SSGSS DEĞİŞİKLİK TASARISI VE EMEK PLATFORMU TALEPLERİ İLE İLGİLİ GÖRÜŞ VE DEĞERLENDİRMELER
5510 SAYILI SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK SİGORTASI KANUNU DEĞİŞİKLİK TASARISI VE EMEK PLATFORMU TALEPLERİ İLE İLGİLİ GÖRÜŞ VE DEĞERLENDİRMELER
Emek Platformu, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasa Tasarısı ile ilgili taleplerini, Yasa Tasarısı’nın Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülmesi tamamlandığında, gerçekleştireceği uyarı eylemlerini de belirterek, 10 Mart 2008 günü kamuoyuna açıkladı.
Emek Platformu’nun işçi konfederasyonlarından oluşan tarafları, 14 Mart 2008 günü ülke genelinde gerçekleşen eylemlerin ardından, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından 17 Mart 2008 günü görüşmeye davet edildi.
Yapılan görüşmede, talepler üzerinde değerlendirmeler yapıldı ve bazı konularda teknik çalışma yapılması gereği ortaya çıktı. Bu çalışmalar sonunda ortaya çıkacak seçeneklerin Emek Platformu’nun diğer bileşenleri ile görüşülmesinin ve daha sonra Bakanlıkla bir araya gelmenin uygun olacağı kararlaştırıldı.
Bu doğrultuda, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun yaptığı ve yazılı olarak ilettiği çalışma sonuçları Emek Platformu’nda değerlendirilerek, Bakanlıkla yapılacak toplantıda görüşülecek temel konular kararlaştırıldı.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile 24 Mart 2008 günü yapılan toplantıda, Emek Platformu’nun talepleri yeniden değerlendirildi.
Kabul edilen ve kabul edilmeyen konularla, kabul edilmeyen konulara ilişkin değerlendirmelerimiz aşağıdaki belirtilmiştir:
1) Emeklilik yaşının kadınlar için pozitif ayrımcılık gözeterek 58, erkekler için 60 yaş olarak sürmesi talebi, kabul edilmemiştir. Emeklilik yaşının 65 olarak kalması konusunda Bakanlık direnmiştir. Buna karşın, 9 bin gün olan prim ödeme gün sayısının, 7200 güne indirilmesi, Bakanlıkla yapılan görüşmede kabul edilmiştir.
Prim gün sayısının düşürülmesi, 65 yaş koşulu kaldırılmadığından somut bir kazanım anlamına gelmemektedir.
2) Bakanlıkla yapılan görüşmede, emekli aylıklarında yeni yasanın yürürlüğe girmesinden sonra ortaya çıkacak hak kayıplarını gidermek amacıyla, bugün çalışmakta olanların, 3600 güne kadar olan çalışma süreleri ile ilgili aylık bağlama oranı yüzde 3 olarak belirlenmiştir.
Yasanın yürürlük süresi 2008 olarak alındığında, 2003 yılında çalışmaya başlayan ve 2008’de beş yılını doldurmuş olan bir işçinin, 2003-2008 yılları arasındaki çalışma süresi için aylık bağlama oranı, şu anda yürürlükte bulunan mevzuat uyarınca yüzde 3,5; 2009’dan başlayarak 3600 günü dolduruncaya kadar geçecek olan beş yıl için yüzde 3; çalışma süresinin geri kalanı için de yüzde 2 olarak hesaplanacaktır. Yani 3600 günlük (10 yıllık) bir çalışma süresinin ne kadarı yeni sistem içinde geçiyorsa, o süre için uygulanacak aylık bağlama oranı yüzde 3 olacaktır.
Bu durum, şu anda önerilen oranın yüzde 2 olması nedeniyle, doğacak olan kaybı ortadan kaldırmaktadır. Ancak, bu uygulamayla, 7 bin 200 gün üzerinden hesaplanan aylık bağlama oranı yüzde 55’den yüzde 53’e düşmektedir.
Yasanın yürürlük süresinden sonra çalışmaya başlayacaklar için aylık bağlama oranı ise, Bakanlığın daha önce belirlediği gibi yüzde 2 olarak uygulanacaktır.
Bu durumda, yeni çalışmaya başlayanlar için aylık bağlama oranı, yüzde 40 oranında kalacaktır.
3) Bakanlıkta ve Sosyal Güvenlik Kurumu’ndaki teknik çalışmalar sırasında yapılan bir değerlendirmeye dayalı öneride, 4447 sayılı Yasa’ya göre kademeli geçiş nedeniyle, prim gün sayısı ve yıl koşulunu tamamlayan sigortalıların emekli aylığı bağlanabilmesi için gerekli 60 yaş koşulunu da tamamladıktan sonra, 65 yaşına dek aylık bağlanmasını bekleme zorunluluğunu kaldıran bir düzenleme yapılacağı belirtilmiştir.
Konuyla ilgili verilen örnekte, 2008 yılında 20 yaşında çalışmaya başlayan bir sigortalının, aralıksız çalıştığı var sayıldığında 2028 yılında 20 yılını tamamlayacağı, ancak 40 yaşında olması nedeniyle, 60 yaşını dolduracağı 2048 yılına dek aylık bağlanmasını beklemesi gerektiği; 2048 yılında ise 5510 sayılı Yasa ile öngörülen 65 yaş koşulu yürürlükte olacağından, bu sigortalının bir beş yıl daha beklemesine gerek olmaksızın, sigortalılığının başlangıcında belirlenmiş olan yaşta emekli aylığı bağlanması ile ilgili bir düzenleme yapılacağı (Geçici 6. maddede) belirtilmiştir.
Emek Platformu, gerçekte yapılması zorunlu olan bu düzenlemeyi olumlu bulmuştur.
Ancak, bu düzenlemenin yapılıp yapılmayacağı konusu, belirsiz bir nitelik kazanmıştır.
Ayrıca, aylık bağlanması için gerekli yaş koşulunun gerçekleşmesinin kimi kez, çalışma süresine denk bekleme süreleri gerektirdiğini anlaşılmaktadır. Bu sürelerle ilgili hiçbir düzenleme söz konusu değildir. Bugün prim gün sayısının düşmesi nedeniyle, sigortalıların kayıt dışı çalışmaya zorlanacağı iddiası, asıl bu süre için geçerlidir. İnsanlar, çalıştıkları süre kadar, nasıl gelir elde edeceklerine bakılmaksızın emekli aylığı beklemeye mahkum edilmektedir. Emeği ve çalışmayı değersizleştiren ve çalışanları yoksulluğa mahkum eden bu “yaşam biçimini” kabul etme olanağı yoktur.
4) Bakanlıkla yapılan görüşmede, fiili hizmet zammı ile ilgili düzenlemede bir değişiklik yapılmasının söz konusu olamayacağı belirtilmiştir. Sürmekte olan uygulamaya son verildiği ve “bilimsel” yöntemle yeni bir düzenleme yapıldığı açıklanmıştır. Bugüne dek kapsamda olanlar arasında, istisnai nitelikte olanlar varsa, durumlarının ayrıca gözden geçirilebileceği belirtilmiştir.
Halen fiili hizmet zammı kapsamında olan mesleklere, 5510 sayılı Yasa’da da yer verilmiş ve bu düzenleme, Anayasa Mahkemesi tarafından eleştirilmemiştir.
Bakanlık, bu maddeyle ilgili olarak Anayasa Mahkemesi kararına rağmen, “bilimsellik niteliği” tartışmalı bir düzenleme yapmıştır. Bakanlık, 4857 sayılı Yasa’ya göre çıkarılan yönetmeliklerden yola çıkarak bu maddeyi yeniden düzenlediğini belirtmiştir. Ancak, fiili hizmet zammı uygulanacak meslekleri sadece 4857 sayılı Yasa kapsamında çalışanlar açısından belirlemek y
eterli değildir. Tarım işlerinde çalışanlar, Deniz İş Yasası ve Basın İş Yasası kapsamında çalışanlarla, Hava İş Yasası olmadığından özel bir yasaya tabi olmaksızın havacılık işlerinde çalışanlar kapsam dışında kalmıştır. Bugüne dek, fiili hizmet zammı kapsamında olan kimi çalışanların kazanılmış hakları geri alınmıştır. Kazanılmış hakları koruyarak, yeni mesleklerin ayrıca kapsama alınması olanaklıdır.
5) Bakanlık tarafından yapılan yazılı değerlendirmede, halen uygulanmakta olan mevzuata uygun bir düzenleme yapılacağı ve ölüm aylığı hak etmek için gerekli olan çalışma süresinin 5 yıl, prim ödeme gün sayısının da 900 gün olarak düzenleneceği, kabul edilmiştir.
6) Malullük aylığı bağlanması konusu ile ilgili aynı talep, Plan ve Bütçe Komisyonu’nda yapılan düzenlemeyle karşılandığından, yeni bir düzenlemeye gerek olmadığı anlaşılmıştır.
7) Bakanlıkla yapılan görüşmede, emekli aylıkları ve bağlanacak diğer aylıkların hesaplanması sırasında kazançların güncellenmesinde kullanılacak “güncelleme katsayısı”na, refah payının (gelişme hızının) yüzde 30 yerine yüzde 100 olarak yansıtılması gerektiğine ilişkin talep, kabul edilemez ve reformun gerekçelerini ortadan kaldıracak nitelikte olduğu ileri sürülerek reddedilmiştir.
Bu hesaplamada ulusal gelir artışının neden yüzde 30’unun alındığı sorusunun yanıtı, sosyal devlet ve gelirin adil dağılımını gerçekleştirmeyi amaçlayan bir anlayışı yansıtmaktan uzaktır.
Bu durum, Anayasa Mahkemesi’nin, aylıkların güncellenmesinde refah payının (gelişme hızının) gözetilmesi gerektiğine ilişkin iptal gerekçesine açıkça aykırıdır.
Bu uygulama, gelir dağılımının emekten yana bozulduğu ve sermayeden yana bir gelir dağılımı politikasının sürekliliği anlamına gelmektedir. Refah payının (gelişme hızının) 100 yansıtılmadığı her durumda, emekli aylıklarında mutlak bir azalma söz konusu olacaktır. Zaman içinde bu durum emeklilerin artan refahtan dışlanması ve yoksulluklarının derinleşmesi anlamına gelecektir. Refah artışının tümünün çalışanlara ve üretenlere yansıtılmaması, ulusal gelirin sermayeye aktarılması demektir.
Güncelleme katsayısının bir başka değişkeninin de TÜFE artış oranı olması, bu hesaplama yöntemini tartışılır kılmaktadır. Yıllardır gerçekleşen TÜFE artış oranları ile en az üç kat artan reel faiz oranlarının karşılaştırılması, bu konuyu netleştiren en somut göstergedir. TÜFE’nin belirlenme yöntemi ise bu parametreyi tümüyle tartışmalı kılmaktadır.
Güncelleme katsayısı için belirlenen bu yöntem, adil olmayan bir uygulama olduğu gibi, sosyal güvenliğin asgari yaşam standardını sağlamadaki işlevini de görmemek anlamına gelir. Kaldı ki, ulusal gelir artışı, bu yasa kapsamındaki tüm kesimlerin yarattığı bir değerdir. Dolayısıyla, bağımsız çalışanların, işçilerin, memurların, ev kadınlarının ve tüm yurttaşların ulusal gelir artışına yaptığı katkı, emekli aylıklarının hesaplanmasına yansıtılmalıdır.
8) Bakanlık tarafından yapılan yazılı değerlendirmede, iş kazası ve meslek hastalıkları sonucu sakat kalanlara ödenecek gelirin aylık tutarına uygulanması talep edilen alt sınır kabul edilmemiştir.
Bakanlık yaptığı değerlendirmede, iş kazası ve meslek hastalığı sonucu tam işgöremez duruma düşen sigortalıdan bakıma muhtaç olanlar için, prime esas kazancın alt sınırının en az yüzde 85’i oranında gelir bağlanmasını öngörmüştür. İş kazası ve meslek hastalığı sonucu ölen sigortalının hak sahibi bir kişi ise, sigortalı için hesaplanan gelirin yüzde 80’i; hak sahibi iki kişi ise yüzde 90’ı alt sınır olarak belirlenmiştir.
Bu durumda Bakanlıkça yapılan öneri, Emek Platformunun iş kazası ve meslek hastalığı sonucu sakat kalanlara ödenecek gelirin aylık tutarına uygulanmasını talep ettiği alt sınırı karşılamamaktadır.
9) Bakanlık tarafından yapılan yazılı değerlendirmede, aylıkların alt sınırı olarak, önerilen oran da kabul edilmemiştir.
5510 sayılı Yasa’da yer verilmeyen ve Değişiklik Tasarısı ile 55. maddeye eklenen fıkra ile, sigortalıya bağlanacak aylıklar ile hak sahiplerinin aylıklarının hesabına esas tutarın, aylık kazancın yüzde 35’inden az olamayacağı düzenlenmiştir. 506 sayılı Yasa’da var olan ve kaldırıldığı için, özellikle mevsimlik, geçici süreli ve yarı zamanlı çalışanların daha az aylık almakla karşı karşıya kalabileceği anlamına gelen bu durum, bu yeni düzenlemeyle ortadan kalkmamaktadır.
Bağlanacak aylık ve gelirlerin alt sınırının sigortalının ve geçindirmekle zorunlu olduğu aile fertlerinin asgari ölçülerde geçimlerini sağlayacak yeterlikte olması gereklidir.
Tasarı ile getirilmek istenen alt sınır bugün için 203 YTL’dir. Öngörülen alt sınır aylığı sigortalının kendi geçimini sağlayacak yeterlikte bile değildir. Alt sınır aylığının Sosyal Sigortalar Kanununda olduğu gibi, ya da sigortalının geçindirmekle yükümlü olduğu aile fertlerinin sayısı dikkate alınarak belirlenmesi gereklidir.
Emek Platformunun bu doğrultuda düzenleme yapılması gerektiğine ilişkin talebi üzerine Bakanlık yaptığı yazılı değerlendirmede bu konuda yapacağı düzenleme ile ; malullük, yaşlılık ve ölüm aylıkları için, sigortalının bekar olması halinde prime esas kazancın alt sınırının yüzde 35’i oranında; sigortalının bakmakla yükümlü olduğu eşi ve çocuğu varsa, yüzde 40’ı oranında, aylık alt sınırı uygulanmasını öngörmüştür.
Bu düzenleme, aylıklara uygulanacak alt sınır için Emek Platformu tarafından önerilen oranı karşılamamaktadır.
10) Bakanlık tarafından yapılan yazılı değerlendirmede, ölen eşten hak edilen ölüm aylığı (dul aylığı) ile ilgili yüzde 50 oranının, halen uygulandığı gibi yüzde 75 olarak korunması talebi kabul edilmemiştir.
Değişiklik Tasarısında, 5510 sayılı Yasa’nın 34. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi değiştirilerek çocuksuz, çalışan ya da gelir alan dul eşin ölüm aylığı oranı yüzde 50’ye indirilmiştir. Sosyal Sigortalar Kanunu’nda bu oran yüzde 75 olarak düzenlenmiştir. Ülkemizin sosyal ve ekonomik koşulları dikkate alınarak çalışan eşin desteğinden yoksun kalmış dul eşe bağlanacak aylık oranının Sosyal
Sigortalar Kanunu’nda ön görüldüğü şekilde, yüzde 75 olarak düzeltilmesi gereklidir.
11) Emekli aylıklarının yükseltilmesinde, enflasyon oranı ile birlikte, önceki yıl gerçekleşen refah payının da dikkate alınması gerektiği konusundaki talep kabul edilmemiştir.
Aylık ve gelirlerin yükseltilmesinde emekli, dul ve yetimlere refahtan pay verilerek, önceki yılda gerçekleşen gelişme hızının (refah payının) da dikkate alınması gerekmektedir.
12) Bakanlık tarafından yapılan yazılı değerlendirmede, üzerinde uzlaşılan, emzirme yardımının, asgari ücretle bağlantılı olarak yasada belirlenmesi yerine Kurum tarafından belirlenen miktar ve sürelerin bakanlıkça onaylanması yöntemi kabul edilmiştir.
13) Cenaze yardımları için de emzirme yardımı ile ilgili yöntem benimsenmiştir.
14) Evlenme yardımının kız çocukları için 24 ay olarak ödenmesi kabul edilmiştir.
15) Bakanlık tarafından yapılan yazılı değerlendirmede kabul edilmeyen, sağlık yardımlarının miktar ve süresinin belirlenmesi (Temel Teminat Paketi) ile ilgili kurula, meslek kuruluşlarının alınması istemi; Bakanlıkta yapılan görüşmede kabul edilmiştir.
16) Bakanlıkla yapılan görüşmede, diş protezlerinin bedelinin Kurum tarafından karşılanması koşulu, yaş sınırı olmaksızın tüm sigortalılar için yüzde 10-20 arasındaki bir katılım payı ödenmesine bağlanmıştır.
17) Bakanlıkla yapılan görüşmede, Emek Platformunun istisna tedaviler için ödenecek fark ücret konusundaki talebi ile özel hastanelere ödenecek fark konusu, meslek kuruluşlarının, “Sağlık Yardımlarının Miktar ve Süresinin Belirlenmesi Kurulu” ve “Sağlık Hizmetlerinin Fiyatlandırılması Komisyonu”nda temsil edilerek, karar alma süreçlerinde yer alması gerektiği konusunun kabul edilmesi ile birlikte değerlendirilmiştir.
18) Ayaktan tedavilerle, ilaç, ortez, protez ve diğer araç gereçlerle ilgili katılım payı, Emek Platformunun kararlılıkla talep ettiği bir konu olarak görüşülmüş; ancak, Bakanlıkla yapılan görüşmede yasadaki düzenlemenin aynı biçimde korunacağı, hayati önem taşıyanların dışında kalan ilaç, ortez, protez ve diğer araç gereçlerden yüzde 10-20 arasında değişen oranlarda katılım alınmasına devam edileceği ve uygulamanın da Kurumca sürdürüldüğü gibi kalacağı belirtilmiştir.
Görüşmelerde, bu talebi karşılamaya dönük bir gelişme sağlanamamıştır.
19) Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edilen önergeyle iş akdi sona erenlerin sağlık hizmetlerinden 10 gün süreyle yararlanacaklarına ilişkin düzenlemeye karşı, Emek Platformunun 6 ay süreyle yararlanma talebi, Bakanlıkla yapılan görüşmede, 3 ay olarak kabul edilmiştir.
20) Yoksulluk kriteri olarak belirlenen, asgari ücretin üçte biri ile ilgili alt sınırın ülke koşulları açısından gerçekçi olmadığına ilişkin talebin, bu miktarın asgari ücretin brüt tutarına yükseltilmesi ve asgari ücretin artan oranları için kademeli bir GGS prim ödeme yükümlülüğü tanımlanması nedeniyle kabul edilemeyeceği, Bakanlıkla yapılan görüşmede belirtilmiştir.