AKP'nin Baskıcı, Otoriter İktidarına Karşı Gece-Gündüz Direnişe!
DİSK Genel Başkanı Kani Beko’nun, KESK’in “İnsanca Yaşam, Güvenceli Gelecek, Eşit, Özgür ve Demokratik Bir Türkiye İçin” yaptığı yürüyüşün Ankara’da engellenmesi ve kamu emekçilerine şiddet uygulanmasına ilişkin açıklaması:
AKP’NİN BASKICI, OTORİTER İKTİDARINA KARŞI GECE-GÜNDÜZ DİRENİŞE!
AKP-Memur Sen işbirliğiyle kamu emekçilerini yoksulluğa ve sefalete mahkum eden 3+3’lük artış sözleşmesine itiraz eden KESK’in, “İnsanca Yaşam, Güvenceli Gelecek, Eşit, Özgür ve Demokratik Bir Türkiye İçin” 16 Ağustos’ta dört koldan yaptığı ve dört gündür süren yürüyüşün Ankara’daki son durağında polis yine vahşice saldırdı.
Sadece iki milyon kamu emekçisinin insanca yaşam, güvenceli gelecek ve sendikal hak ve özgürlükleri için değil, ülkenin eğitim ve sağlık gibi temel kamusal hakları ellerinden alınmış milyonlar için, eşit, özgür, demokratik bir Türkiye için, sömürüye, savaşa, muhafazakârlaştırmaya, yağma ve talana, baskı ve şiddete karşı demokratik hakkını kullanarak yürüyen kamu emekçilerine devletin kolluk güçleri şiddetle, kimyasal gazlarla, basınçlı sularla saldırdığı, insanların kollarını, kafalarını kırıp onlarcasını yaraladığı, anayasal protesto haklarını kullanmalarını yasadışı bir şekilde engellediği, devletin gücünü, baskı ve terörünü bir kez daha emekçilerin üzerinde keyfince kullandığı, yani, AKP’nin “ileri demokrasisi”nin en rafine örneklerinin sergilendiği saatlerde Başbakan Tayyip Erdoğan “Diktatör görmek isteyen Mısır’a baksın!” diyordu.
Başbakan’a göre, diktatörlüğün olduğu yerde meydanlarda istenildiği gibi konuşulmaz, gazeteler, dergiler, televizyonlar yayın yapamazdı. Sallandırırlardı!
Kimyasal gazlara, silah olarak kullanılan gaz fişeklerine, asitli ve basınçılı sulara, satırlı-sopalı saldırılara maruz kalınması, gerçeklerin örtbas edilerek iktidar yanlısı yayınlar yapılması da “demokratik” sayıldığından; anlaşılan Başbakan’a artık yeni “ileri demokrasi” kriterleri gerekmektedir.
İktidar şakşakçısı yayınlar yapan kanal ve gazetelerin varlığı nasıl ki dün de “demokrasinin” göstergelerinden biri olarak sayılmışsa; emekçileri iktidarın açlık ve sefalet politikalarının çarmıhına geren sarı sendikaların, güdümlü sendikacıların varlığı da yine bugünkü iktidarın muavin koltuğundaki yerlerinde “sözleşmeci-yetkili sendika” sıfatıyla ağırlanmaktadır. Bunun dışında kalan herkes “marjinal”dir!
Örgütlenme hakkının gaspedilmesine, toplusözleşme yetkilerinin fiilen kaldırılmasına, grev hakkının olmamasına, temel sendikal ve demokratik hakların kullandırılmamasına, hükümetin övünmekten bıkıp usanmadığı ekonomik büyümenin ücretlere bir türlü yansımayarak kamu emekçilerinin sefalete mahkum edilmelerine itiraz eden (KESK ve DİSK gibi) “aşırı” sendikaların/sendikacıların muhtemelen artık öyle ya da böyle “sallandırılmaları” hayal edilmektedir!..
AKP iktidarının gerek Gezi sürecinde ve gerekse dün KESK’e yönelik saldırıları bir kez daha göstermiştir ki; bu koşullar altında “sendikacılık” açısından fazlaca bir yol kalmamaktadır. Sermaye cephesi ve hükümet tüm hukuk kurallarını hiçe sayarken biz kendimizi 12 Eylül’den yadigar kalan ve AKP iktidarınca tahkim edilen sınırlara mahkum etmeyecek, fiili-meşru bir mücadele çizgisini örmekten başka bir yolumuz olmadığını bileceğiz.
Türkiye’de yaşanan en büyük halk hareketi olan Haziran isyanı, alışılan yolların dışına çıkıldığında ortaya çıkabilecek enerjiyi göstermiştir. “Gündüz işte, gece direnişte!” diyerek meydanları dolduran milyonların gündüzünün de örgütlenmesi mümkündür. Bu ülke halkı direnmenin mümkün olduğunu görmüş ve özgürleşmenin tadına varmıştır.
O halde bu fiili-militan-yaratıcı enerjiyi işyerlerine taşımanın tam zamanıdır. “Gece-gündüz direniş”in karşısında hiçbir güç duramayacaktır!