DİSK-AR 2010 AĞUSTOS AYI (TEMMUZ, AĞUSTOS, EYLÜL) DÖNEMİ İSTİHDAM RAPORU
İSTİHDAM STRATEJİ BELGESİ İSTİHDAM YARATMAYA DEĞİL, ÇALIŞMA KOŞULLARININ AĞIRLAŞTIRILMASINA ODAKLANIYOR
HER 5 İŞSİZE 1 İŞSİZ DAHA EKLENDİ
İSTİHDAMA DAHİL OLAN HER 2 KADINDAN BİRİSİ KAYITDIŞI
GENİŞ TANIMLI İŞSİZLİK YÜZDE 17,3
Türkiye’nin en büyük sorunu haline gelen işsizliğin çözümüne yönelik hükümet, emek kesiminin taleplerine karşı sessiz ve duyarsız kalırken, işsizliğin temel sorumlusu olan ve kriz döneminde hükümetin bile tepkisini çeken işveren çevrelerinin talepleri bir emir olarak kabul etmektedir.
Nitekim uzun zamandan bu yana taslak metni sosyal taraflardan bir sır gibi saklanan yeni ulusal istihdam strateji belgesi ile gündeme getirilen düzenlemeler, işin yoğunlaştırılması ve daha az işçi ile daha çok üretim yapmayı hedefleyen esnekliği bir ilke olarak kabul edilmesine dayandırılmaktadır.
Devlet Bakanı Ali Babacan 6/11/2010 tarihinde, Yeni Ulusal İstihdam Strateji Belgesi’ne dair yaptığı açıklamada, strateji belgesinin 4 önemli ekseni olduğuna işaret ederek, bunları; mesleki eğitim, iş gücü piyasasının esnekleştirilmesi, kadın ve gençlerin istihdamının artırılması ve istihdamla sosyal koruma politikaları arasındaki ilişkinin güçlendirilmesi olarak sıralamıştır.
Bu eksenlerden hiç biri işsizliğin çözümüne kalıcı bir çözüm getirme iddiasında değildir. Mesleki eğitim konusu, işsizliğin temel nedenini kişilerin yetersizliğine bağlayan ve kamu erkinin sorumluluğunu, tek tek bireylerin üzerine yıkan bir algılamanın temel söylemlerinden biri haline gelmiştir. İşsizliğin sorumlusu, bireylerin kendi beceri eksiklikleri değil, işsizliği yapısal bir sorun olarak kabullenen ve işsizlikle mücadeleyi, işsiz sayısını “makul” düzeylere çekmekte arayan anlayıştır. Nitekim iş gücü piyasalarında kendine yer açamayan yüzbinlerce nitelikli eleman bulunmaktadır. İnsanlar iş bulmak için, ekonomik güçleri oranında, eğitim hayatları boyunca edindikleri bilgileri yok sayılarak, bir sertifika programından bir değerine, bir sınavdan bir başkasına doğru savrulmaktadır. Buna karşın örgün eğitim ve mesleki kurslarda edindikleri bilgilerin ne kadarını iş hayatlarında kullanabildikleri tartışmalı bir konudur. Mesleki eğitim, kurumların kendi personellerini değişen ve gelişen iş süreçlerine adapte edebilmeleri için üstlenmeleri gereken bir sorumluluk ve aynı zamanda kişilerin bireysel gelişiminin bir unsuru olarak görülmesi gereken bir kamusal sorumluluktur. Bu sorumluluğun bireylerin üstüne yıkılması ise büyük bir haksızlıktır.
İş gücü piyasalarının esnekleştirilmesi hususu ise, işsizliği azaltacak bir reçete olarak sunulamaz. Konuya ilişkin yeterli ve bilimsel veri yoktur. İşin yoğunlaştırılmasını ve daha az işçi ile daha çok üretim yapmayı hedefleyen esneklik uygulamaları, işten çıkartmaların, ya da yeni işçi istihdam etmemenin bir aracı haline gelmektedir. Kölelik koşullarını kurumsallaştıran özel istihdam büroları mantığı, fazla mesai uygulamaları, denkleştirme süreleri, yoğunlaştırılmış çalışma haftası, çağrı üzerine çalışma, ödünç iş ilişkisi gibi uygulamalarla yeni istihdam yaratmayı hedeflediğini söylemek gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Bunun yanında kısmi zamanlı çalışma uygulamaları ile hedeflenen istihdam yaratmak değil, ücretleri baskılamaktır.
Kadınların ve gençlerin istihdama katılımının artırılmasına yönelik geliştirilen önermelerde, çalışma yaşamına en acımasız koşullarda katılan bu kesimlerin, iş talebini artıracak bir içeriğe sahip değildir. İnsan onuruna yaraşır bir iş talebinin göz ardı edildiği koşullarda, stajyer sömürüsünün artırılması, deneme sürelerinin uzatılması, kısmi zamanlı çalışma ile eksik zamanlı ve yetersiz istihdamın yaygınlaştırılması gibi uygulamalardan, bu kesimler lehine sonuçlar çıkarmak büyük bir yanılgı olacaktır. “İş beğenmeme” olgusu Türkiye çalışma yaşamının bir parçası haline gelmiştir. Gerçekte sorun iş beğenmeme değil, çalışma koşullarının tatmin edici olmamasıdır. Gençler ağır çalışma koşulları ve düşük ücretler yüzünden çalışma yaşamına dahil olmaktan uzak durmaktadır. Bu gerçeği göz ardı etmek sorumluluğu, yine kişilerin üzerine yıkmaya çalışan bir anlayışın ürünüdür.
İŞSİZLİK KRİZİ SÜRÜYOR
TÜİK tarafından, Temmuz, Ağustos ve Eylül ayları için açıklanan işsizlik oranları bu anlamda bize yaşanan süreci özetlemektedir. İşsizlik oranı hala kriz öncesi düzeyine inmezken, kriz öncesinden bu yana işsizler ordusuna katılanların sayısı 469 bin kişi oldu. Bununla beraber aynı dönemde yaratılan 1 milyon 127 bin kişilik istihdamın yüzde 34’ü kayıtdışı olarak sisteme dahil oldu. Böylelikle kayıtdışı çalışanların sayısı 10 milyon 383 bin oldu. Geçici bir işte çalışanların sayısı 77 bin, eksik ve yetersiz istihdam edilen gizli işsizlerin sayısı 448 bin, iş aramayıp, çalışmaya başlamaya hazır olduğu için işsiz sayılmayanların sayısı 180 bin arttı. Krizin etkisi ile başlayan kırsala dönüş, Tarımsal istihdamda, 556 binlik artışla 6 milyon 42 bin kişi oldu.
İşe başlamaya hazır olup iş aramayanların dâhil edildiği geniş tanımlı işsizlik rakamı yüzde 17,3 olurken, eksik ve yetersiz istihdam edilenlerle birlikte bu oran yüzde 21,6’ya ulaştı.
İşsizlik rakamları içerisinde geçici bir işte çalıştığı için işsiz kalanlar yüzde 26,8’lik oran ve 796 bin kişi ile işsizlikten en çok etkilenen kesimi oluşturmaya devam etti. Bu dönemdeki işsizlerin 544 binini ise işten çıkartılanlar oluşturdu.
Bu verilere rağmen işsizlikle mücadele açısından ortaya konulan tek önerme, yoğun sömürü koşullarını artıracak olan esneklik biçimlerinin dayatılmasıdır. İstihdamda yaşanan gelişmelere ilişkin başlıklar şunlardır:
HER 5 İŞSİZE 1 İŞSİZ DAHA EKLENDİ
Temmuz, Ağustos ve Eylül 2010 dönemini (Ağustos dönemi) kapsayan Hanehalkı İşgücü Anketi (HİA) sonuçlarına göre işsizlik oranı geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre 2 puanlık düşüşle yüzde 11,4 oldu. İşsiz sayısı ise 458 bin kişi azaldı. Buna karşın kriz öncesi ile karşılaştırdığımızda, 2008 yılının ağustos döneminde 2 milyon 502 bin olan işsiz sayısı, son açıklanan resmi verilere göre 2 milyon 971 bin düzeyinde. İşsiz sayımız 2 yıl öncesi ile karşılaştırdığımızda yüzde 19 fazla. Bunun anlamı 2 yıl öncesindeki her beş işsize bir kişinin dahil olmasıdır. İşsizler ordusuna katılan kişi sayısı ise yine aynı döneme göre 469 bin oldu.
TEMMUZ DÖNEMİ İÇİN KARŞILAŞTIRMA TABLOSU
(Haziran, Temmuz ve Ağustos 2010)
TÜRKİYE
2008
2009
2010
Nüfus (000)
69 824
70 639
71 440
15 ve daha yukarı yaştaki nüfus (000)
50916
51789
52645
İşgücü (000)
24570
25537
26166
İstihdam (000)
22068
22108
23195
İşsiz (000)
2502
3429
2971
İşgücüne katılma oranı (%)
48,3
49,3
49,7
İstihdam oranı (%)
43,3
42,7
44,1
İşsizlik oranı (%)
10,2
13,4
11,4
Tarım dışı işsizlik oranı (%)
12,9
17
14,5
Genç nüfusta işsizlik oranı(1)(%)
19,7
23,5
21,1
İşgücüne dahil olmayanlar (000)
26 346
26 252
26 478
Kaynak: TÜİK HHİ Anketi sonuçları
KAYITDIŞI KANAYAN YARA
Kayıtdışı ekonomi Türkiye’nin en can yakıcı sorunlarından biri durumundadır. Ekonomisinin yaklaşık yarısının kayıtdışında olduğu Türkiye, bu dolayımla sosyal güvenlikten, gelirler politikasına kadar ciddi bir kriz yaşamakta, bu krizin faturası ise topluma kesilmektedir. Buna karşın kayıtdışı ile mücadelenin aracı olarak denetim yerine, teşvik mekanizmaları gündeme getirilmekte, sermayedarların, sosyal güvenlikten, vergi politikasına kadar ekonomik sorumlulukları kamunun üzerine yıkılmakta, böylelikle finansmanının önemli bir kısmı dar gelirlilerin ve emekçilerin üzerine yıkılan bir gelirler politikası ile emekçiler mağdur edilmektedir. Türkiye vergi adaletsizliğinden, sosyal güvenlik sistemindeki reformlarla emekçilerin kazanımlarının gasp edilmesine kadar bir dizi alanda yaptığı uygulamalar bu pratiğin ürünüdür.
Denetim kapasitesinin ve cezai yaptırımların etkinliğinin artırılması konularında hala yetersiz kalındığı ortadadır. Güvencesizliğin ve ağır çalışma koşullarının birincil dereceden sorumlusu olan kayıtdışı istihdam, istihdamdaki artışa paralel bir seyir halindedir. Sendikal örgütlülüğün, yasal düzenlemelerle neredeyse yok edilme noktasına getirildiği bir süreçte, kayıtdışı ile mücadelede önemli mesafeler kat etmek son derece zordur. 2010 ağustos ayı dönemi için açıklanan istihdam verilerine göre, kayıtdışı istihdam edilenlerin sayısı bir önceki yılın aynı dönemine göre 278 bin kişi, kriz öncesine göre ise 384 bin kişi artarak, 10 milyon 383 bine ulaşmıştır.
Buna karşın toplam istihdam içerisinde oransal olarak kayıtdışı istihdamın 0,5 puanlık gerileyerek yüzde 45,3’den yüzde 44,8’e gerilemesi bir başarı olarak değerlendirilmektedir. 2008-2010 ağustos dönemi kayıtdışı verilerine baktığımızda, ücretli ve yevmiyeliler arasında kayıtdışı çalışanların sayısı 3 milyon 616 binden, 3 milyon 779 bine çıkmıştır. İşverenler arasındaki kayıtdışı oranının azalmasına, işveren sayısında yaşanan azalma eşlik etmiştir. Kendi hesabına çalışanlar arasında kayıtdışı