Image Map

DİSK Genel Sekreteri Adnan Serdaroğlu'nun ITUC Kalkınma Semineri'nde yaptığı konuşmaR30;

DİSK Genel Sekreteri Adnan Serdaroğlu’nun ITUC Kalkınma Semineri’nde yaptığı konuşmaR30;

 

ITUC’un Sayın Genel Sekreteri, Uluslararası Sendikal Hareket’in değerli temsilcileri, Konfederasyonlarımızın değerli yöneticileriR30; Hepinizi Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu DİSK adına içtenlikle selamlıyorum. Genel merkezi İstanbul’da bulunan tek ITUC üyesi olan DİSK adına, yurtdışından gelen konuklarımıza İstanbul’a hoş geldiniz demek istiyorum.

 

Tarih boyunca medeniyetlere ilham veren, imparatorluklara başkentlik yapan İstanbul, sanayi devriminin ardından işçi sınıfı açısından önemli bir merkez haline gelmiştir. 20 milyona yakın nüfusuyla Türkiye sanayisinin ve hizmetler sektörünün büyük bir bölümünü çevresinde barındırmaktadır. Avrupa’nın en büyük sanayi kentlerinden biridir, yani bir işçi sınıfı şehridir. Yakın tarih boyunca işçi sınıfı tarihinin önemli grevlerine ve eylemlerine ev sahipliği yapmıştır.

 

Toplantıyı gerçekleştirdiğimiz bu salon Taksim Meydanı’ndan sadece birkaç dakika uzaklıkta. Taksim Meydanı, DİSK’in öncülüğünde yüz binlerce kişinin, bütün yasaklamalar ve engellemelere karşın 1 Mayıs’ı kutladığı bir meydandır. Ancak Türkiye’de 1 Mayıs’ı kutlamak o kadar kolay olmadı. 35’i 1977 yılında olmak üzere onlarca işçi bu uğurda hayatını kaybetti. Binlerce işçi bedeller ödedi. Taksim Meydanı Türkiye işçi sınıfı açısından, Türkiye’deki demokrasi mücadelesi açısından önemli bir meydandır.

 

İstanbul’a ve Taksim’e bir kez daha hoş geldiniz demek istiyorum. Uluslararası Sendikal Hareket’in değerli temsilcilerini İstanbul’da ağırlamak bizim için büyük bir onur. 2009 yılında ITUC eski Genel Sekreteri Guy Ryder ve IndustriALL Genel Sekreteri Jyrki Raina “İnsanca İş Günü” kapsamında bu otelde bizimle birlikteydi. 2011 yılında ise Birleşmiş Milletler tarafından düzenlenen “En az Gelişmiş Ülkeler Zirvesi”ne katılan ITUC delegasyonunu ağırlamıştık. İstanbul bir kez daha ITUC’un önemli bir etkinliğine ev sahipliği yapıyor.

 

Dünyamız sürekli bir kriz içinde. Ozon tabakasındaki incelme, iklim değişimi, gıda ve su kıtlığıyla kendini hissettiren ekolojik bir kriz, işsizlik ve yoksullukla kendini gösteren ekonomik krizler ya da temel insan haklarını ve sosyal güvenlik sistemlerini sürekli kötüleştiren sosyal krizler birbirini takip ediyor. Bu krizler geri dönülemez bir hal alırken gezegenimizin ve insanlığın geleceğini tehdit ediyor.

 

Birleşmiş Milletler Binyıl Kalkınma Planları’yla bu tehlikeli gidişe dur demek istiyor. Ancak bütün iyi niyetli bu girişimler yetersiz kalıyor.

 

ITUC, Birleşmiş Milletler’in 2015 sonrası kalkınma planlarına ilişkin tartışmalara dünya işçileri adına müdahil olmaya çalışıyor. Konfederasyonumuz, Mayıs ayında Japonya’nın başkenti Tokyo’da gerçekleştirilen toplantıya katılarak uluslararası işçi hareketinin taleplerini gündeme taşıdı. ITUC ayrıca Rio ve New York’ta yapılan toplantılarda dünya işçileri adına ekolojiden istihdama çok sayıda başlıkta işçilerin seslerini BM düzeyinde dile getirdi.

 

Birleşmiş Milletler’in “Bin Yıl Kalkınma Hedefleri” 2000 yılında açıklanmıştı. Ancak dünya bugün hedeflerin gerçekleştirilmesinin çok uzağındadır. Yoksulluk ve açlığın yok edilmesi bir yana yaşanan ekonomik krizle hem yoksulluk hem de gelir dağılımındaki eşitsizlik artmaktadır.

 

Birleşmiş Milletler “2015 Sonrası Kalkınma Hedefleri”ni belirlemek için bir tartışma süreci başlattı. İşçiler küresel düzeyde ITUC vasıtasıyla ulusal ve bölgesel düzeylerde ise sendikaları aracılığıyla Birleşmiş Milletler’in tartışma sürecine katılmalıdır.

 

BM raporlarına göre son 10 yılda dünyadaki aç insan sayısı hızla artarak 963 milyona ulaştı. Yani dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 15’i aç geziyor. 30 milyonun üzerinde insan ya tamamen aç yaşıyor ya da sonraki öğününü garanti edemiyor.

 

Dünya ekonomisinde etkin olan ülkeler, yoksulluk ve açlıkla mücadeledeki hedeflerine ulaşmaktan çok uzaktalar. Dünyanın yaşanılabilir bir yer olması için uluslararası kurumlar ve hükümetler artık işçilere kulak vermelidir. Uluslararası İşçi Hareketi, temel sendikal hakların korunduğu, yurttaşların karar süreçlerine katıldığı herkesin eğitim ve sağlık hakkına erişiminin garanti altına alındığı, çevre tahribatına son verildiği, yeni bir planlama talep ediyor.

 

Türkiye’deki ekonomik ve sosyal gelişmelere baktığımızda iki farklı tabloyla karşı karşıyayız. Biri resmi tablo diğeri günlük hayat! Resmi açıklamalara göre Türkiye büyüyor, ekonomisi gelişiyor. Bizim gördüğümüz tek büyüme adaletsizlikteki büyüme! Zenginler daha da zenginleşirken, ücretli çalışanlar her geçen gün yoksullaşıyorlar. IMF verilerine göre Türkiye 2007-2010 yılları arasında 184 ülke arasında ortalama 2.2 büyüme hızıyla 122. sıradadır.

 

Hükümetin iddialarının aksine Türkiye krizden en çok etkilenen ülkelerin arasındadır. İstihdam yaratmayan büyüme politikasını medyada Türkiye gelişiyor diye pazarlansa da emekçilerin günlük hayatı ve sosyal haklarda yaşanan gerilemeler krizin en iyi göstergeleridir.

 

İşçilerin büyük bölümü asgari ücretle çalışıyor ve asgari ücret açlık sınırının altında. İşgücüne katılım oranı yüzde 50 ve işsizlik yüzde 13’tür. Gençler arasında işsizlik oranı yüzde 25’e varmaktadır. 2 milyon işçi güvencesiz veya geçici işlerde çalışmaktadır. Peki bu ekonomik tablonun karşısında sendikalar ne yapıyor? Sendikalara, adı Sendikalar Yasası olan bir deli gömleği giydirilmiştir. Sendikalara 1980 Askeri Darbesi’nde giydirilen bu deli gömleğini sonraki hiçbir hükümet çıkarmaya yeltenmemiş, aksine bir düğüm de onlar atmıştır. Yasa değil sanki sınırlamalar ve kısıtlamalarla dolu bir yasaklar manzumesidirR30;

 

Bu nedenle sendikalaşma oranı AKP öncesi yalnızca yüzde 10’dur ve AKP döneminde bu oran yüzde 6’ya düşmüştür. Toplu sözleşme imzalamak için işkolunda yüzde 10, işyerinde yüzde 50+1 barajı, üyelikte noter şartı var. Grev hakkı kullanılamaz haldedir ve bazı işkollarında tamamen yasaktır. Sendika üyesi olmak başlı başına işten atılma sebebidir. Sendikal faaliyetler tutuklanma gerekçesi olabilir. Bugün çoğu yönetici 74 KESK üyesi cezaevindedir. Son 9 ayda bakanlıktan sendikalara yetki gönderilmediğinden 250 bin işçi TİS hakkını kullanamamaktadır.

 

Hükümet yıllardır ILO sözleşmelerine uygun bir sendika yasası çıkartacağına söz vermesine rağmen bir arpa boyu yol gidilmemiştir. 12 Eylül Askeri Darbesi’nin ardından hazırlanan yasalar yürürlüktedir. Geçtiğimiz hafta, DİSK’in katılmadığı, Başbakan ve Çalışma Bakanı nezdinde bir araya gelen 2 işveren örgütü ve 2 sendika konfederasyon
u arasında yasakları ve barajları devam ettiren, milyonlarca işçinin en temel haklarını gasp eden bir taslak üzerinde anlaşmaya varılmıştır.

 

DİSK bu mutabakata kesin bir şekilde itiraz ederken bir yandan da merak etmektedir, “Acaba bazı sendikalar, işverenler ve hükümet arasındaki uzlaşma özel istihdam bürolarını aracılığıyla işçi kiralanmasını, güvencesizliği, esnek çalıştırmayı, bölgesel asgari ücreti ve kıdem tazminatının gasp edilmesini de kapsamakta mıdır?” diye.

 

Devletin, hükümetlerin ve işverenlerin güdümünde sendikacılık yapanlar hükümetin 1980 Askeri Darbesi’nin işçiler üzerindeki olumsuz etkilerini güçlendirecek yeni bir düzenlemeye imza atmış oldular.

 

Türkiye’deki bağımsız sendikal hareket işte bu karanlık tablonun ortasında bir yandan var olma mücadelesi verirken bir yandan da işçilerin insanca yaşam mücadelesinin içindedir.

 

ITUC’un bu uluslararası toplantısı vesilesiyle bir kez daha tekrar etmek gerekirse, DİSK,

 

  • AKP iktidarının, ülkeyi korku imparatorluğuna dönüştüren antidemokratik, yasakçı, baskıcı politikalarına ve uygulamalarına karşı;

 

  • Kıdem Tazminatı’nın kaldırılması, bölgesel asgari ücret, Özel İstihdam Büroları, kayıtdışı çalışma, taşeron çalıştırma, esnek çalışma biçimlerinin yaygınlaştırılması gibi emek sömürüsüne yol açan emek karşıtı politikalara karşı;

 

  • Askeri Cunta ürünü yasaların değiştirip, ILO ve taraf olduğumuz uluslararası sözleşme standartlarına uygun grevli, toplu sözleşmeli sendikal hakların getirilmesi için;

 

Mücadeleye devam edecektir. Uluslararası işçi sınıfı hareketinin bir parçası olarak bu mücadeleden alnımızın akıyla çıkacağımızı biliyoruz.

ITUC ETUC