DİSK Genel Sekreteri Çerkezoğlu’nun, ‘AB üyelik sürecinde sendikal haklar’ konulu toplantıdaki konuşması
DİSK Genel Sekreteri Dr. Arzu Çerkezoğlu bugün Brüksel’de “Avrupa Komisyonu- Türkiye: Sendikal Haklar Mevzuatına Yönelik Üst Düzey Çalışma Grubu” toplantısında bir konuşma yaptı. Türkiye’den ve Avrupa’dan sosyal tarafların, Çalışma Bakanlığı temsilcilerinin, sendika ve işveren temsilcilerinin, uzmanların ve akademisyenlerin katıldığı toplantıda, Türkiye’nin AB ile müzakere sürecinde “Sosyal Politika ve İstihdam” başlıklı 19. Faslın açılıp açılmaması konusunda görüşler dile getirildi.
Çerkezoğlu’nun konuşmasının ardından söz alan Çalışma Bakanlığı temsilcileri, konuşmanın Türkiye’deki gerçekleri yansıtmadığını ve bu konuşmayı kınadıklarını söylediler. Konuşmanın gerçekleri yansıtıp yansıtmadığını Türkiye’deki milyonlarca emekçinin takdirine bırakıyoruz…
Bütün katılımcıları içtenlikle selamlıyorum. 2014 yılının herkese sağlık ve mutluluk getirmesini diliyorum. Avrupalı dostlarımızın da Noel’ini kutluyorum. Umarım Noel’de dinlenme ve sevdikleriyle vakit geçirebilme fırsatları olmuştur.
Konuşmama, her gün iş kazalarında hayatını kaybeden, sendika üyesi olduğu için işten atılan, güvencesiz koşullarda evine ekmek götürmeye çalışan işçileri ve tutuklu bulunan sendikacı arkadaşlarımı anarak başlamak istiyorum…
Burada, Brüksel’de, Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecini, İstihdam ve Sosyal Politika Faslını ve sendikal yasaları konuşmak için bir araya geldik…
Ama bugün Ankara’da, İstanbul’da veya Türkiye’nin sınır kentlerinde başka konular konuşuluyor. Yolsuzluk, rüşvet ve silah kaçakçılığı konuşuluyor. Bakanlar istifa ediyor, polisler, hakimler ve savcılar görevden alınıyor, sokaklarda gösteriler düzenleniyor.
Ankara’da hukukun üstünlüğü ilkesini askıya alan bir hükümet var. Ankara’da uluslararası normları ihlal ederek Suriye’deki silahlı gruplara sevkiyat yapan bir hükümet var. Ankara’da çocukları yolsuzluktan tutuklu bulunan bakanlar var. Oğlu karakola ifade vermeye gitmeyen ve firari durumdayken resmi makam korumalarıyla gezen başbakan ise bugün Brüksel’de…
Yasama, yürütme, yargı, medya, ticaret ve hatta dini inanca dayalı bütün güçleri tek kişinin elinde toplamak isteyen bir hükümet meşru mudur?
AB üyelik sürecini ve yasaların AB normlarına uygun hale getirilmesini böyle bir hükümet ile mi görüşeceğiz?
Barışçıl gösterilere katılan gencecik işçiler sokak ortasından öldürülürken, katilleri ödüllendirirken, yaslı ailelere davalar açılırken bu hükümet ve bu hükümetin kurumları meşru mudur?
19 Fasıl teknik bir konudur… Lami cimi yok… İngilizcesiyle “no ifs and buts” 19. Fasıl’ın açılması için Türkiye’de mevzuatın AB standartları ve ilgili ILO Sözleşmeleri ile uyumlu hale gelmesi gerekmektedir.
ILO Uzmanlar Komitesi raporları ve ILO Uluslararası Standartlar Komitesi raporları başta olmak üzere çok sayıda rapor Türkiye’deki sendika yasalarının ILO Sözleşmelerine uygun olmadığını açıkça ortaya koymaktadır.
1980 yılında darbeciler tarafından hazırlanan dünyada eşi benzeri görülmemiş yasaklarla ve engellemelerle dolu sendikalar yasası aradan geçen on yıllara rağmen ILO Sözleşmeleri’ne uygun hale getirilmemiştir.
Bu süre zarfında Avrupa Parlamentosu, Avrupa Komisyonu, ILO ve diğer uluslararası kurumlar konuyla ilgili çok sayıda rapor yayımlamış çok sayıda toplantı yapmıştır. Özellikle son 10 yılda parlamentoda büyük çoğunluğa sahip olan hükümet verdiği sözleri yerine getirmemiştir.
Bir şirketin hatta tek bir patronun çıkarı için bir gecede yasa çıkartanlar milyonlarca işçiyi ilgilendiren yasalar için yıllardır vakit bulamamıştır.
Avrupa kamuoyuna büyük bir demokratikleşme adımı olarak sunulan anayasa reformu sendikal haklar konusunda pratikte hiçbir iyileşmeye yol açmamıştır.
Ardından değiştirilen sendika yasası koşulları darbe döneminden daha olumsuz koşulları beraberinde getirmiştir.
Bugün Türkiye’de sendika kurmanın ve sendika üyesi olmanın önünde önemli engeller bulunmaktadır. Emeklilerin, öğrencilerin, çiftçilerin, hâkim ve savcıların, polislerin sendika kurmaları yasaktır. Bu alanlarda kurulmuş sendikalar mahkeme kararıyla kapatılmıştır.
Türkiye’deki istihdamın yarısından fazlasını oluşturan ve sosyal sigorta sistemine kaydı bulunmayan işçiler sendikalara üye olamamaktadır. Kayıtlı işçilerin önemli bir bölümünü oluşturan taşeron işçilerin üye olmasının önünde büyük engeller vardır.
Sendika üyesi işçilerin toplu sözleşme hakkından faydalanabilmelerinin önünde daha ciddi engeller vardır. İşyeri, işletme ve işkolu barajları, uzun süren davalar, işten atılmalar nedeniyle TİS’ten faydalanan işçilerin oranı %8’dir.
En temel sendikal hak olan grev hakkı ise büyük ölçüde yasaklanmıştır. Bu sınırlı hakkı kullanmaya çalışan işçiler, Türk Hava Yolları, ÇAYKUR ve İzmir Büyükşehir Belediyesi örneklerinde olduğu gibi şirket veya kamu yöneticileri tarafından baskı altına alınmaktadır. Resmi kanallardan grev kırıcılık yapılmaktadır.
Oturum başlığı “özel sektörde çifte baraj” olarak belirlenmiş. Bu durum Türkçe’de işçi ve kamu çalışanı ayrımından kaynaklanan bir ifade bozukluğu mudur? Yoksa bütün kamu hizmetlerini özelleştirmeye yönelik bir niyetin göstergesi midir? Çifte barajdan kamu veya özel sektörde çalışan bütün işçiler mağdurdur.
Kamuda veya özel sektörde çalışan bütün işçiler, ulusal, işkolu ve işletme düzeyinde barajlar nedeniyle sendikal haklarını kullanamamaktadır.
Örgütlenmenin önündeki bütün barajlar kaldırılmadan örgütlenme özgürlüğü tesis edilemez. Örgütlenme özgürlüğü olmadan sosyal diyalog mümkün değildir. İşçilerin örgütlenme ve ifade özgürlüğü tam olarak tesis edilmeden sosyal diyalog mekanizmaları üzerinde sağlıklı bir tartışma yürütülemez.
Konfederasyonumuz DISK, Türkiye’de ilerici bir emek örgütü olarak, bağımsız ve demokratik sendikacılığın temsilcisidir. Avrupa düzeyinde de ETUC’un üyesiyiz. Ülkemiz AB üyesi olmamasına rağmen biz 80’li yıllardan bu yana resmi anlamda Avrupa işçi sınıfının bir parçasıyız.
ETUC ‘Türkiye’nin üyelik gerekliliklerini ve AB Temel Haklar Sözleşmesinin hükümlerini, sadece kâğıt üzerinde değil aynı zamanda fiilen yerine getirmesi kaydıyla’ Türkiye’nin AB’ye üyeliğini desteklemektedir.
ETUC, ayrıca “AB üyeliği gerekliliklerine ve sendikal hakları da içeren temel haklara tam uyuma bağlı olarak Türkiye ve Balkanlara doğru genişleme, Doğu Avrupa ve Akdeniz’le ilgili samimi komşuluk politikaları ile dünyanın diğer bölgeleriyle işbirliğini” savunmaktadır.
Son olarak, Türkiye, ilgili bütün yasaları ILO Sözleşmeleri çerçevesinde yeniden düzenlemeli, Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı’nı çekince koymadan kabul etmelidir. Toplu pazarlık hakkının önündeki bütün barajlar kaldırılmalı, sendikaların bütün düzeylerde pazarlık ve temsil hakkı tanınmalıdır. Bu koşullar yerine getirilmeden işçilerin sosyal diyalog mekanizmasında yer almasının hiçbir işlevi yoktur.
Bu koşullar gerçekleşmeden 19. faslın açılması, konuşmamın başında kısaca tarif etmeye çalıştığım konjonktürde, oldukça olumsuz sonuçlara yol açabilir. Hükümet, AB ile yeni bir fasıl başlatmayı tüm hukuk sistemini alt üst ederek, kuvvetler ayrılığı ilkesini ortadan kaldırarak yolsuzluk iddialarını örtbas etmekle eleştirildiği bir ortamda iç politikada kullanabileceği bir fırsat olarak görmektedir. Kısacası bu fasıl hükümet için bir yol haritası olmaktan çok iç siyasette bir soluklanma aralığını ifade etmektedir. Bu soluklanmanın belirli standartlara ulaşılmadan sağlanması durumunda, bahsedilen ILO ve Avrupa Sosyal Şartı koşullarının bir daha hiç gündeme gelmeyeceği ve bu koşullarda mevcut hükümetin baskı politikalarını daha da arttıracağı konusunda ciddi kaygılarımız vardır.