ILO'YU TERKETMEME EYLEMİ SONA ERDİ..
ILO’YU TERKETMEME EYLEMİ SONA ERDİ..
DİSK üyelerinin, “Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı”nı protesto için Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Türkiye Temsilciliği’nde başlattıkları işgal sona erdi.
İLO Temsilciliği önünde toplanan DİSK üyeleri, “ILO sözleşmeleri uygulansın! Özgürlükçü sendika yasası istiyoruz!” yazılı pankart açtı, “DİSK direndi direnecek”, “Yaşasın örgütlü mücadelemiz”, “İşçileri birliği sermayeyi yenecek” sloganlarını attı.
HAKKINI ARAMASINI BİLMEYEN DEMOKRASİYİ DE KAZANAMAZ!
Burada açıklama yapan DİSK Genel Başkanı Erol Ekici, Türkiye’nin demokrasi tarihi açısından zorlu bir süreçten geçtiğini vurguladı. Siyasal özgürlüklerin sınırlandırıldığını, basının tek tipleştirilmeye çalışıldığını, farklı düşüncelerin suç sayıldığını kaydeden Ekici, ülkenin yüzde 90’ının çalışma hayatındaki olumsuzlukları ağır bir biçimde yaşadığını söyledi.
“Bir ülkede demokrasinin karbon kağıdı sendikal hak ve özgürlüklerdir” diyen Ekici, “Alınteri ile geçinenlerin hak alma bilinci köreltildiyse, kendi geleceklerini, haklarını savunamaz hale geldilerse, yasaklara boyun eğdilerse, o ülkede demokrasinin ayaklar altına alınmasının önüne kimse geçemez” dedi.
Bu nedenle 12 Eylül’de, hak alma, dayanışma ve mücadele bilincinin yok edilmek istendiğini kaydeden Ekici, “Hakkını aramasını bilmeyen bir halk demokrasiyi de kazanamaz” dedi.
AKP YORULMUYOR, UTANMIYOR!
Türkiye’nin, dünya genelinde sendikal hakların en çok ihlal edildiği ülkelerden biri olduğunu kaydeden Ekici, AKP hükümetinin çıkardığı yeni sendikal yasalar ile sendikal hakların yeniden gasp edilmek istendiğini kaydetti.
“Toplu sözleşme hakkının önündeki barajlar, noter şartları, grev yasakları, bitmek tükenmek bilmeyen mahkemeler, mantıksız işkolu düzenlemeleri her türlü musibet bu yasalarda mevcuttur” diyen Ekici, AKP’nin aldığı her kararla, attığı her adımla işçi sınıfına ve tüm çalışanlara hayatı dar ettiğini kaydetti.
Türkiye’nin her yıl ILO konferanslarında utanç listesinde yer aldığını vurgulayan Ekici, şunları söyledi: “Biz utanıyoruz ama hükümet yorulmuyor, utanmıyor. Yasaları değiştirmemekte ısrar ediyor. Değiştirmeye kalktığında ise yine ILO sözleşmelerini ve temel hakları hiçe saymaya devam ediyor. Sendikacıların tutuklandığı bir ülkede yaşamaktan biz utanıyoruz! Hükümet utanmıyor, sendikacıları tutuklamaya onları demir parmaklıklar arkasına atmaya devam ediyor.”
12 EYLÜL’ÜN YASALARI ISITILIP GETİRİLİYORR30;
Ulusal İstihdam Stratejisi Belgesi taslağının emeğin kazanılmış haklarına yönelik, Cumhuriyet tarihinin en önemli saldırılarından biri olduğunu kaydeden Ekici, sermaye kesimlerinin bu alandaki neredeyse tamamının belgede yer aldığını vurguladı. Ekici, “12 Eylül ürünü baskıcı ve yasakçı yasalar yeniden ısıtılıp önümüze getiriliyor” dedi.
Evrensel standartlarda bir sendika yasası için, kamuoyunun dikkatini çekmek amacıyla ILO’da eylem yaptıklarını söyleyen DİSK Genel Başkanı Ekici, eylemlerinin amacına ulaştığını, “Bize, işçilere biçilmek istenen kefene girmeyeceğimizi dosta düşmana gösterdik” dedi. Eylemlerinin Türkiye ve uluslararası düzeyde gereken etkiyi yarattığını, önemli bir dayanışma örneği olduğunu kaydeden Ekici, atılacak adımlarla bu örneğin güçlendirileceğini söyledi.
Ekici, insan onuruna yakışır bir çalışma yaşamı için, ILO sözleşmelerine uygun, yasaksız ve barajsız sendikal yasalar için mücadelelerini sürdüreceklerini vurguladı.
****
DİSK Genel Başkanı Erol Ekici’nin, ILO Ankara Temsilciliği eylemi sonrasında yaptığı konuşmanın tam metni:
Değerli Basın Emekçileri, Değerli Mücadele Arkadaşlarım
Türkiye’nin demokrasi tarihi açısından son derece zorlu bir süreçten geçiyoruz. Siyasal özgürlüklerin sınırlandırıldığı, basının tek tip ve tek ses haline getirilmeye çalışıldığı, her türlü farklı düşüncenin suç haline getirildiği bu zor süreçte bizler, yani bu ülkenin yüzde 90’ı çalışma hayatındaki olumsuzlukları ağır bir biçimde yaşıyoruz. Çünkü bir ülkede demokrasinin karbon kağıdı sendikal hak ve özgürlüklerdir. Alınteri ile geçinenlerin hak alma bilinci köreltildiyse, kendi geleceklerini, haklarını savunamaz hale geldilerse, yasaklara boyun eğdilerse, o ülkede demokrasinin ayaklar altına alınmasının önüne kimse geçemez.
12 Eylül askeri rejiminin tüm benzeri faşizan darbeler gibi öncelikli olarak hak alma bilincini, dayanışma ve mücadele bilincini yok etmek istemeleri bundandır. Hakkını aramasını bilmeyen bir halk demokrasiyi de kazanamaz.
Değerli Basın Emekçileri, Değerli Mücadele Arkadaşlarım
Türkiye, sendikal hakların dünya genelinde en çok ihlal edildiği ülkelerden biri durumunda. Yaklaşık 30 yıldır bu halkın, emekçilerin üzerine çöreklenmiş yeni bir düzen var. Bu düzen hakkını arayanları sevmez. Haksızlığa boyun eğmeyenleri sevmez. Bu düzende insanların, çalışma hayatında patronlara boyun eğmesi, iş arkadaşını gammazlaması, dayanışmayla, birlikle, mücadeleyle ilgilenmemesi istenir. Çok çalışsın, az kazansın, boyun eğsin, sorgulamasın. Çünkü bilinir ki, eğer ezilenler, işçiler bir şeyleri sorgularlarsa, o zaman atı alan üsküdarı geçemez, işini bilen gemisini götüremez. İşte 12 Eylül generallerinin Türkiye’ye armağanı olan, AKP’nin de vazgeçmek istemediği, dünyanın en baskıcı ve yasakçı sendikalar yasası bu yüzden hala yürürlüktedir. Yeni sendikalar yasası da bu yüzden yasaklarla doludur.
Değerli Basın Emekçileri, Değerli Mücadele Arkadaşlarım
İşçi ve emekçilere karşı dayatılan, sendikalar üzerinde devletin mutlak egemenliğini koruyan, barajları ve noter şartı ile en temel işçi haklarını ihlal eden bir anlayış, evrensel normlar gündeme geldiğinde birilerince hortlatılıyor. Türkiye her yıl sendika hak ihlalleri nedeni ile ILO Konferansı’nda Aplikasyon Komitesi’nin “Kara Listesine” giriyor.
Bugün yine en temel demokratik hakkımız olan sendikal haklarımızın yeniden ve yeniden gasp edilmesi girişimleri ile karşı karşıyayız. Toplu sözleşme hakkının önündeki barajlar, noter şartları, grev yasakları, bitmek tükenmek bilmeyen mahkemeler, mantıksız işkolu düzenlemeleri her türlü musibet bu yasalarda mevcuttur. Oysa Türkiye, 87 nolu Örgütlenme Özgürlüğü Sözleşmesi’ni 1993 yılında, 98 No’lu Örgütlenme ve Toplu Pazarlık Hakkı Sözleşmesi’ni 1951 yılında imzalamıştı. İmzaladı imzalamasına ama yasalarla desteklenmeyen ve uygulanmayan sözleşmenin kimseye faydası yok. Bakanlık yetkilileri, hükümet yetkilileri bu sözleşmelerinin gereğini yerine getirmemektedir. Çalışma yaşamında, hükümet attığı her adımda, aldığı her kararla işçi sınıfına ve tüm çalışanlara hayatı dar etmeyi sürdürüyor.
Türkiye’nin her sene ILO konferanslarında utanç listesine girmesinden biz yorulduk. Biz utanıyoruz ama hükümet yorulmuyor, utanmıyor. Yasaları değiştirmemekte ısrar ediyor. Değiştirmeye kalktığında ise yine ILO sözleşmelerini ve temel hakları hiçe saymaya devam ediyor. Sendikacıların tutuklandığı bir ülkede yaşamaktan biz utanıyoruz! Hükümet utanmıyor, sendikacıları tutuklamaya onları demir parmaklıklar arkasına atmaya devam ediyor. Türkiye’nin altına imza attığı İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin “Herkesin sendika kurmaya ve sendikaya katılma hakkı vardır” hükmüne rağmen, sendikaların kapatıldığı bir ülkede yaşamaktan biz utanıyoruz! Hükümet ise utanmadan, kapatma davaları açtığı sendikaları bir bir kapatıyor, dava açamadıklarını da tehdit ediyor. Hakkını aramak için sendikaya üye olan işçilerin işten atıldığı, örgütlenme özgürlüğünün ve hakkının kullandırılmadığı bir ülkede yaşamaktan biz utanıyoruz. İşverenler işçi çıkartmaktan utanmıyorlar, hükümet uzun süren mahkemelere ve adaletsizliklere göz yummaktan utanmıyor.
Yandaş ve güdümlü sendika konusunda dünyada çok ender ülkelerden biri olmaktan biz utanıyoruz. Hükümet utanmıyor ve utanmadan yandaş sendikaları palazlandırmak ve muhalifleri cezalandırmak için yeni yasal düzenlemeler yapıyor. İşte Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın Anadolu Ajansında yaşadıkları. Susturamadıkları muhalif sendikaları devlet kurumlarından atmak için şeytanı utandıran planlar yapıyorlar.
Ağzına “sendika” lafını almaktan ürküyor ve içinde sendika sözcüğü dahi geçmeyen yeni yasa tasarısı hazırlıyor.
Çünkü ancak böylelikle, gündemlerine aldıkları Toplu İş İlişkileri Yasası’yla sınıf ve kitle sendikacılığını, mücadeleci sendikacılığı tasfiye edip, arka bahçeleri olan yandaş ve güdümlü sendikacılığı palazlandırarak, işçi sınıfı açısından bir kölelik belgesi olan “Ulusal İstihdam Stratejisi Belgesi”ni sorunsuzca ve kolaylıkla uygulamaya koyabileceklerdir.
Değerli Basın Emekçileri, Değerli Mücadele Arkadaşlarım
Dün Çalışma Bakanlığı’nın önünde de anlattık. Ulusal İstihdam Stratejisi Belgesi taslağı emeğin kazanılmış haklarına yönelik, Cumhuriyet tarihinin en önemli saldırılarından biridir. Sermaye kesimlerinin bu alandaki beklentilerinin neredeyse tamamı bu belgede kendisine yer bulmaktadır. Amaçlanan şey, kayıt dışı sektörlerdeki kuralsızlığın, sömürünün ve güvencesizliğin, yasal çerçeveye kavuşturularak çalışma yaşamının bütününe yayılmasıdır. Emekçinin alınterine sahip çıkma hakkını ortadan kaldırmaya çalışan, işçileri patronların karşısında güçsüz ve örgütsüz kılan, onları güçsüz bırakmaya, boyun eğmeye mahkum etmek isteyen 12 Eylül ürünü baskıcı ve yasakçı yasalar yeniden ısıtılıp önümüze getiriliyor.
Değerli Basın Emekçileri, Değerli Mücadele Arkadaşlarım
Dünden beri buradayız. Hükümetin hazırladığı çağdışı tasarılarla ilgili olarak önce Çalışma Bakanlığı’nın önünde düzenlediğimiz protesto eyleminden sonra, dün akşamdan beri de ILO normlarının uygulanması, evrensel standartlarda bir sendika yasası için, gerek yurtiçi gerekse uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmek için ILO önündeyiz.
Bir kere daha hatırlatmak isterim ki bu eylem ILO’ya karşı yapılan bir eylem değildi, aksine, ILO’nun ilkelerini savunmak için yapılan bir eylemdi. ILO Türkiye Temsilciliği’nde başlattığımız bu eylem, arzuladığımız biçimi ile uluslararası platformda sesini duyurmuştur. Bize, işçilere biçilmek istenen kefene girmeyeceğimizi dosta düşmana gösterdik.
Yasakçı, darbeci bir algılama ile önümüze yeniden sürülen grev yasaklı, barajlı sendikalar yasasını kabul etmeyeceğiz. Barajsız, notersiz, grev yasaksız, taşeronsuz bir yasa mümkün. Bunun için ILO normları ortada. ILO’nun içinde ve dışındabsürdürdüğümüz eylem bu anlamda özgürlükçü bir sendikalar yasası için atılan çığlıktır. AKP hükümeti eğer Türkiye’nin ILO standartlarına ulaşması için gerekli adımları atmaz, sendikalar yasasını Türkiye işçi sınıfının ve çalışanların hak ettiği şekilde demokratikleştirmez, işçi sınıfının sabrı zorlanırsa, üretimden gelen gücümüzü kullanmamız dahil, demokratik ve meşru eylem hakkımızı kullanmaktan çekinmeyeceğiz.
Değerli Arkadaşlar,
Gün boyunca uluslararası sendikal örgütlerden, uluslararası insan hakları kuruluşlarından çok sayıda destek mesajı geldi. ILO Genel Merkezi ve DİSK heyeti arasında adeta mekik diplomasisi yaşandı. Bu noktada ILO İşçi Faaliyetleri Bürosu’na (ACTRAV) yürüttükleri yapıcı ve çok yönlü çabalar için teşekkür etmek istiyoruz. Kapı önünde soğuk havaya karşı direnişi sürdüren DİSK üyesi işçilere ayrıca teşekkür etmek istiyoruz.
KESK, TMMOB ve TTB başta olmak üzere kardeş örgütlerimizin Genel Başkanları, yöneticileri ve üyeleri bizi ILO önünde de yalnız bırakmadılar. Temsilciliğe girerek ILO ve BM yetkilileri ile görüşen, eylemimize desteklerini sunan CHP milletvekilleri Süleyman Çelebi, Musa Çam ve Sezgin Tanrıkulu’na da DİSK adına teşekkür etmek istiyoruz. Eylem süresinde dünyanın farklı ülkelerinden işgal eylemlerinden ve sendikalardan destek mesajları gönderildi, dayanışma duygularını ilettiler
.
ILO Genel Direktörü Juan Somavia’da daha önce New York’ta bulunan Wall Street İşgali’ni ziyaret ederek, desteklerini sunmuştu. ILO Ankara Ofisi’ni terk etmeme eylemimiz sırasında gerek İngilizce bir web sitesiyle, gerekse twitter ve facebook gibi sosyal medya araçları üzerinden mesajlarımızı ve gelişmeleri dakika dakika dünyaya ulaştırdık. ILO Genel Direktörü Juan Somavia ve ITUC Genel Sekreteri Sharan Burrow vakit kaybetmeden Türkiye’deki sendikal hakların uluslararası standartlara uygun hale gelmesi için gerekli girişimleri başlatacaklarını ilettiler.
Eylemimiz gerek Türkiye içinde gerekse uluslararası düzeyde gereken etkiyi yaratmıştır. Gelinen sonucun uluslararası işçi hareketi açısından önemli bir dayanışma örneği yarattığını düşünüyoruz. Önümüzdeki görev yeni adımlar atarak bu örneği güçlendirmektir.
Sevgili Dostlar,
Az önce de söyledim, Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın binlerce yıldır zorbaların değişmeyen entrikalarının bir benzerini, 24 yıldır örgütlü oldukları Anadolu Ajansı işyerlerinde yaşadıklarını. Buna karşı onurluca direnme hakkını kullanan ve açlık grevine başlayan TGS Genel Başkanı Ercan İpekçi’nin yanına, DİSK’lilerin selamlarını ve dayanışma duygularını iletmek için destek ziyaretine gideceğiz.
Değerli Arkadaşlar, ayrıca, bildiğiniz gibi dün 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ydü. Türkiye hükümetini bir kez daha buradan, 2011 ILO Konferansı sırasında hazırlanan “Ev İşçilerine İnsanca İş” sözleşmesini imzalamaya davet ediyoruz. Türkiye, her geçen gün sayısı artan ev işçilerine ilişkin bir yasa çıkartarak ev işçilerini sosyal güvenlik sistemine dahil etmelidir.
İnanıyoruz ki Türkiye işçi sınıfı, ücretli kölelik zincirlerini kıracaktır.
Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu olarak, insan onuruna yakışır bir çalışma hayatı için, ILO sözleşmelerine uygun, yasaksız ve barajsız sendikal yasalar için işyerlerinde ve yaşamın bütün alanlarında örgütlenerek mücadele etmeye devam edeceğiz.