ILO KONFERANSI'NDA TÜRKİYE
DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi’nin, ILO Konferansı’nda Türkiye’nin Aplikasyon Komitesi’nde “Kara Liste”ye alınmasına ilişkin açıklaması:
Değerli Basın Emekçileri
Cenevre’de yapılan 99. ILO Konferansı’na katıldığımızda bir kez daha Türkiye için utanç verici bir tablo ile karşı karşıya kaldık. Türkiye yine temel sendikal hakları ihlâl ettiği, yasa ve uygulama düzeyinde sözleşmelerine uymadığı için ILO’nun “Aplikasyon Komitesi”nin gündemindeydi.
Biz Türkiye’nin böyle bir tabloyla karşı karşıya kalmasından asla hoşnut değiliz. Hatta biz, hiçbir ülkenin bu listeye alınmasını istemiyoruz. Kara Liste’nin bütün dünyada ortadan kaldırılmasını sağlayacak, işçi ve emekçilerin hak ve özgürlüklerinin tam olarak tanındığı bir dünya istiyoruz. Ama ülke yönetimlerinin temel hak ve özgürlüklerin gereğini yapmadıkları halde liste dışı bırakılmalarını da kabul etmiyoruz.
Daha önce de söyledik, yine söylüyoruz; Hükümet Türkiye’nin Aplikasyon Komitesi’ne alınması konusunda hiçbir ders çıkarmamaktadır. Ülkemizde sendikal hak ve özgürlüklere ilişkin önemli adımların atılmamasının, 12 Eylül’den kalma baskı ve yasakların devam etmesinin “utancını” bizlere yaşatmaktadırlar.
Değerli Basın Emekçileri
ILO Aplikasyon Komitesi’nin Türkiye ile ilgili olarak bu yıl aldığı kararları sizlerle paylaşmadan önce ILO ve Komite’nin nasıl çalıştığına dair önemli bir bilgiyi aktarmamız gerekiyor. ILO’nun üçlü yapısından ötürü, Aplikasyon Komitesinin kararları da hükümetler, işveren örgütleri ve işçi örgütlerinin ortaklaştıkları bir zeminde alınabiliyor. Özellikle bu yıl, Türkiye’de emek süreçleriyle ilgili düzenlemelerin demokratikleştiğine dair yürütülen güçlü lobi göz önüne alındığında böyle bir işleyişin ne anlama geldiği daha iyi anlaşılacaktır.
İşte bu lobiye rağmen, Aplikasyon Komitesi Türkiye Hükümeti’nden
- Yapılacak yasal düzenlemelerle ilgili nihai tarihleri açık ve net olarak belirlenmiş bir eylem planını çıkarmasını
- 2821, 2822 ve 4688 sayılı yasalarla ilgili reformlar ile bu reformların eksiksiz ve ayrıntılı bilgileri ve bunların yanı sıra anayasa reformu ile ilgili bilgileri ILO’ya vermesi
- ILO’nun daimi yardımını kabul edeceğini taahhüt etmesi
- Bu yılın sonunda elde edilen sonuçları uzmanlar komitesine sunmasını istemiştir.
Sevgili dostlar,
Bu teknik görüntünün arkasında Türkiye Hükümeti’nin, emekçilerin hak ve özgürlüklerini tanıyıcığına dair duyulan kaygıların ne denli arttığı gözlenmektedir. Gerçekten de bu kararlarla Hükümetten talep edilen şey, sendikalaşma hakkı ve örgütlenme özgürlüğü alanında atılacak bütün adımlarda hem sosyal taraflarla istişare halinde olmasını hem de bunların ILO’nun teknik gözetimi altında yapılmasını taahhüt etmesidir. Başka bir deyişle Türkiye ILO’nun periyodik incelemesi anlamına gelen “sürekli teknik yardım”ı almayı taahhüt etmek zorundadır.
Komite aynı zamanda
– Sağlık ve eğitim sektörlerinde çalışanların konuşma ve düşünce özgürlüğünü ciddi anlamda kısıtlayan düzenlemelerden rahatsızlık duyduğunu belirtmiş
– En temel hak ve özgürlüklere saygının son derece vaz geçilmez olduğunu tekrarlamış
– Ve Hükümeti hiçbir baskı ve şiddetin söz konusu olmadığı bir ortamı yaratmak için gerekli bütün önlemleri almaya mecbur etmiştir.
Değerli basın emekçileri
DİSK elbette emekçilerin yürüttüğü hak mücadelelerinde ILO’yu ya da Aplikasyon Komitesi’ni tek araç olarak görmemektedir. Bizler uluslararası ölçekte alınan kararların hayatlarımıza yansımasının belli bir derece ile sınırlı olduğunun bilincindeyiz. Çünkü aslolan emekçilerin mücadele azmi, kararlılığı ve örgütlü olmaktan kaynaklanan gücüdür.
Buna karşın Komite kararları, Hükümetleri rahatsız ettiği ölçüde, taleplerimizin hayata geçirilmesini hızlandırıcı bir etkiye sahiptir.
Önümüzdeki süreçte DİSK, Aplikasyon Komitesi’nin bu yılki kararlarından aldığı motivasyonla yaşanan bütün hak ihlallerini tek tek Komite’ye iletecek ve emeğin sesi olmaya devam edecektir.
Değerle basın emekçileri
Çalışma Bakanı Ömer Dinçer, ikinci istihdam paketi ile ilgili kimi açıklamalarda bulundu. Yine acı reçeteden bahsedildi. Ne zaman bir istihdam paketi gelse, o zaman acı reçete dillere yapışıyor. Kıdem tazminatının kaldırılması, güvencesiz, esnek çalışma koşullarının yaygınlaştırılması, kiralık işçi uygulamalarına hukuki meşruiyet sağlanması bir çözümmüş gibi sunuluyor.
Bakan’ın açıklamalarının satır aralarına iyi bakın. Amaç herkese insan onuruna yaraşır iş değil. Amaç, işsiz sayısını düşük göstermek, istatistiklerde oranı aşağılara çekmek.
Peki bu nasıl olacak? İnsanlar güvencesiz, düşük zamanlı, en kötü koşullarda, sendikasız ve asgari ücretin de altında çalışacaklar ve ayda 1 saat çalışsalar bile işsiz sayılmayacaklar. Sonra da, cehenneme çevirdikleri çalışma yaşamında insanlara iş bulmakla övünecekler.
Bakan diyor ki, “Haftada 45 saat çalışması gerekirken, 53 saat çalışan var. Fazla mesai uygulaması olmasa 1 milyon kişiye iş buluruz.”
Çalışma süreleri ile ilgili denklem doğru, ama reçete yanlış. Bakan samimi ise önce Avrupa’da 35-40 saat olan çalışma sürelerini esas alsın. Avrupa’da en uzun çalışma süreleri 45 saatle bizde. O zaman işsizliğe karşı en büyük yanıtı vermiş olurlar. Biz de kararı destekleriz. Yoksa İnsanların gelirlerini düşürerek, istihdamı azaltmak adına eksik istihdamı körükleyerek, rakamlarla oynayabilirsiniz ancak insanların hayatlarına açtığınız yaralar büyür.
Çalışma yaşamında hükümetin tutumu ne yazık ki yıllardır değişmiyor. Sendikal haklarda, işçi haklarında Arap ülkelerini, Afrika’yı, Güneydoğu Asya’yı örnek alıyorlar, ancak üretimde esneklik modelleri denince yüzlerini Japonya’ya ve Batı’ya çeviriyorlar.
Türkiye sendikal hak ihlallerinde dünyada ön sıralarda yer alıyor. İşsizliğe karşı çözümü patronlarla arayanlardan, işçiler lehine bir şey beklemek hayal olur. Ancak hükümeti uyarıyoruz emekçilere dayattıkları acı reçete, kendileri için acı sonuçlar doğurabilir.