DİSK-AR: "KAYIT DIŞI VE GÜVENCESİZ ÇALIŞMA YAYGINLAŞIYOR"
DİSK ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ (DİSK-AR)
2010 NİSAN AYI DÖNEMİ
KAYITDIŞI VE İSTİHDAM RAPORU
26/07/2010
AKP İŞSİZLİĞE KARŞI ÇÖZÜMÜ BULDU:
KAYITDIŞI, GÜVENCESİZ VE GEÇİCİ ÇALIŞMA
İşsiz sayısındaki 547 bin kişilik azalmaya karşın, kayıtdışı çalışanların sayısı geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre 905 bin, geçici işlerde çalışanların sayısı ise 315 bin kişi arttı.
Ekonomik kriz ile birlikte Türkiye’nin en önemli sorunu haline gelen işsizlik ile ilgili tartışmalar, TÜİK tarafından açıklanan ve işsizlik oranlarında bir önceki yılın aynı dönemine göre 2,9 puanlık düşüşe işaret eden veriler sonrasında yeniden alevlendi. İşsizlik verilerinde yaşanan düşüş, kayıtdışının ve güvencesiz çalışmanın yaygınlaşmasının gölgesinde kalıyor.
İşsizlik Türkiye açısından yeni bir olgu değil, AKP’nin 8 yıllık iktidarı boyunca, yapısal bir olgu olarak kabul edilen bir konu. AKP hükümetinin işsizliği bütünüyle ortadan kaldırmak, çalışma hakkını güvence altına almak gibi bir derdi de yok.
Nitekim Başbakan Erdoğan, 20 Temmuz 2010’da katıldığı, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’nde Uzmanlaşma Meslek Edindirme Merkezleri Projesi toplantısında işsizlik rakamlarını değerlendirirken, daha önce söylediği ‘Her üniversiteli iş bulacak diye bir şey yok’ sözüne sahip çıkarak, ‘işsizliğin olmadığı ülke yok’, ‘İş arayanlar olduğu gibi kahvehanede hala zar atanlar var. İş beğendiremiyorsunuz’ sözleri ile işsizlikle mücadelede yapabileceklerinin sınırlı olduğunu ima ediyor.[1] Çaresiz olduğuna vurgu yapıyor.
İşsizlik açısından yüzde 10’luk bir oran makul bir oranmış gibi kabul ettirilmeye çalışılıyor. Bu hükümetin yürüttüğü ekonomi politikalarının iflası anlamına geldiği gibi krizin teğet geçtiği söyleminin de gerçeklerden ne kadar uzak olduğunun bir göstergesidir. Hükümet 2 milyon 572 bin işsizi yapısal işsiz olarak görmekte, bu durumu adeta kanıksatmaya çalışmaktadır.
Türkiye’de resmi işsizlik oranında, nisan ayı için geçen yılın aynı dönemine göre yaşanan düşüşe rağmen, iflasın eşiğinde olduğu ilan edilen, Türkiye’nin yardım eli uzatmayı teklif ettiği komşumuz Yunanistan’ın işsizlik oranının hala üzerindedir. Yunanistan İstatistik Kurumu verilerine göre Yunanistan’da işsizlik oranı yüzde 11,6 düzeyindedir.[2] Oysa biz de bu oran yüzde 12,0 düzeyinde açıklanmıştır.
İŞSİZ SAYISI 2 YILDA YÜZDE 32 ARTTI
Mart, Nisan, Mayıs 2010 dönemini (Nisan dönemi) kapsayan Hanehalkı İşgücü Anketi (HİA) sonuçlarına göre işsizlik oranı geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre 2,9 puanlık düşüşle yüzde 12 olmuştur. İşsiz sayısı ise 547 bin kişi azalmıştır. Hükümetin çok büyük bir başarı olarak sunduğu durum budur. Hâlbuki 2009 yılında emekçilere yaşatılan işten atılma ve işsiz kalma kabusu sürmektedir.
2008 yılında ilgili dönemde yaklaşık 2 milyon 333 bin olan işsiz sayısı, son açıklanan resmi verilere göre yaklaşık 3 milyondur. İşsiz sayımız 2 yılda yüzde 32 artış göstermiştir.
NİSAN DÖNEMİ İÇİN KARŞILAŞTIRMA TABLOSU
2008
2009
2010
Kurumsal olmayan nüfus (000)
69 549
70 368
71 173
15 ve yukarı yaştaki nüfus (000)
50 627
51 507
52 360
İşgücü (000)
23 561
24 316
25 572
İstihdam (000)
21 228
20 698
22 501
İşsiz (000)
2 333
3 618
3 071
İşgücüne katılma oranı (%)
46,5
47,2
48,8
İstihdam oranı (%)
41,9
40,2
43
İşsizlik oranı (%)
9,9
14,9
12
Tarım dışı işsizlik oranı (%)
12,3
18,2
14,9
Genç nüfusta işsizlik oranı(1)(%)
17,6
26,5
21,2
İşgücüne dahil olmayanlar (000)
27 066
27 191
26 788
Kaynak: TÜİK HHİA sonuçları
KAYITDIŞI İSTİHDAM NİSAN DÖNEMİ İÇİN REKOR KIRDI
Hükümetin kayıtdışı ile mücadele konusunda karnesi oldukça zayıf. Kayıtdışı ile mücadele, cezai yaptırımlarda, sendikal örgütlenmenin önünün açılmasında değil, özel sektörü teşvikte aranıyor. “Ne kadar az vergi alırsak, istihdam “maliyetlerini” ne kadar aşağı çekersek, patronlar da o oranda kayıtdışı işçi çalıştırmaktan vazgeçer” anlayışı ile kayıtdışı ile mücadele daha en başından sakatlanıyor. Oysa ki kayıtdışı ile mücadele aktif bir biçimde, sendikaların örgütlenmelerinin yaygınlaşması, sıkı denetimler ve cezai yaptırımların etkinleştirilmesi ile verilebilir. Türkiye’nin kanayan yarası haline gelen, taşeronlaşmanın yaygınlaştırılması gibi kayıtdışını teşvik eden uygulamalar kaygı vericidir. 2010 nisan ayı dönemi için açıklanan istihdam verilerine göre, kayıtdışı istihdam edilenlerin sayısı bir önceki yılın aynı dönemine göre 905 bin kişi artarak, 8 milyon 842 binden, 9 milyon 747 bine ulaştı. Bu rakam nisan ayı dönemi için ulaşılan en yüksek sayı. En son 2005 yılı nisan ayın döneminde kayıtdışı istihdam edilenlerin sayısı nisan ayı dönemi için 9 milyon 689 bindi.
GÜVENCESİZ ÇALIŞMA YAYGINLAŞIYOR
“İşçinin iş ilişkisine süreklilik sağlanarak geleceğine güven duyması, işini kaybetme, dolayısıyla kendisinin ve ailesinin geçim kaynağını oluşturan gelirinden yoksun kalma endişesinin dışında tutulması temel bir haktır.” Bu çerçevede geçici iş ilişkisi, işçinin geleceği olan inancını zedeleyen, yeni bir iş bulamama korkusunu tetikleyen, işçinin temel haklarından birinin ihlali anlamını taşımaktadır. Taşeronlaşma olgusu yine geçici iş ilişkisinin bir biçimi olarak yürümektedir. İşsizlik rakamlarındaki düşüşe güvencesiz çalışanların ve eksik istihdam edilenlerin sayısındaki artış eşlik etmektedir. Yani istihdamdaki artış işin nitelik ve süre açısından yetersizliğine işaret etmektedir.
Herkese insan onuruna yaraşır bir iş talebi dikkate alındığında, krizden güvencesiz ve geçici işlerle çıkmanın çözüm olmadığı görülecektir.
Geçici bir işte çalışanların sayısı aynı dönem için 2009 yılında 1 milyon 221 bin iken, 2010 yılında 1 milyon 537 bin düzeyine ulaşmıştır. Güvencesiz ve geleceğinden endişeli olan bu kesimin sayısındaki artış ise 316 bindir.
İŞİ GEÇİCİ OLDUĞU İÇİN İŞSİZ KALANLAR BAŞI ÇEKİYOR
Resmi rakamlara göre işsiz kalanların, işsiz kalma nedenlerine göre en ön sırasında yine güvencesiz çalışan, geçici işçiler oluşturmaktadır. Geçici bir işte çalışan her bir işçiye karşın, geçici bir işte çalıştığı ve iş sona erdiği için işsiz kalan bir işçinin olması, güvencesizliğin işsizliğe nasıl bir boyut kattığının somut bir ifadesidir. Türkiye’de yaklaşık her 10 ücretliden sadece 1’i geçici bir işte çalıştığı halde, işsizlerin yüzde 29,8’ini geçici işlerde çalıştığı için işsiz kalanlar oluşturmaktadır. Bu halde olanların sayısı 915 bindir. Diğer yandan ağırlığını kriz döneminde işten atılanların oluşturduğu 577 bin kişiye hala iş bulunamamıştır.
Durumlarına göre işsizler
Kişi sayısı (bin)
Oran (yüzde)
Çalıştığı iş geçici olup işi sona erenler
915
29,8
İşten çıkarılanlar
577
18,8
Kendi isteğiyle işten ayrılanlar
498
16,2
İşyerini kapatan/iflas edenler,
249
8,1
Ev işleriyle meşgul olanlar
261
8,5
Öğrenimine devam eden veya yeni mezun olanlar
227
7,4
Diğer nedenler
344
11,2
Kaynak: TÜİK
< p >
ÇALIŞIYORMUŞ GİBİ GÖRÜNENLERİN SAYISI DA ARTTI
TÜİK HİA Mart dönemi verilerine göre eksik istihdam rakamlarında da artış görünmektedir. Buna göre esas işinde ve diğer işinde/işlerinde toplam olarak 40 saatten daha az süre çalışmış olan ve 1 saat çalışmış olsa bile istihdam da sayılanlarla, aynı nedenlerle istihdamda görünen ancak iş bakanların yani gizli işsizlerinde sayısında 151 bin kişilik artış gerçekleşmiştir. Dolayısı ile istihdamdaki artış nitelikli ve insan onuruna yaraşır bir çalışma yaşamına işaret etmemektedir. TÜİK 2006 veri setindeki oranlar üzerinden yaptığımız hesaplamaya göre 16 saatten az çalışanların sayısı nisan 2010 döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre 61 bin artışla 765 bine ulaşmıştır.
ÇARESİZLİKTEN KÖYE DÖNÜŞ BAŞLADI
İşsizlik verilerinin düşük görünmesinin nedenlerinden biri de, çaresizlik nedeniyle kentten kırsal alana işgücündeki kaymadır. Nisan 2010 döneminde de bu durum kendini göstermektedir. Bu dönem için tarımdaki istihdam geçen yılın aynı dönemine göre 664 bin kişi artış göstererek 5 milyon 619 bine ulaşmıştır. Kırsal kesimde gelir kaybı yaşadığı için kentlere yönelen yüzbinlerce emekçi, işsizlik girdabından kaçarak, yine çaresizliklerine yani tarım alanına, kırsal kesime dönüş yapmıştır.
GENİŞ TANIMLI İŞSİZLİK YÜZDE 18
Türkiye açısından işsizlik verileri ile ilgili olarak giderek önemini artıran kesim, işe başlamaya hazır olup, iş bulmaktan umudunu kestiği için iş aramayan ve bu nedenle işsiz sayılmayanlar ile diğer nedenlerle işe başlamaya hazır olup, iş aramayan ve bu nedenle işsiz sayılmayanlardır. Bu durumda olan kişi sayısı 10 yıl önce son derece azken, bugün neredeyse toplam işsiz sayısına yakın bir düzeye ulaştı. 2004 yılında sayısı 1 milyon 100 bin olan işe başlamaya hazır olup son 3 aydır, başta umutsuzluk olmak üzere, çeşitli nedenlerle iş arama kanallarından birini kullanmayan ve bu nedenle işsiz sayılmayanların sayısı, 2010 yılının Nisan dönemi için 1 milyon 976 bin düzeyindedir.
Tanımlama nedeniyle işsiz sayılmayan, söz konusu 1 milyon 976 bin işsizi dahil ettiğimizde, daha gerçekçi bir rakama işaret eden geniş tanımlı (GT) işsizlik oranlarına ulaşıyoruz. Bu hesaplamaya göre işsiz sayısı 3 milyon 71 binden 5 milyon 47 bine yükselmekte, işsizlik oranı ise yüzde 12,0’den yüzde 18,32’ye çıkmaktadır.
GT işsizlik verilerine çeşitli nedenlerle tam zamanlı çalışamayanlardan oluşan, eksik istihdam sayılarını ilave ettiğimizde, işsiz ve yetersiz istihdam edilenlerin, toplam istihdama oranı yüzde 23’ü bulmaktadır.
HERKESE İŞ BULMA HÜKÜMETİN SORUMLULUĞUDUR
Açıklamalarında işsizliğe karşı hükümetin elinin kolunun bağlı olduğuna ima eden Başbakan, muhalefetten çözüm yolu göstermesini istemektedir. Halbuki, çözüm üretmekte, çözüm için kaynak yaratmakta hükümetin sorumluluğundadır.
İş güvencesinin olmadığı, kuralsız çalışmanın bir kural haline getirildiği, sendikal hak ve özgürlüklerin önündeki engellerin devam ettiği, kamu harcamalarında toplumsal yararın değil, piyasa dinamiklerinin esas alındığı, iş yaratmanın piyasanın insafına bırakıldığı, bir çeşit piyasa diktatörlüğünde elbette ki işsizliğe karşı kalıcı çözümler üretmek mümkün değildir.
Okullarda öğretmen, üniversitelerde öğretim elemanı, hastanelerde doktor, hemşire eksiği varken, kamu kurumlarında, KİT’lerde ayyuka çıkan personel açığı bulunurken, “her üniversite mezunu iş bulacak diye bir şey yok” demek bunun sorumluluğunu kabul etmek anlamına gelmiyor mu?
Kamunun toplumsal ihtiyaçlar çerçevesinde, kar amacı gütmeden, bölgesel eşitsizlikleri gidermek, kalkınmaya yardımcı olmak amacıyla yatırım yapmasına karşı çıkmak, işsizlik konusunda sorumluluğu kabul etmek anlamına gelmiyor mu?
Kayıtdışı ekonomiye göz yumularak, kamuyu ciddi oranlarda gelir kaybına uğratmak, emekçilerin güvencesiz çalışmasına zemin hazırlamak, yoğun çalışma süreleri altında, yasal sürelerin çok üzerinde işçi çalıştırılmasına göz yummak, işsizlik konusunda sorumluluğu kabul etmek anlamına gelmiyor mu?
Avrupa Sosyal Şartında yer alan her çalışan için 4 hafta ücretli izin hakkını kabul etmemek, Avrupa Birliği genelinde haftalık çalışma süreleri, 35-40 saati bulurken, çalışma sürelerinin 45 saat olarak uygulanmasına, fazla mesailerle bu sürenin 50 saate, fiili olarak 53 saate ulaşmasına göz yummak, işsizlik konusunda sorumluluğu kabul etmek anlamına gelmiyor mu?
Bu veriler ışığında işsizlikle mücadele için atılacak pek çok adım, yapılacak pek çok düzenleme var. İşsizlik mücadele için acil alınması gereken tedbirler şunlardır:
- Haftalık çalışma süresi gelir kaybı yaşanmaksızın 40 saate, fazla mesailer için uygulanan yıllık 270 saat sınırı, 90 saate düşürülmelidir.
- Herkese en az 1 aylık ücretli izin hakkı tanınmalıdır.
- Herkes için iş güvencesi ayrımsız bir biçimde uygulanmalıdır.
- Sendikal hak ve özgürlükler güvence altına alınmalı, sendikal barajlar, noter şartı kaldırılmalı, herkesin sendika hakkını özgürce kullanabilmesi için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır
- Kamu girişimciliği ve hizmetleri istihdam yaratacak şekilde yeniden ele alınmalıdır
- Kamuda personel açığı derhal kapatılmalıdır.
- Taşeronlaşma ve kayıtdışı istihdam engellenmelidir.
[1] Kaynak: http://www.stargazete.com/ekonomi/basbakan-erdogan-issizlik-oranlarinda-kriz-duasina-cikanlari-mahcup-etmeye-devam-edecegiz-haber-279279.htm Erişim:[22 Temmuz 2010]
[2]“National Statistical Service of Greece”, Nisan ayı verisi http://www.statistics.gr/portal/page/portal/ESYE/B
UCKET/A0101/PressReleases/A0101_SJO02_DT_MM_04_2010_01_F_EN.pdf Erişim[22.07.2010]