12 Eylül bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılmalı ve başta Kenan Evren olmak üzere bütün 12 Eylülcüler yargılanmalıdır!
12 Eylül askeri faşist darbesinin ardından 26 yıl geçti. 12 Eylül’de yaşanılan acılar bir yana, çeşitli ülkelerdeki darbeci generallerden hesap sorulduğu bir dünyada, ülkemizi karanlığa hapsedenlerin yargılanması şöyle dursun, darbeciler Anayasa’nın 15. Maddesince korunmakta ve “itibar” görmektedirler. Bu da ülkemizdeki demokrasi kültürünün içler acısı halini gözler önüne sermektedir.
Darbenin 26. yılında DİSK, 12 Eylül’ü Taksim’de yaptığı protesto gösterisiyle kınadı ve darbecilerin yargılanmasını istedi.
OLEYİS sendikasının önünden Taksim Meydanı’na “Gün gelecek devran dönecek darbeciler halka hesap verecek!” sloganlarıyla yürüyen DİSK’liler burada bir basın açıklaması yaptı. Basın açıklamasını DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi okudu.
Çelebi’nin basın açıklaması metni şöyle:
12 Eylül bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılmalı ve başta Kenan Evren olmak üzere bütün 12 Eylülcüler yargılanmalıdır!
12 Eylül askeri darbesinin üzerinden 26 yıl geçti. Bundan 26 yıl önce, tank sesleriyle ve marşlarla uyandırılmamızla başlayan süreç Türkiye’yi siyasal, sosyal, hukuksal ve bilimsel alanlarda büyük tahribata uğrattı. Hukuk, adalet, bilim, emek ve çalışma hayatı yok edildi. Emekçilerin kazanılmış bütün hakları zorla ellerinden alındı.
12 Eylül hala güncelliğini koruyor. 12 Eylül hukuku hala geçerlidir. 12 Eylül askeri yönetimi tarafından hazırlanan Anayasa temel hükümleriyle hala yürürlüktedir. Bu Anayasa, geçici 15. maddesiyle, 12 Eylül sürecinin yargılanmasını engellemektedir. 12 Eylül yöneticileri tarafından çıkarılan yasalar ve kurumlar yürürlüktedir. Bunun en açık örneği, bizzat darbeciler tarafından hazırlanan çalışma yasalarının 26 yıldır geçerliliğini korumasıdır. 12 Eylül’ün siyasi ve sosyal sonuçları hala geçerlidir. 12 Eylül, Türkiye’nin siyasi demokratik gelişim dinamiğini engellemiştir.
Bugün 12 Eylül darbesinin ardında ABD’nin olduğu tartışmasız bir gerçektir ve 12 Eylül rejiminin hemen tüm yaptıkları bu gerçeği doğrulamaktadır.
12 EYLÜL ASKERİ DARBESİ ABD EMPERYALİZMİNİN ORTADOĞU ÇIKARLARI DOĞRULTUSUNDA GÜNDEME GELDİ
1980’lere gelinirken, uluslararası arenada ve özellikle de Ortadoğu’daki gelişmeler, ABD’nin bütünüyle kendi egemenliği altında, bağımlı ve “istikrarlı” bir Türkiye talebine dört elle sarılmasının koşullarını oluşturuyordu. Bölgedeki ABD ileri karakolu, Şahlık rejimi devrilmiş ve ABD stratejileri açısından büyük boşluk doğmuştu. ABD emperyalizmi bölgede kendi egemenliğinin sonu olabilecek böyle bir gelişmeyi önlemek için yeni stratejilere başvurdu. “Ilımlı Müslüman ülkeler kuşağı” yaratma doğrultusundaki Pentagon stratejileri yeniden önem kazandı. ABD’nin çıkarları açısından Türkiye de böyle bir kuşağın içinde yer almalıydı. Artık Pentagon için yapılacak olan belliydi: “Türkiye ayağını sağlam basmak”.
12 EYLÜL, EKONOMİK KRİZİN YÜKÜNÜN EMEKÇİ HALKIN ÜZERİNE YIKILMASI İÇİN GÜNDEME GETİRİLDİ; MEVCUT SÖMÜRÜ DÜZENİNİN ONARILMASINI HEDEFLEDİ!
Demirel azınlık hükümeti emperyalizmin dayatmalarına boyun eğerek, IMF direktifleri doğrultusunda 24 Ocak Kararları olarak bilinen “Ekonomik Önlemler Paketini” gündeme getirdi. 24 Ocak Kararları IMF’nin de işaret ettiği şekilde ekonomik bunalımın bütün yükünü halkın omuzlarına yıkarak, sermaye kesimlerine geniş olanaklar sağlamayı öngörüyordu.
12 Eylül askeri darbesinin hemen ardından grev yasaklamaları, sendika ve derneklerin kapatılmaları, toplu sözleşmelerin durdurulması gündeme getirildi. Yıllardır Türkiye burjuvazisinin her fırsatta bir yakınma konusu olarak gündeme getirdiği işçi hakları ve sendikal haklar bir çırpıda ortadan kaldırıldı.
Örgütümüz DİSK ve diğer ilerici işçi sendikaları, mallarına el konularak kapatılırken, yüzlerce sendika önderi de tutuklandı, işkence tezgahlarına yatırıldı. İşçi sendikaları ve halktan yana örgütler zor ve şiddetle dağıtılırken, işveren sendikalarına tam bir serbestlik tanındı. TİSK, MESS ve işveren örgütleri hükümet politikalarını birinci dereceden etkileyen örgütler haline geldiler. İş hayatına ilişkin yasaların düzenlenmesi bütünüyle istedikleri biçimde yapıldı.
12 Eylül rejimi döneminde kurulan YHK eliyle toplusözleşmelerin işçiler aleyhine sonuçlanması ve böylece işçi ücretlerinin kısıtlanması için her tür tedbir alındı, grev yasaklamaları, işten çıkartmalar, işçi önderlerinin iş yerlerinden tasfiye edilmesi birbirini izledi. TİSK Başkanı Halit Narin, bu konudaki hoşnutluğunu şöyle dile getirdi: “Onlarca yıl biz ağladık, onlar güldü; şimdi gülme sırası bizde” Halit Narin’in bu sözleri 12 Eylül’ün esas anlamının tekelleri güldürmek ve işçileri ağlatmak olduğunun itirafıydı.
12 Eylül faşizmi koşullarında, bir askeri yönetimin baskı ve terör uygulamalarıyla desteklenen bu ekonomik önlemler paketinin sonuçları, 12 Eylül’ün sınıf rengini bütünüyle ortaya koymaktadır. Geriye dönüp bakıldığında, 24 Ocak Kararları’yla başlayan süreçte halktan tekellere büyük değerler aktarıldığı daha açık görülmektedir ve bu dönemde zenginler daha zenginleşmiş, fakirler daha fakirleşmiştir. Yani 12 Eylül’de halk kaybetmiş, tekeller kazanmıştır!
12 EYLÜL REJİMİ ÖZGÜR DÜŞÜNCEYİ YOK EDEREK, OTORİTEYE BAĞIMLI BİR TOPLUMSAL YAPI YERLEŞTİRDİ
Üç insanın bile sokakta yanyana yürümesinin yasaklandığı bu dönemde binlerce insan işkenceden geçirildi, yüzlercesi sakat kaldı, sürek avlarında kurşuna dizildi, işkencede öldürüldü, 50 kişi idam edildi, binlerce insan yıllarca cezaevlerinde tutuldu, gazeteler dergiler toplatıldı, yasaklandı, binlerce kitap yakıldı. Sendikalar, dernekler, partiler kapatıldı, mallarına el kondu.
Ülkesinin mutluluğu ve esenliğinden başka birşey istemeyen sendikacılar, yazarlar, aydın ve sanatçılar cezaevlerine dolduruldu, haklarında idam cezaları istendi. Her mahalle karakolu bir işkencehaneye dönüştürüldü, yetmedi, stadyumlar ve okullar kitlesel toplama kampları haline getirildi ve çeşitli yaş gruplarından binlerce insana burada akıl almaz işkenceler yapıldı, 1961 Anayasası ortadan kaldırıldı! 12 Eylül’de 650 bin kişi gözaltına alındı. 210 bin davada 230 bin kişi sıkıyönetim mahkemelerinde yargılandı. 21 bin 764 kişi örgüt üyesi olma suçundan hüküm giydi. 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı. 23 bin 700 derneğin faaliyetine son verildi. 9 bin 962 adet işkence soruşturma ve davası açıldı.
Bu et
kiler siyasal, sosyal, toplumsal veya kültürel anlamda yalnızca bu kuşaktan değil, bütün bir toplumdan pek çok şey götürdü. Bunların sonuçlarını ve devamını günümüzde de yaşamaktayız.
Bütün bu nedenlerle, halkımızın yaşadığı bunca acı, yoksulluk ve sefaletin nedeninin, bugün yaşadığımız ekonomik yıkım ve siyasi bocalamaların, halkımızın sahte kutuplaşmalarla karşı karşıya getirilmelerinin temelinde 12 Eylül hukukunun ve anlayışının yattığını söylemek yanlış olmayacaktır. Halkımızın mutluluğu ve aydınlık geleceği için ülkemize giydirilen bu deli gömleği yırtılıp atılmalıdır. Anayasa’nın darbecileri koruyan 15. Maddesi değiştirilerek başta Kenan Evren olmak üzere bütün 12 Eylülcüler yargılanmalı, seçim ve siyasi partiler kanunu demokratik bir içerikle yeniden düzenlenmeli, sendikaların önündeki bütün engeller kaldırılarak, 12 Eylül hukuku ortadan kaldırılmalı, demokrasiye ulaşmak için önümüzdeki tek ve yegane seçenek budur!
Sonuç olarak, 12 Eylül Darbecileri ülkemizin bugün yaşadığı işsizlik, hukuksuzluk, adaletsizlik ve yolsuzluğun, terör ve şiddetin baş mimarları bunlardır ve bunun için yargılanmalıdırlar!