2014 yılı bütçesi sermayenin bütçesidir!
DİSK Genel Başkanı Kani Beko’nun, AKP hükümetinin 2014 bütçe belirlemesi ve görüşmelerine ilişkin yaptığı açıklama:
2014 YILI BÜTÇESİ SERMAYENİN BÜTÇESİDİR!
Bütçeler kamu adına yapılacak harcamalar için ihtiyaç duyulan kaynağın, kimlerden ve hangi araçlarla toplanacağını ve ne biçimde kullanılacağını belirleyen belgelerdir. Toplumun örgütsüzlüğünün ve anti-demokratik yasaların gölgesinde, katılımdan uzak, AKP hükümetinin yönelimlerince şekillenen süreçler sonucunda oluşturulmaktadır. Toplum adına alınan bu kararlar, büyük oranda IMF gibi uluslararası finans kuruluşlarının “tavsiye” ve “önerileri” dikkate alınarak, sermaye kesimlerinin beklentilerine göre belirlenmektedir. Dolayısıyla, birbirinin tekrarı haline gelen bütçe kanunları özü itibari ile anti demokratik ve gelir dağılımını bozan bir içeriğe sahiptir.
2014 yılı bütçesinin genel çerçevesi de bu eksende oluşturulmuştur. Kamu harcamalarını “mali disiplin” ile baskı altında tutarken, teşvikler, vergi indirimleri, sigorta prim destekleri ile şirketlere, sermaye kesimlerine son derece cömert davranıldığı görülmektedir.
Türkiye’de “Toplam Genel Bütçe Harcamaları”nda AB ülkeleri ve gelişmiş ekonomilere göre son derece gerilerdedir. IMF ve Avrupa İstatistik Kurumu verilerine baktığımızda genel bütçe harcamalarının milli gelirdeki payı AB ülkelerinde %49 olarak görülürken, Türkiye’de bu oran %37 seviyesindedir.
Ülkelerin bütçe harcamalarında kısıntıya gitmeleri bir başarı değildir. Sorun kaynakların etkin bir şekilde toplanarak, adil bir biçimde dağıtılmasıdır. Ancak Türkiye açısından durum tam tersi doğrultudadır.
Bütçe sunuş konuşmasında Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in verdiği veriler bunu somut olarak ortaya koymaktadır.
1) Türkiye’de haftalık çalışma süresinin OECD ülkelerinin 11 saat üzerinde olduğu ve çalışma sürelerinin OECD ortalaması seviyesinde olması halinde milyonlarca istihdamın önünün açılacağı belirtilirken, çözüm olarak nedense yine çalışma koşullarını emekçiler aleyhinde ve işverenlerin keyfiyeti doğrultusunda şekillendirmeyi amaçlayan esneklik bir zorunluluk olarak gösterilmekte ve dayatılmaktadır. (s.14)
2) Adaletsiz vergi olarak bilinen dolaylı vergiler bütçede ağırlığını korumaktadır, gelir vergisinin bordrolu emekçilerin sırtına yıkılması, buna karşın sermaye çevrelerine aktarılan kaynağın, teşviklerin devasa boyutlara ulaşması, yukarıda tanımlanan durumu iyice derinleştirmektedir. Bakan konuşmasında “Özellikle kamu maliyesi ağır bir borç yükü altında ezilmekteydi. Bu durum özel kesimin önünde önemli bir engel oluşturmaktaydı” diyerek kamu kesimini rahatlatmak adına kemer sıkma politikalarına baş vurulduğunu itiraf etmektedir. Faize ayrılan pay azalırken, kaynaklar özel sektör için seferber edilmiş, yetmemiş işsizler için yararlanmasının istisna halinde geldiği işsizlik fonu da bu amaçla kullanılmıştır.
3) 2014 yılı bütçesi için, işveren prim teşviki için 8,4 milyar TL, ihracat desteği için 854 milyon TL, esnaf kredi faiz desteği için 528 milyon TL, teşvik ödemeleri için 345 milyon TL, KOBİ destekleri için 263 milyon TL kaynak ayırdığı ifade edilmektedir. Öğretmen açığının kapatılması için kadro alımları söz konusu olduğunda, kaynak sıkıntısından bahseden hükümet, 10 milyar TL’yi aşkın devasa bir kaynağı teşvik adı altında sermaye kesimlerine aktarmayı hedeflemektedir. Bu tutarla 300 bin kamu emekçisini istihdam etmek, kamudaki öğretmen açığını kapatmak mümkündür. Ayrıca araştırma-geliştirme faaliyetleri için uygulanması planlanan teşviklerin 2014 yılında 3,8 milyar düzeyine çıkartılmaktadır. Bu faaliyetler sonucunda elde edilen bilginin ne oranda kamusal bir değer olarak toplum yararına kullanıldığı belli olmadığı gibi elde edilen bilgiler ticaretin konusu haline getirilmektedir.
4) Sosyal güvenlik harcamalarını 2008 yılında bütçede kara delik ilan eden AKP hükümeti, emeklilik yaşını 65 yaşa yükseltmiş, prim sürelerini 7200 güne çıkartmış, emeklilik maaşı bağlanma oranlarını aşağıya çekmiş, sağlıkta katkı payı uygulamasını gündeme getirmişti. Buna karşın işverenler adına Sosyal Güvenlik Kurumu’na sadece 2014 yılında 8,4 milyar TL’yi bütçeden aktarmayı planlamakta sıkıntı görülmediği gibi, bireysel emeklilik sistemini teşvik etmek için 2013 yılı Merkezi Yönetim Bütçesi’nde 1,3 milyar TL olan ödeneği 2014 yılında yüzde 56 artırarak yaklaşık 2 milyar TL’ye çıkartmakta da sakınca görülmemektedir. Sermayenin çıkarı söz konusu olunca kamu kaynakları seferber edilmektedir. Bunun faturası halka vergilerle çıkartılmaktadır.
5) KDV, ÖTV gibi mal ve hizmetler üzerinden alınan vergilerin OECD ülkelerine göre yüksek olmadığı, asıl sorunun gelir ve kazanç üzerinden alınan vergilerin düşüklüğü olduğunu ifade eden Maliye Bakanı, şirket kazançları üzerindeki vergi yükünü 2002 yılına kıyasla 31 puan düşürerek yüzde 34’e indirdiğini söyleyerek bunun sorumlusunun kendileri olduğunu itiraf etmektedir. OECD ülkeleri arasında gelir, kazanç ve servet üzerinden en düşük vergi yüküne sahip 7’nci ülke olduğu ifade edilmektedir. İşçilerden emekçilerden aldığı vergilerde ısrarcı olan hükümet söz konusu şirketler olunca bu vergileri almamak için elinden geleni yapmaktadır.
6) Son 5 yılda, GAP için 27,1 milyar TL kaynak aktarıldığı ifade edilmektedir. Aynı dönemde işsizlik fonundan hükümetin yatırım bütçesine GAP için ayrılan paranın %40’ı kadar bir para (11,5 milyar TL) aktarılmıştır. Hükümetin yatırımlarının önemli bir kısmı işsizlerin parası ile gerçekleştirilmiştir.
2014 bütçesi bu gerçekler ışığında görüşülmektedir. Kamu hizmetlerinin, toplumsal yarar değil, piyasa ihtiyaçları üzerinden yeniden yapılandırıldığı, sağlık başta olmak üzere, sosyal güvenliğin, eğitimin ve diğer temel kamu hizmetlerinin idaresinin şirketleştirildiği bir süreçteyiz. Kaynaklarının önemli bir kısmının fonlar eli ile denetlenemez hale geldiği, emekçilerin, işsizlerin, emeklilerin en temel taleplerinin kaynak yok denilerek görmezden gelindiği, buna karşın sermaye için tüm kaynakların seferber edildiği bu bütçe sermaye çevrelerinin ihtiyaçlarına göre şekillenmiş bir “sermaye” bütçesidir.
Genel bütçeden, eğitim, sağlık ve güvenlik kurumları dikkate alındığında son 8 yıldır en çok kaynak artıran kurumlar sırasıyla Diyanet, İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü’dür. Bu süreçte Diyanet’e ayrılan kaynak 4,2 kat, İçişleri Bakanlığı’na ayrılan kaynak 3,9 kat, Emniyet Genel Müdürlüğü’ne ayrılan kaynak 3,5 kat artmıştır. Genel Bütçede artış 2,5 kat, hükümetin artışı ile övündüğü Milli Eğitim Bütçesi’ndeki artış 3,4 kattır. Buna karşın maliyetleri giderek daha fazla halkın üzerine yıkılan sağlık için ayrılan bütçe ortalamanın çok altında kalmıştır.
Toplumun geniş kesimlerinin katılım sürecinden dışlandığı, halkın kaynaklarının sermaye kesimleri, yandaş kurumlar ve güvenlik aygıtına aktarıldığı bu tasarı kabul edilemez. Toplumsal ihtiyaçlar için bir ekonomi, halk için bütçe istiyoruz.