Image Map

DİSK Yönetim Kurulu ve DİSK Başkanlar Kurulu SENDİKAL HAK VE ÖZGÜRLÜKLER NÖBETİNDE

29 Aralık 2009 tarihinde toplanan DİSK Yönetim Kurulu son günlerde artan sendikal hak ve özgürlükler ihlallerini, sendikacıların tutuklanmasını, işçi ve emekçilere yoğunlaşan saldırıları değerlendirerek 30 Aralık 2009 Çarşamba gününden başlamak üzere DİSK’in kuruluş tarihi olan 13 Şubat 2010’a kadar her Çarşamba saat: 12:00-13:00 arasında Taksim Gezi Parkı’nda oturma eylemi yapmayı kararlaştırdı.

 

DİSK Genel Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyeleri, DİSK Başkanlar Kurulu ve Sendikaların Yönetim Kurulu Üyeleri ve İşyeri Temsilcileri’nin katıldığı ilk eylem 30 Aralık 2009 Çarşamba günü Saat: 12:00’de Taksim Gezi Parkı’nda Genel Başkanımız Süleyman Çelebi’nin basın toplantısıyla başlatıldı.

 

KESK Genel Başkanı Sami Evren, TTB Genel Başkanı Gençay Gürsoy’un yanısıra çeşitli kitle örgütü temsilcileri de eyleme destek verdiler.

DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi’nin, “SENDİKAL HAK VE ÖZGÜRLÜKLER NÖBETİ”nde şu açıklamayı yaptı:

·         Her Çarşamba saat: 12:00-13:00 arası Taksim Gezi Parkı’nda oturma eylemindeyiz.

·         DİSK Üyesi Nakliyat-İş Sendikası Genel Başkanı ve yöneticileri serbest bırakılsın!

·         SENDİKAL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİMİZİN TAKİPCİSİYİZ!

 

İşverenlerin eski ihbarı üzerine, “Ekonomik çıkar amaçlı suç örgütü kurdukları ve iş hürriyetini engelledikleri” gerekçesiyle üç gün gözaltında tutulan 14 kişiden,  DİSK Örgütlenme Dairesi Başkanı ve Nakliyat İş Sendikası Genel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu, Genel Merkez Sekreteri Aziz Cengiz, Örgütlenme Daire Başkanı Abuzer Aslan, Eğitim Daire Başkanı Abdullah Menek, İstanbul Şube Başkanı Nurettin Gümüş, Şube Sekreteri Hacı Altaş, Gebze Şube Başkanı Erdal Kopal ve sendika üyelerinden Erkan Erçel, Cihangir Ceylan, Doğan Ulutaş çıkarıldıkları savcılıkça tutuklandılar, diğerleri serbest bırakıldı.

 

Emekçilerin sendikal hakları, hukuktan yoksun, “keyfi” ve “gizlilik kararı”na sığınılarak açıkça ihlal edilmektedir; ifade dosyalarına erişmemiz engellenerek savunma hakkımız da elimizden alınmaktadır.

 

Gözaltılar ve tutuklamalar, geçen birkaç yıl boyunca birçoğu toplu anlaşmaya varıldıktan sonra geri çekilen bir takım işveren şikâyetlerine dayanmaktadır. Bu şikayet ve gerçek dışı suçlamalarla suçlanan sendikal mücadele sıkça rastlanan bir durumdur.

 

İşverenlerin şikayetleriyle yapılan bu gözaltı ve tutuklamalar hukuksuzdur, sendika ve işçilerin anayasal, yasal hak ve özgürlüklerini keyfi biçimde engellediği için de SUÇTUR!

Daha önce de benzer şekilde ve gerekçelerle gözaltına alınan sendikacıların hepsi ilk duruşmalarda serbest bırakılmışlardır.

 

DİSK’in üyesi olduğu ITUC Genel Sekreteri Guy Ryder, Başbakan R. Tayyip Erdoğan’a 9 Aralık tarihinde gönderdiği mektupta “Türkiye’nin, emek örgütlerinin meşru faaliyetlerini yönetici ve üyelerine yönelik her türlü şiddetten, misillemeden ya da tehditlerden uzak bir ortamda yürütebilmelerini garanti eden, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) R16;Sendikalılaşma Özgürlüğü ve Örgütleme Hakkı’nı düzenleyen 87 Sayılı Sözleşmesi, Uluslararası İnsan hakları Bildirgesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de dâhil olmak üzere, uluslararası anlaşmalarla sınırlandırıldığını” söylemiştir.

 

Ayrıca ITUC, Türkiye’deki sendikal hak ihlallerinin Hükümetin AB üyelik hedefiyle ters düştüğünü açıkça ifade etmiştir.

 

Sendikalar anayasal güvenceyle çalışan, yasal ve açık örgütlerdir. Mahkemelerin “gizlilik kararıyla” arama yaptırması, işverenler lehine, işçilere ve sendikalara ALENEN BASKI YAPILMASI anlamına gelmektedir.

 

DİSK Yönetim Kurulu Üyesi ve Nakliyat-İş Sendikası Genel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu başta olmak üzere, bir yönetici hariç tüm profesyonel seçilmiş yöneticiler tutuklanarak sendikal çalışma felç edilmiştir. Bu kabul edilemez.

 

Emekçilere yapılan saldırılar, tek tek sendikal örgütleri “hizaya getirmek” için değil, bütün işçi sınıfına topyekün olarak yapılmaktadır. Şimdiye kadar “havuç ve sopa” politikası uygulayan hükümetin son uygulamalarına bakıldığında havuçu bir yana bırakıp sopayı eline aldığı anlaşılmaktadır:

 

·         İşkollarının değişmesi ve özlük haklarıyla ilgili haklı taleplerle eyleme başlayan TEKEL işçilerine acımasızca saldırılarak genel başkanlarının ve yöneticilerinin gözaltına alınması

·         En temel demokratik haklarını kullanarak Boğaziçi Köprüsü’nde kamuoyuna açıklama yapmak isteyen Türkiye Belediyeciler ve Genel Hizmetler İşçileri Sendikası yöneticileri ve üyelerinin gözaltına alınmaları

·         Sinter’de metal işçilerinin, Kızılay ve Okmeydanı Hastanesi’nde sağlık çalışanlarının örgütlenme haklarını kullanmak istedikleri için gözlerinin yaşına bakmadan işten atılmaları

·         Kent-AŞ’de, hiçbir sosyal hakları verilmeden yüzlerce çalışanın kapı dışına bırakılmaları

·         Hükümet marifetleriyle açılan davalarla Emekli-Sen’in kapatılması, Genç-Sen ve Çiftçi-Sen’e kapatma davalarının açılarak, örgütlü toplum istenmemesi

·         Emekçilerin ekonomik ve demokratik mücadelesinin yasal ve anayasal güvenceyle kurulan örgütlerinden Nakliyat-İş sendikamıza ve KESK’e yönelik yasadışı operasyonlar düzenlenmesi…

 

Siyasi iktidarın gerçek niyetini sergilemekte ve çalışanlara yönelik saldırılarının tüm boyutlarını göstermektedir.

 

GEÇ GELEN ADALET ADALET DEĞİLDİR!

İki ayda bitmesi gereken “Haksız işten çıkarma davaları” birkaç yılda zor bitmektedir. SİNTER METAL işçileri bir yıldır mahkeme kapılarında hak arayışlarını sürdürmektedirler.

 

Diğer taraftan da, yargı karar versi bile bu kararlar uygulanmamaktadır ve işçilere gözünü kırpmadan davalar açan hükümet bu işverenlere cezai müeyyid
eyi bırakın hiçbir yaptırım uygulamamaktadır. Yargıtay kararıyla iş hakları iade edilen KIZILAY’da çalışan sağlık emekçileri hala işlerine dönememişlerdir.

 

Bunun dışında,

·         Kriz karşısında emeğin haklarının korunması yerine krizin faturasının çalışanlara kesilmek istenmesi

·         Özelleştirmeler yoluyla halkımızın birikimlerinin sermayeye peşkeş çekilerek, çalışanlarının temel haklarının yok edilmesi

·         İşsizlik ve istihdam sorununda kayda değer önlemler alınmaması, hatta işsizliği ve kayıt dışı çalışmayı artıran politikalar uygulanması

·         Emekçilerin yılları bulan alınteriyle hak ettikleri kıdem tazminatlarının gaspedilmeye çalışılması

·         Katkı payları veya “dönüşüm projeleri”yle eğitim ve sağlık haklarının gaspedilmesin

·         İşsizlik Sigortası Fonu’nun asıl amacına uygun kullanılmayarak gerçek sahibi olan çalışanlara kara günlerinde aktarmak yerine sermayeye aktarılmak istenmesi

·         Çalışanlara mezarda emekliliği reva gören, sosyal devletin bütün kazanımlarını yok sayan SSGSS yasasının çıkarılması

·         İşçilerin kiralanmasını hedefleyerek, sendikal ve diğer sosyal haklarını ortadan kaldıran “Özel İstihdam Büroları”nın Cumhurbaşkanı’nın da itirazlarına rağmen yeniden gündeme getirilmesi

·         2821-2822 sayılı yasaların değişmemesi

·         Gece yarısı çıkarılan yasalarla sendikaların mali denetim adı altında denetim ve cezalarla iyice kıskaç altına alınmak istenmesi…

 

Hem siyasi iktidarın emek düşmanı yüzünü göstermekte, hem de sendikal hak ve özgürlükler konusunda işçi sınıfının sorunlarının ORTAK OLDUĞUNU apaçık ortaya koymaktadır.

 

Saldırının diğer boyutu da çalışanların açlık sınırının altında yaşamaya zorlanmasıdır. Biliyorsunuz 2010 yılı asgari ücretleri açıklandı. Asgari ücret 2010 yılında yüzde 5.2 artırılmıştır. Bu da ayda 2 simit etmektedir. Temel tüketim maddelerine yüzde 30’a varan zamlar yapılmışken asgari ücrete iki simit zam yapılması hangi vicdana, hangi sosyal politikaya, hangi insani değerlere sığmaktadır?

 

Bu saldırılar, toplumda siyasi iktidara gerçek gündemle muhalefet eden ve hükümet politikalarının gerçek yüzünü ortaya çıkaran emek hareketinin bir bütün olarak susturularak, örgütsüz bir toplum yaratılması için yapılmaktadır.

 

Emek örgütleri olarak işçi sınıfına verilmiş sözümüz ve sorumluluğumuz var. Bugün tarihsel öneme sahip olan emek hareketinin birleşik mücadelesini örgütlememek, bu sorumluluktan kaçmaktır.

 

TEKEL işçilerine destek eyleminde, ülkemizin bütün demokrasi güçlerini, emekçilerini, emek dostlarını, aydınlarını, gençlerini, kadınlarını, işçilerini ve işsizlerini, halka hayatı dar eden siyasi iktidara karşı TEK VÜCUT, TEK YÜREK, TEK YUMRUK olmaya çağırmıştık. Ve geçen hafta Cuma günü yapılan işe bir saat geç gitme eyleminde bu çağrıya önemli oranda uyulduğunu, tek vücut olunduğunu gördük.

 

Şimdi sendikal hak ve özgürlüklerimizin ihlali konusunda da, örgütlenme ve ifade özgürlüğümüzün korunmasında da tek vücut olabilmeliyiz.

 

DİSK Örgütlenme Daire Başkanımız ve Nakliyat-İş yöneticilerimiz sendikal haklarını kullandıkları için haftalardır tutuklu bulunmaktadırlar.

 

Bilindiği gibi “tutukluluk hali” kaçma ve delil karartma halleri için alınan bir önlemdir. Sendika yöneticilerimiz ve üyelerimiz kimlikleri, kişilikleri ve ikamet yerleri bilinen, toplumun tanıdığı insanlardır.

 

Bu nedenle tutukluluk hallerinin devam etmesi haksızlıktır, toplusözleşme görüşmelerine katılmalarının engellenmesinden başka bir anlama gelmemektedir.

 

Sendikaları keyfi biçimde baskı altına alan bu uygulamaları kınıyor, şiddetle protesto ediyoruz!

 

Tutuklanan yönetici ve üyelerimizin derhal serbest bırakılarak, mağduriyetlerine son verilmesini, hukuksuzluğun bir an önce giderilmesini istiyoruz.

 

Bunun için biz, her Çarşamba saat: 12:00-13:00 arasında Taksim Gezi Parkı’nda oturma eyleminde olacağız. Ülkemizin bütün demokrasi güçlerini, emekçilerini, emek dostlarını, aydınlarını, gençlerini, kadınlarını, işçilerini ve işsizlerini, halka hayatı dar eden, hak ve özgürlüklerimizi talan eden siyasi iktidara karşı TEK VÜCUT, TEK YÜREK, TEK YUMRUK olmaya çağırıyoruz!

ITUC ETUC