtulması için, hukuk devleti olma vasfını tümüyle kaybetmiş, küresel sermaye yanlısı neoliberal programın mutlak savunucusu otoriter bir rejimin kalıcılaşmasına doğru hızla yol alındığı bu süreçte tüm demokrasi güçleri bu politikaları, bu tercihleri değiştirme iradesini ortaya koymalıdır. Büyük bir pahalılık ve vergi artışları karşısında ücretleri baskılayan, emekliliği anlamsızlaştıran, kıdem tazminatını eriten, vergi dilimleriyle maaşları daha da düşüren bu ekonomi programı ve bunun sahibi siyasi iktidar hemen değişmelidir.
Hukuksuzluğu, baskıyı ve zulmü iktidarlarının güvencesi olarak görenlere göstermeliyiz ki; işçilerden, emekçilerden, emeklilerden, gençlerden, kadınlardan, kısacası halktan büyük bir güç yoktur. Yeter ki kurtuluş için birleşelim… Yeter ki dayanışmamızı güçlendirelim.
Her zaman söylediğimiz gibi; demokrasi işçinin ekmeğidir. Demokrasinin tehdit altına olması, işçi sınıfının ekmeğinin ve tüm haklarının tehdit altında olması anlamına gelmektedir. İşçi sınıfının boyun eğmeyen köklü mücadele örgütü olarak, 58’inci yılımızda bize de büyük görevler düşmektedir.
Önümüzdeki dönem işimizi, aşımızı, ekmeğimizi, demokrasiyi, adaleti, barışı, kardeşliği ve aslında memleketimizi daha fazla örgütlenerek, daha fazla birlik olarak, daha fazla mücadele ederek savunmak zorundayız. Geçtiğimiz hafta toplanan DİSK Başkanlar Kurulumuz örgütlenme seferberliğimizi ülkenin dört bir yanına, tüm işkollarına yayma irademizi oraya koydu.
Asgari ücretten, hepimizi asgaride eşitleyen bu cendereden kurtulmanın yolu sendikalı olmaktır; DİSK’li olmaktır. Türkiye’yi dünyanın ucuz emek cenneti haline getirme projesini durdurmanın yolu birlik olmaktır. Gerçek bir demokrasi için örgütlü toplum, örgütlü toplum için sendikalaşma oranlarının artması şarttır. Bu nedenle sendikaların güçlenmesi, DİSK’in örgütlenmesi memleket meselesidir.
Bu bilinçle sendikalarımız antidemokratik işkolu barajlarını birer birer yıkmaktadır. 2025 yılı kadını-erkeği, beyaz yakalısı-mavi yakalısı, tüm işkollarında çalışan ve asgari yaşamaya mahkûm edilmek istenen Türkiye’nin dört bir yanındaki sınıf kardeşlerimizle buluşacağımız bir yıl olmaya devam edecektir. Organize sanayi bölgelerinden mahallelere, işyerlerinden sokaklara her yer “Asgari yaşama mahkûm olma, sendikalı ol” çağırısıyla örgütlenme alanımız olacaktır.
"Tıpkı 12 Eylül'de olduğu gibi, tıpkı bugün yöneticilerimiz tutuklandığında olduğu gibi, tıpkı grevlerimiz yasaklandığında olduğu gibi…
Durmuyoruz, yavaşlamıyoruz, büyüyoruz ve mücadeleyi büyütüyoruz"#DİSK58Yaşında pic.twitter.com/0wvJldJ8ub— DİSK (@diskinsesi) February 13, 2025
Bununla da yetinmeyecek, DİSK olarak sadece üyelerimizin değil, sendikalı-sendikasız tüm işçi sınıfının, örgütlü-örgütsüz milyonlarca emekçinin sesi ve nefesi olmaya devam edeceğiz…
Ne mutlu bize ki bizler; Kemal Türkler’in, Abdullah Baştürk’ün emanetini taşıma onurunu yaşıyoruz.
Ne mutlu ki bizlere en karanlık günlerde bile yolumuzu aydınlatacak bir mücadele tarihimiz var.
İşte tam burada, ayağımızı bastığımız bu yerden, DİSK’in önünden devam ediyoruz. Tıpkı 12 Eylül’de olduğu gibi, tıpkı yöneticilerimizin tutuklandığında olduğu gibi, tıpkı grevlerimiz yasaklandığında olduğu gibi… Durmuyoruz, yavaşlamıyoruz, devam ediyoruz, büyüyoruz, mücadeleyi büyütüyoruz. Çünkü biliyoruz ki DİSK varsa umut var, hayat var, mücadele var!
Ne mutlu ki DİSK var!
İşçi sınıfı varsa, umut var!
Ve biz bir aradaysak, umut hiç bitmez!
Ünlü şair Bertolt Brecht’in Türkiye işçi sınıfı tarafından yıllardır benimsenen, grevlerde, direnişlerde kullanılan dizelerinde ifade ettiği gibi: “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz…”