İŞÇİ SINIFININ ÖRGÜTLENME İRADESİNE AKP DARBESİ!
DİSK Genel Başkan Yardımcısı Ali Rıza Küçükosmanoğlu’nun “SENDİKAL HAKLAR VE YETKİ GASPI”na ilişkin basın açıklaması:
İŞÇİ SINIFININ ÖRGÜTLENME İRADESİNE AKP DARBESİ!
Değerli dostlar,
Cumartesi günü Resmi Gazete’de yayınlanan sendikal istatistiklerle, 12 Eylül faşizminin ürettiği sendikal baraj ve yetki bariyerinin üzerine inşa edilmeye çalışılan, vesayetçi sendikal anlayışın ilk adımları atıldı.
İşçilerin örgütlenme iradeleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın koridorlarında gezen AKP yandaşı sendikacıların, parababası sermaye örgütlerinin, TOBB’un, sektör temsilcilerinin oyunları ile gasp edildi. Binlerce işçinin toplusözleşme yapma hakkı, sendika seçme özgürlüğü bir gecede ayaklar altına alındı. Bu oyunun adı hükümet ve işveren yanlısı sendikacılığın ihyasıdır. Sarı sendikacılığın ihyasıdır. Bu oyunun adı tek tip sendikacılığın işçilere dayatılmasıdır.
Ağır çalışma koşulları altında sendikalaşma arzusundaki milyonların üzerine basarak kurulmaya çalışılan bu sistemin amacı çok açık ve nettir: Daha fazla emek sömürüsü için, işçinin hakkını arayan mücadeleci sendikaları tasfiye etmek. İşverenler ve hükümet temsilcilerinin anlaştığı konu, “sendika olmasın, eğer olursa da emrimizden çıkmayan sendika olsun” anlayışıdır.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nda bir süredir hummalı bir çalışma var. Bu faaliyetin adı “Yetki tespitinde baraj için hangi sayıyı esas alacağız? Hangi sendikayı baraj altına itip, hangisini çıkartacağız?” faaliyetidir. Günü gününe, işkollarındaki işçi sayısının çalışma bakanlığı bürokratlarınca değiştirildiği bir süreçte hangi yetki, hangi barajdan söz ediliyor. Sendikal örgütlenmede bir baraj varsa, yetki varsa, onu belirleyen de işçinin örgütlülüğü olmak durumundadır. İşçiden alınmayan yetki, Bakanlık koridorlarında dağıtılan yetki, yetki falan değildir. Olsa olsa demokratik hakların gaspıdır. İşçi sınıfı üzerinde kurulmaya çalışılan faşizan baskının maskesidir.
Değerli dostlar,
Siyasal iktidarın, çalışma ve sosyal güvenlik bakanlığı bürokratlarının inisiyatifine ve keyfiyetine bırakılmış bir hak olabilir mi? Bu nasıl bir anlayıştır. Bu nasıl bir düşünüş biçimidir? İşçinin örgütlenme iradesinin geçerli olup olmadığına karar veren bağımsız bir kurum değil, işçinin kendisi değil. Hangi sendikal özgürlükten bahsediliyor?
Bakanlık koridorlarında on binlerce, taşeron işçisinin sendikal haklarını, işkolu masalları ile gasp edenler, TBMM Genel Kurulu’nda 30 ve altı işçi çalıştıran, 6 aydan az kıdeme sahip olanlar için sendikal güvenceyi kaldıranlar, noter şartının kaldırılmasını öteleyenler anlaşılan o ki kendi yandaşları olmayan kimseyi bırakmayana dek bu süreci sürdürecekler.
Ama bilsinler ki, bu devran böyle gitmez. Sap döner keser döner. Bunun hesabını veriler.
Değerli dostlar,
Yeni sendikalar kanunu ile yetkili 7 sendika yetkisini kaybetti. Bunlar arasında Konfederasyonumuz üyesi sendikalar da var. Bu sendikaların üye sayıları belli. Ekonomik güçleri belli. Kamuoyunda DİSK-AR raporu ile paylaştık kimi sektörlerde baraj 26 kat arttı. Biliyorsunuz bir işçiyi sendikaya üye yapmanın maliyeti büyük. Örneğin yasadan önce yetkili olan bir sendikamızın barajı geçmek için üye yapması gereken işçi sayısı 14 bin 270. Bunun maliyeti noter parası olarak ödenmesi gereken 570 bin TL. Neden? Çünkü noter şartı 1 yıl ötelendi. Yetkili sendikalar korunmadı. Yani taşlar bağlandı, köpek serbest bırakıldı. Bunu hangi anlayışla açıklayacaksınız?
Değerli dostlar,
Yetkisiz, barajsız, noter şartsız özgürlükçü bir sendika istiyoruz. Bunun için 12 Eylül karanlığından bu yana mücadele ediyoruz. Ancak görünen o ki 12 Eylül karanlığı, AKP eli ile zifiri karanlık olmuştur. Hak ve özgürlükleri gasp etmeyi oyun zannedenler, insanların emeklerini, ekmeklerini çalmayı marifet sayanlar rahat koltuklarında oturmaya devam ediyorlar. Ama zannetmesinler ki o oturdukları koltuklar böyle rahat kalmaya devam edecek. Siz birilerinin canını yaktıkça, adaleti yok saydıkça, yasaları kendiniz ve yandaşlarınız için yapmaya devam ettikçe, o koltuklar size daha fazla batmaya başlayacaktır.
DİSK, Türkiye işçi sınıfının sermayeden ve devletten bağımsız bir biçimde kendini inşa etmesinin adıdır. Bizi zulüm ile ayak oyunları ile derdest etmeye heveslenenler çok çıktı. Bunların kimisi apoletliydi, kimisi kravatlı. 1970 yılında TBMM’de oturan ve DİSK’in canına ot tıkamaktan bahseden Hitler, Mussolini özentileri ancak 12 Eylül Faşizmi ile amaçlarına ulaşabildiler. Ama biz zindanlara, faşizme teslim olmadık. Yine ayaktayız! Ayakta olmaya direnmeye devam edeceğiz. Vardık, varız, varolacağız!
Çünkü biz gücümüzü, parababalarından almıyoruz! Biz gücümüzü üretimden, alınterimizden alıyoruz. Çünkü biz işçi sınıfının onurlu davasını güdüyoruz. İşçi sınıfınının örgütlenme iradesini barajlara, yetki gasplarını kıracaklarını sananlar, mücadele tarihimizi bilmeyenlerdir. Bu yaptıkları hukuksuzluğun, haksızlığın cevabını en ağır bir biçimde alacakladır.
Buradan hükümeti yanlışından bir kere daha dönmeye çağırıyoruz. Hak ve hukuk tanımayan uygulamalarınıza son verin. ILO Sözleşmelerine ve Evrensel Normlara uyun. Türkiye’nin alnına “demokrasi düşmanlığı” yaparak kara çalmaktan vazgeçin.
Bilin ki, zulüm ile Abad olanın ahri berbad olur.