Image Map

DİSK-AR: Halk için yapılan harcamanın adı: "Karadelik".. Ama, onlar bir koyup beş alıyorlar!

Bir avuç sermaye sahibine gelir aktarma adına, halk, başta eğitim ve sağlık olmak üzere bir çok sosyal hakkından yoksun bırakılmaktadır. Bütçenin bir avuç sermayedara gelir aktaran bir araç olmaktan çıkarılıp sosyal işlevlerini yüklenmesi gereklidir…

 

 

2007 yılı Eylül ayı itibariyle Merkezi Yönetim Borç Stoku toplamı 341,5 Milyar YTL.

Bir başka deyişle, 2007 yılı tahmini milli gelirin %54’ü oranında devlet iş alemine borçlu. Bu toplamın, 258,2 Milyar YTL’sini iç borçlar, 83,2 Milyar YTL’sini de dış borçlar oluşturuyor. Bilindiği gibi, devlet borçlanmasının esas araçları, devlet tahvili ve hazine bonolarıdır. Hazine’nin açıkladığı verilerden 258,2 Milyar YTL değerindeki iç borçların alıcılarına göre nasıl dağıldığını bilmek mümkün. Devlet kağıtlarının büyük oranda özel sektörün elinde olduğu Tablo1’den görülebilir. Yani, iç borç stokunun %73’ü özel sektör, %27’si kamu kurumları tarafından üstlenilmiş. Bir kamu kurumu olarak İşsizlik Sigortası Fonu, iç borç stokunun %11’ini tek başına elinde tutuyor.

                                                                                  

Tablo 1: İç Borçların Alıcılara Göre Dağılımı

2007 EYLÜL

Milyon YTL

Milyon ABD $

(%)

TOPLAM

258.2

213,3

100

KAMU

69.8

57,7

27

ÖZEL

188.4

155,7

73

 

İç borçlanmada taraf olan özel sektörün sınırlı sayıda banka ve firmalardan oluştuğu bilinen bir gerçek. 2007 yılında Hazine tarafından yapılan tahvil ve bono ihraçlarının sadece %15’i resmi kurumlar tarafından satın alınırken geri kalanı bankalar, özel sektör firmaları ve şahıslar tarafından satın alınmıştır. Burada en büyük pay bankalardadır. Bankalar, 2007 yılı içinde ihraç edilen tahvil ve bonoların %80’ini satın almıştır.

 

Madalyonun diğer yüzü

Banka ve firmaların bütçeyle olan ilişkisi, bu nedenle, iki yönlüdür: Bir taraftan gelir sağlayan bir kuruluş olarak vergi yoluyla bütçeye katkıda bulunurken, diğer taraftan, borç veren bir kuruluş olarak bütçeden nemalanırlar. Bilindiği gibi, Türkiye’de hükümetler, borçlanma politikası yoluyla özel sektörü desteklemekte ve bütçeden özel sektöre net sermaye transferinde (kaynak aktarımında) bulunmaktadırlar. Bütçeden özel sektöre yapılan net transferleri gözlemlemenin en iyi yolu, firmaların bütçeye kurumlar vergisi yoluyla yaptığı katkı ile faiz ödemeleri yoluyla bütçeden el koyduklarını karşılaştırmaktır.

 

Türkiye’de sermaye, uzun yıllardan beri, bütçeye bir koyarken; bütçeden faiz ödemeleri yoluyla kat be kat fazlasını almaktadırlar. Yıllara göre banka ve firmaların kurumlar vergisi ödemeleri ile faizden elde ettikleri gelirler farklılıklar göstermektedir. Bir kriz yılı olan 2001 yılında, sermaye kesimi bir koyup 11 geri alırken, 2007 yılında bu oran biraz olsun gerilemiştir. Aşağıdaki grafikte de görüldüğü gibi, 2007 yılında sermayedarların bütçeden aldıkları, bütçeye katkılarının neredeyse 5 katıdır. Kuşkusuz bunun arkasındaki nedenlerden biri, faiz gelirlerinin vergilendirilmemiş olmasıdır. Devlet, 2007 yılında yıllık 390.000 YTL (390 milyar TL) hazine bonosu faiz gelirini vergiden muaf tutmaktadır. Bunun anlamı şudur: 2007 yılında Devlet İç Borçlanma Senetlerinin ortalama %17 kazanç sağladığı düşünülürse, 390.000 YTL faiz kazancının sağlanabilmesi için kaba bir hesapla 2 milyon 300 bin YTL’lik (2 trilyon 300 milyar TL) bir yatırımın yapılması gerekmektedir. Kısacası bu büyüklüğün altında devlet kağıtlarına yapılan tüm yatırımlar vergiden muaf tutulmaktadır.

 

Sonuç olarak, bütçenin bir avuç sermayedara gelir aktaran bir araç olmaktan çıkarılıp sosyal işlevlerini yüklenmesi gereklidir. Bir avuç sermaye sahibine gelir aktarma adına, halk başta eğitim ve sağlık olmak üzere bir çok sosyal hakkından yoksun bırakılmaktadır.

 

ITUC ETUC