Image Map

Avrupa Parlamentosu sendikal ve sosyal haklar çalıştayı

Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu 20 Kasım 2013 tarihinde Fransa’nın Strazburg kentinde bulunan Avrupa Parlamentosu’nda “Türkiye’de Sosyal ve Sendikal Haklar” başlıklı bir çalıştay düzenledi. Çalıştaya TBMM’den ve Avrupa Parlamentosu’ndan milletvekillerinin yanı sıra Türkiye’den Konfederasyon yönetilcileri ve ILO, Avrupa Komisyonu, Ekonomik Sosyal Konsey gibi kurumların temsilcileri de katıldı.

Türkiye’deki sendika yasalarının ve uygulamaların uluslararası sözleşmelere ve AB üyelik sürecine uyumu açısından değerlendirildiği toplantıya DİSK adına Genel Sekreter Arzu Çerkezoğlu katıldı.

Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eş Başkanları Helene Flautre ve Afif Demirkıran yönettiği toplantıya katılanlar arasında DİSK Eski Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi de bulunuyordu.

Hükümet adına yapılan konuşmalarda sendika yasalarındaki “değişiklikler ve iyileştirmeler” anlatılırken, ILO Uluslararası Standartlar Dairesi Müdürü Karen Curtis ve AB Türkiye Karma İstişare Komitesi Raportörü Annie van Wezel yaptıkları sunumlarda Türkiye’deki sendikal hakların AB ve ILO normlarına uyumsuzluklarını ortaya koydular.

DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu Gezi Parkı eylemlerinde hayatını kaybedenleri andığı konuşmasında sendikal hak ihlallerinin yanı sıra kadın istihdamındaki sorunlara, taşeronlaşmaya, kayıt dışı çalışmaya ve kıdem tazminatının gaspına yönelik hazırlıklara değindi.

KESK Genel Sekreteri İsmail Hakkı Tombul ise kamu hizmetlerinin özelleştirilmesinin çalışma koşullarına verdiği zararlara ve hükümetin sendikal faaliyetlere müdahalesini vurgu yaptı.

cerkezogluap

DİSK Genel Sekreteri Dr. Arzu Çerkezoğlu’nun konuşmasının ana hatları:

Türkiye’deki sendikal ve sosyal haklar atölyesine kısa bir katkı yapmaya başlamadan önce; haziran ayından bu yana, işten atılmayı, tutuklanmayı, yaralanmayı hatta ölümü göze alarak “doğa, demokrasi ve ifade özgürlüğü” için yapılan eylemlere katılan bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını ama özellikle yitirdiğimiz 7 genç insanı anmak istiyorum.

Bu tartışmaya bir sendika sözcüsü olarak katılmadan önce; her gün iş kazalarında hayatını kaybeden, sendika üyesi olduğu için işten atılan, güvencesiz koşullarda evine ekmek götürmeye çalışan işçileri ve tutuklu bulunan sendikacı arkadaşlarımı anmak istiyorum.
Türkiye’nin demokratikleşmesi eski ama kısa bir hikâyedir. 1980 Askeri Darbesi’yle şekillenen siyasi ve ekonomik düzen AKP hükümetiyle yeni ve daha baskıcı bir aşamaya geçmiştir.

1980 yılında darbeciler tarafından hazırlanan dünyada eşi benzeri görülmemiş yasaklarla ve engellemelerle dolu sendikalar yasası aradan geçen on yıllara rağmen ILO Sözleşmeleri’ne uygun hale getirilmemiştir.

Bu süre zarfında Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Komisyonu, ILO ve diğer uluslararası kurumlar gibi konuyla ilgili çok sayıda rapor yayımlamış çok sayıda toplantı yapmıştır. Özellikle son 10 yıldır parlamentoda büyük çoğunluğa sahip olan hükümet verdiği sözleri yerine getirmemiştir.

Avrupa kamuoyuna büyük bir demokratikleşme adımı olarak sunulan anayasa reformu sendikal haklar konusunda pratikte hiçbir iyileşmeye yol açmamıştır.

Ardından değiştirilen sendika yasası koşulları darbe döneminden daha kötü hale getirmiştir.

Bugün Türkiye’de sendika kurmanın ve sendika üyesi olmanın önünde önemli engeller bulunmaktadır. Emeklilerin, öğrencilerin, çiftçilerin, hâkim ve savcıların, polislerin sendika kurmaları yasaktır bu alanlarda kurulmuş sendikalar mahkeme kararıyla kapatılmıştır.

Türkiye’deki istihdamın yarısından fazlasını oluşturan ve sosyal sigorta sistemine kaydı bulunmayan işçiler sendikalara üye olamamaktadır. Kayıtlı işçilerin önemli bir bölümünü oluşturan taşeron işçilerin üye olmasının önünde büyük engeller vardır.
Sendika üyesi işçilerin toplu sözleşme hakkından faydalanabilmelerinin önünde daha ciddi engeller vardır. TİS’ten faydalanan işçilerin oranı %8’dir.

En temel sendikal hak olan grev hakkı ise büyük ölçüde yasaklanmıştır. Bu sınırlı hakkı kullanmaya çalışan işçiler, Türk Hava Yolları örneğinde olduğu gibi şirket veya kamu yöneticileri tarafından baskı altına alınmaktadır. Resmi kanallardan grev kırıcılık yapılmaktadır.

Sendika üyesi olmak işten atılmak, sendikal faaliyette bulunmak tutuklanmak anlamına gelmektedir.

Bugün Türkiye işçi sınıfı yeni bir saldırı altındadır. İşsizliğin yüksek olduğu ve iş güvencesinin günden güne azaldığı ülkemizde hükümet yeni bir yasa tasarısıyla kıdem tazminatını gasp etmek istemektedir.
Kıdem tazminatının kaldırılması veya zayıflatılmasına yönelik hazırlıklar işçilerde ve onların ailelerinde ciddi kaygılara neden olmaktadır.
Avrupa Komisyonu ve Türkiye arasında devam eden ve bir türlü ilerlemeyen görüşmelerin beklediği adımlardan biri İstihdam ve

sosyal Politikalar başlıklı 19. Fasıl’dır. Bu Fasıl’ın açılması için sendika yasalarının ILO Sözleşmeleri’ne uygun biçimde düzenlenmesi gerekmektedir. Hükümet bunu bildiği halde inatla gerekli düzenlemeleri yapmamaktadır.

Medya ve üniversitelere yönelik baskı, polis şiddeti, başbakanın yaşam tarzına müdahalesi günlük yaşamın bir parçası haline gelmiştir.

Peki bu karanlık tablonun içinde hiç mi umut ışığı yok? Sendikalar tarafından Taksim Meydanı’nda kutlanmak istenen 1 Mayıs’a yönelik şiddetin ardından hükümetin uzlaşmaz tutumuna karşı halkın tepkisi büyümektedir.

Türkiye halkı sokaklarda yeter artık demektedir. Basın özgürlüğü, barınma hakkı, temiz bir çevrede yaşama isteği gibi farklı nedenlerle milyonlarca insan Türkiye’nin dört bir yanından her türlü baskı ve şiddete karşı sokaklardadır. Türkiye’nin geleceğini Haziran İsyanı ve doğurduğu halk hareketi belirleyecektir.

Türkiye hükümeti artık sokaklardan gelen bu sese kulak vermelidir. Başta sendikalar ve işçiler olmak üzere Türkiye halkının demokrasi, ifade özgürlüğü ve insanca bir yaşam için mücadelesi sürecek. Gezi Parkı eylemcilerinin söylediği gibi: Bu daha başlangıç mücadeleye devam…

 

ITUC ETUC