EŞİTLİKÇİ, DEMOKRATİK VE SOSYAL YENİ BİR ANAYASA İSTİYORUZ!
EŞİTLİKÇİ, DEMOKRATİK VE SOSYAL YENİ BİR ANAYASA İSTİYORUZ!
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve AKP Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ bugün (25 Mart 2010 Perşembe) saat 11:15’te DİSK Genel Merkezi’ni ziyaret ederek Genel Başkanımız Süleyman Çelebi ve DİSK Yönetim Kurulu’yla yeni anayasa hazırlıkları üzerine görüşme yaptılar.
DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, Hükümetin “Yeni Anayasa Taslağı” ve taslağın sunulması üzerine DİSK’in görüşlerini ve DİSK’in hazırladığı “Özgürlükçü, Eşitlikçi, Demokratik ve Sosyal Yeni Bir Anayasa Için Temel Ilkeler” kitabını kapsayan dosyayı Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’e iletti.
“Hükümetin Anayasa Değişiklik Paketi hakkında DİSK’in değerlendirmeleri” başlıklı yazı şöyle:
Sayın Cemil ÇİÇEK,
Devlet Bakanı, Başbakan Yardımcısı
ANKARA
KONU : Hükümetin Anayasa Değişiklik Paketi hakkında DİSK’in değerlendirmeleri
Hükümetiniz tarafından hazırlanan ve kamuoyuna sunulmuş olan, Konfederasyonumuzu ziyaretinizde tarafımıza da verdiğiniz, “Anayasa Değişiklik Paketi” hakkındaki görüş ve değerlendirmelerimizi şahsınız nezdinde Hükümetinize sunuyoruz.
I- HEDEF YENİ ANAYASA OLMALIDIR
Yeni bir anayasa, Türkiye toplumunun ihtiyacı ve beklentisidir. Fakat, bu gereksinim ne denli güncel ise, temsilî yetkiyi kullanan vekillerin iradesi, yeni anayasa arayışından o ölçüde uzak.
Kuşkusuz, olağan dönemde anayasayı yenileme, zor bir süreç. Bunun yol ve yöntemini belirleme gereği vardır. Ancak, bunu ciddi olarak tartışabilmek için, yenileme konusunda samimi bir “siyasal irade” ortaya çıkmalıdır. Ne var ki, böyle bir irade, henüz görünürde yok.
Oysa, Türkiye’de, sendikalar, sivil toplum örgütleri ve demokratik kitle kuruluşları son yirmi yılda bu konuda önemli çalışmalar yaptılar. Bu amaçla, en yeni ve kapsamlı çalışma DİSK adına, geniş bir uzmanlar kurulu tarafından hazırlanan ” Özgürlükçü-Eşitlikçi Demokratik ve Sosyal Yeni Bir Anayasa İçin Temel İlkeler” Raporudur (Haziran 2009, 108 sayfa). Bu vesileyle bu raporu bir kez daha bilgilerinize sunuyoruz.
Bu çerçevede DİSK olarak, Anayasa’nın tümden yenilenmesi görüşünü muhafaza ediyoruz.
Bu konuda, hazırlanacak yeni anayasanın içeriği kadar, hazırlama yol ve yöntemi de önem taşımaktadır.
Bu bakımdan, öncelikle, yeni anayasa arayışı yolunda sağlanan birikimin biraraya getirilmesi ve bunların ortak bir çaba ile yeni bir eşiğe taşınması gerekir.
Siyasal aktörlerin görevi, çalışmaları bu yöne kanalize etme konusunda kolaylaştırıcı bir iradeyi ortaya koyabilmeleridir.
Sözkonusu çalışmalar, yeni Anayasa için oluşturulacak bir “Kurucu Meclis” için bir ön uzlaşma zemini oluşturacaktır.
Bu süreçte TBMM devre dışı kalmayacak, halkoyu ile seçilen Kurucu Meclis tarafından hazırlanacak Anayasa, yeniden halkoyuna sunulmadan önce TBMM’nin teyidine sunulacak.
Böyle bir yolun açılması için, Hükümetten ve çoğunluk partisi AKP’den dileğimiz, yeni TBMM’nin elden geldiğince geniş bir temsili özelliğe sahip olabilmesi için %10 seçim barajını kaldırması veya en azından % 5’e indirmesidir.
Bu süreç ve hazırlık yöntemi ile ilgili aşamalar, Temel İlkeler Raporunda ayrıntılı bir biçimde yer almaktadır.
II.- DEĞİŞİKLİKTE İÇ TUTARLILIK SORUNU
Türkiye toplumu, yıllardır yeni anayasa arayışı içerisine girmişken, kısmi bir anayasa değişikliği, böyle bir umudu zedeleyebilir. Kaldı ki, Anayasa’nın bugünkü içeriğine bile aykırı düşen birçok yasa yürürlüktedir ve bunlara öncelik verilmesi, daha işlevsel ve amaçsal olabilir.
Buna karşılık, bir değişiklik önerisi karşısında bulunduğumuza göre; Hükümetin, Anayasa bütününü kapsayan genel bir gözden geçirme özelliğinden uzak olan kısmî değişiklik girişimi, nasıl değerlendirilmeli?
1) Yöntem açısından, anayasa değişiklik sürecine yabancı bir tablo karşısında bulunuyoruz. Çünkü Hükümetin yaptığı, adeta neyin yapılmaması gerektiğini sergilemek olmuştur. Bugün, öneri paketi konusunda bizimle bilgi paylaşımı nezaketini gösteren heyetiniz, keşke bizden, paketi hazırlamadan önce önerilerimizi talep etseydi, şimdiki görüşmemiz daha anlamlı olurdu.
2) İçerik konusuna gelince; kısmi Anayasa değişikliğinin geniş bir yelpazeye yayıldığını görüyoruz. Eşitlik ilkesinden çocuk haklarına, parti kapatmadan, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile Anayasa Mahkemesi’nin yeniden yapılandırılmasına kadar, birbiriyle ilişkili ve ilişkisiz birçok madde ve konu.
Bir anayasa maddesi neden değiştirilir? Maddenin norm alanına ilişkin bir sorunu çözmek için. Bu amaçla bir kural konabilir, kurumsal düzenleme yapılabilir veya bir fren ve denge mekanizması öngörülebilir…
Bu bağlamda şu soru akla geliyor: değiştirilmesi öngörülen her maddenin belli bir sorunu çözmeyi hedeflediği varsayımında, acaba bunların dışında kalan maddelerde hiçbir sorun yok mu? Mesela, sendikal hak ve özgürlükler, sosyal devlet ilkesi ile çelişen kısıtlamalar, yasama dokunulmazlığı vb.
Bilindiği gibi, 1982 Anayasası’nda bugüne kadar yapılan değişikliklerin büyük bir kısmı, hak ve özgürlüklere ilişkin. Bu nedenle, yeni değişiklikte, kurumsal düzenlemeler çerçevesinde yürütme-yasama ve yargı erklerine ilişkin maddelerin gözden geçirilm
esi gereği açıktı. Her üçü arasında fren ve denge mekanizmaları, öncelikli konulardı.
Bu açıdan; Hükümetin değişiklik paketi, yargıya ilişkin düzenlemeleri, yürütme ve yasamaya ilişkin düzenlemelerle dengeleme yerine, bunların yargı üzerinde güdümüne odaklanmış bulunmaktadır. Özellikle, Cumhurbaşkanı’nın konumu bakımından, değişiklik önerisi, 1982 Anayasası metninden bile geride bir konumdadır.
Kısmi değişiklik paketi, Anayasa’nın üç ayrı alanına yayılmaktadır: haklar ve özgürlükler; devlet kurumları; toplum ile siyasal iktidar arasında köprü görevi gören siyasal partiler. Söz konusu üç ayrı alandan birer örnek, yapılması öngörülen değişiklik hakkında yeterli fikir verebilir:
1.- Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile Anayasa Mahkemesi’nin yeniden yapılandırılmasında, Cumhurbaşkanı’na tanına yetkiler, 2007 Anayasa değişikliğinin uzantısı görünümünde. Buradaki kısır döngü ve çelişkili durum şu: Cumhurbaşkanı’nı TBMM yerine halkın seçmesini öngören Anayasa değişikliği o kadar sorunlu ki, uygulamaya ne zaman ve nasıl geçirileceği bile belirsiz.
Yeni bir değişiklikte, öncekini kaldıraç olarak kullanmak, yeni sorunlar zincirini de kaçınılmaz olarak beraberinde getirecektir. Bu ise, anayasal değişiklik amacını tersine çevirebilir: mevcut sorunu çözme yerine, derinleştirme veya yeni çatışmalara yol açma riski.
2.-Haklar için öngörülenler de sorunlu ve çelişkili. Bir örnek: sosyal haklar konusu, kamu görevlilerinin göstermelik toplu sözleşme hakkı ile sınırlı tutulmuş. Oysa, 1982 Anayasasında en az iyileştirilen haklar kategorisi, sosyal haklar. Bu olgu karşısında, tanındığı iddia edilen hak, göstermelik kalıyor. Kaldı ki bu hak, aslında (Demir/Baykara kararı ile) İnsan hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM) tarafından tescil edilmişti. Bu durum karşısında Hükümet’e düşen, İHAM kararı doğrultusunda uygulamaya dönük önlemler almaktı. Bu yapılmadı, ama sözkonusu hak, soyut biçimde de olsa anayasa değişiklik paketine kondu. Öte yandan, toplu sözleşme hakkını anlamlı kılan grev hakkı neden tanınmadı? 54. Maddedeki grev engelleri ve yasakları niye kaldırılmamakta ?
3.- Siyasal partilere ilişkin düzenlemede ise, kapatma nedenlerine dokunulmuyor. Fakat sürece, parlamentoda grubu bulunan partiler dâhil ediliyor. Bu da sözde demokrasi adına yapılıyor; oysa, partileri kapatmak kadar, % 10 eşiğini aşamayan partileri TBMM dışında tutmak da, anti-demokratik; üstelik keyfi. Zira, parti kapatma süreci, yargısal faaliyet cereyan ediyor; ama, barajla küçük partiler, daha baştan cezalandırılıyor.
Sorunlu örnekler çoğaltılabilir: anayasal bütünlük, erkler ayrılığı, devletiçi organların uyumlu birlikteliği ve İnsan haklarının bütüncül değerlendirilmesi gereği bakımlarından.
Açık olan şu: böyle bütünsel bir bakış açısı yerine, el yordamı yöntemi ile, Hükümet ve TBMM’de sahip olduğu çoğunluk için rahatsızlık yaratan kurumlar hedef alınmış…
Böyle bir yaklaşım tarzı ile girişilen değişiklikler, -üstelik bir referandum zorlamasıyla- anayasalaşırsa, sorun çözmekten çok, yeni sorun ve çatışmaların kaynağı haline gelebilir; üç bakımdan:
1.- Yeniden düzenlenen kurumların işleyişi ve bunların yasama ve yürütmeyle ilişkileri;
2.- Yeni anayasa beklentisini umut olmaktan çıkarma olasılığı,
3.- Yasal düzenleme gereğini ikinci plana itmesi.
III.- YASA YOLUYLA DEMOKRATİKLEŞME
Bu nedenle, yapılması gereken, bu “Anayasa değişikliği paketi”ni geri çekmek; bunun yerine, şimdilik, temel yasalardan Anayasa’nın yürürlükteki haline bile aykırı düşen maddeleri ayıklamak olmalıdır. Bu yasaların başında, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Kanunu, Siyasal Partiler Kanunu, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu, Sendikalar Kanunu ve Toplu Sözleşme Grev ve Lokavt Kanunu gelmektedir.
Adı geçen yasalarda yapılacak iyileştirmeler, öncelikle eşikteki siyasal ve anayasal krizin önüne geçilmesi bakımından yaşamsaldır. Bunun yanısıra, yasalardan mevcut anayasaya aykırı hükümlerin ayıklanması, insan hakları ve demokratikleşme bakımından önemli açılımlar sağlayabilir. Böyle bir yasama faaliyeti, ülkemizin gelecek yıl yapılacak yasama seçimlerine daha demokratik bir hukuk düzeninde gitmesini sağlar. Bu çerçevede, % 10 ulusal barajın en azından %5’e düşürülmesi, demokratikleşme sürecine umulanın ötesinde bir ivme kazandırır.
Sonuç olarak; yöntem bakımından sorunlu, içerik bakımından çok tartışmalı, sonuçları bakımındansa çok riskli bir kısmi Anayasa değişikliği yolunda ısrarcı olmaktansa, şimdilik acil yasal düzenlemelerle yetinilmesi, anayasal ve siyasal istikrara olduğu gibi demokratikleşmeye de katkı sağlayacağını düşünüyoruz.
Konfederasyonumuz görüşü olarak bilgilerinize sunarız
Saygılarımızla,
Tayfun GÖRGÜN Süleyman ÇELEBİ
Genel Sekreter Genel Başkan