DİSK Genel Başkanı Kani Beko'nun Üçlü Danışma Kurulu toplantısında yaptığı konuşma
DİSK Genel Başkanı Kani Beko’nun bugün (9 Temmuz 2014, Çarşamba) Çalışma Bakanlığı’nda, Avrupa Birliği müzakere sürecinde yer alan “19 Nolu Sosyal Politika ve İstihdam Faslı’nın açılış kriterlerinin değerlendirilmesi” gündemi ile yapılan Üçlü Danışma Kurulu toplantısında yaptığı konuşma:
AB üyelik sürecinde “Sosyal Politika ve İstihdam” konulu 19. Fasıl’a ilişkin olarak çok sayıda üst düzey toplantı gerçekleşiyor, uzmanlar arası çalıştaylar düzenleniyor. Makaleler, raporlar ve basın açıklamaları yayımlanıyor.
Hükümetin bu faaliyetleri Avrupa Birliği kurumlarına da aktardığını tahmin ediyoruz. Ancak merak ettiğimiz bazı konular var…Açlık sınırının altındaki asgari ücreti, kayıt dışı çalışmanın yaygınlığını, işyerlerinde yaşanan ölümleri, sendikalaşma oranındaki düşüklüğü uluslararası kamuoyuna nasıl açıklıyorsunuz. Merak ediyoruz.
Bunlar genel olarak merak ettiğimiz konular. Sadece son haftalara yaşanan bazı olaylara bakalım.
Kristal-İş Sendikası’nın 5800 işçinin katılımıyla başladığı Şişe-Cam Grevi’nin “milli güvenliği ve genel sağlığı tehdit ettiği” gerekçesiyle ertelenmesini Avrupa dillerine nasıl tercüme ediyorsunuz. Gerçekten merak uyandırıcı bir konu…
DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu, Genel Başkanı olduğu Dev Sağlık-İş Sendikası’nın 12 bin üyesinin üyelik hakkının yok sayılmasını ilişkin olarak TBMM önünde bir basın açıklaması düzenledi. Basın açıklaması sırasında darp edilerek gözaltına alındı. Kendisi aynı zamanda Avrupa Sendikalar Konfederasyonu ETUC’un Yönetim Kurulu üyesidir. Sendikası da Uluslararası Kamu Hizmetleri Enternasyonali’nin (PSI) üyesidir. Gözaltı olayı dünyanın her yerinde protesto edildi. Büyükelçiliklerimiz ve konsolosluklarımız nasıl tepkileri nasıl cevapladılar, merak ediyoruz.
Soma faciasının hemen ardından İzmir’de hayatını kaybeden madencileri anmak için düzenlenen bir yürüyüşe katıldım. Orada, TOMA beni hedef alarak su sıktı. Başımdan vuruldum. Bir haftayı hastanede geçirdim. Bir Konfederasyon başkanının bu şekilde yaralanmasını nasıl açıklıyorsunuz.
İzmir Eşrefpaşa Hastanesi’nde tedavim devam ederken ziyarete gelen, telefon eden veya mesaj gönderen herkese çok teşekkür ediyorum. Ancak hükümet kanadından, Çalışma Bakanlığı’ndan ne beni ne de Genel Sekreterimiz Arzu Çerkezoğlu’nu geçmiş olsun demek için arayan olmadı.
Bizi sosyal taraf olarak toplantılara davet ediyorsunuz. Birlikte görüşmeler, çalışmalar yapıyoruz. Ertesi gün gözaltına alıyorsunuz, yaralıyorsunuz, gaza boğuyorsunuz, öldürmeye teşebbüs ediyorsunuz… Bu nasıl bir sosyal diyalog biçimi…19. Fasıl’da, Avrupa Sosyal Şartı’nda, ILO Sözleşmeleri’nde, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde böyle bir sosyal diyalog biçimi tarif edilmiyor. Karşımıza TOMA’sıyla, copuyla, biber gazıyla, yasağıyla, baskısıyla çıkan bir sosyal tarafla sağlıklı diyalog kurmak mümkün olmuyor…
Ne zaman taleplerimizi iletmek istesek karşımızda kolluk kuvvetlerini görüyoruz. Ancak ne zaman kolluk kuvvetlerine ihtiyaç duysak o zaman çevremizde kimseyi bulamıyoruz. İşçi katillerinin yakalanması gerektiğinde, kanun dışı faaliyet yürüten işyerlerinin tespit edilmesi gerektiğinde, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin denetlenmesi gerektiğinde Çalışma Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı ortadan kayboluyor.
* **
Açıkça ve özet biçimde ifade edelim; 19. Fasıl’ın açılması için sendika yasalarımızın ILO Sözleşmeleri’ne ve Avrupa Sosyal Şartı’na uyumlu hale gelmesi gerekiyor. Bu uygunluk sağlandığı gün 19. Fasıl’ın açılışını alkışlarla, tebriklerle karşılayacağız. Şu an bu aşamanın çok uzağındayız.
Güncel sorunlara bakarsak baraj sistemi milyonlarca işçiyi toplu pazarlık ve toplu sözleşme hakkından mahrum bırakıyor. Bu gerçeği AB de ILO da biliyor. ILO’nun Uzmanlar Komitesi’nin 2014 Raporu’na bakın; raporda açıkça, işkolu barajının toplu pazarlığı teşvik etmediği, toplu pazarlık kapsamındaki işçi sayısının azalmasına neden olabileceği yazıyor, baraja bakılmaksızın sendikaların toplu iş sözleşmesi imzalayabilmesi gerektiği vurgulanıyor.
Peki AB ne diyor? AB, sosyal haklarda uyumun yolu ILO Sözleşmelerine uyumdan geçiyor diyor. Son İlerleme Raporuna bakın; “toplu iş sözleşmesi yapılması için gereken yüksek ve kümülatif eşikler” yani işkolu ve işyeri/işletme barajı eleştiriliyor.
Bu çerçevede en öncelikli ve acil talebimiz, işkolu barajının kaldırılmasıdır. Çünkü işkolu barajı, tüm sendikal hak ve özgürlüklerimiz üzerindeki en ağır sınırlamadır.
Barajın kaldırılması uzun vadeli bir eylem planının ürünü olabilir. Ancak kısa vadede mağduriyetleri önlemek için muafiyet yöntemi izlenebilir. Diyeceksiniz ki, torba yasa ile işkolu barajını yüzde 1’de sabitliyoruz. Burada bir kez daha vurgulayalım. İşkolu barajının yüzde 1’de kalacak olması sorunlarımızı çözmüyor.
Her şeyden önce birleştirilen işkolları gerçeği söz konusu… Bildiğiniz üzere 6356 Sayılı Yasa Kara, Hava ve Demiryolu Taşımacılığı işkolları birleştirdi. Eski yasa döneminde yayınlanan son istatistik olan 2009 Temmuz istatistiğine göre Nakliyat-İş Sendikamızın faaliyet gösterdiği Kara Taşımacılığı işkolunda 139.616 işçi bulunuyordu. İşkolu birleştirmelerinin ardından bu rakam 705.378’e ulaştı. Böylece işkolunda çalışan işçi sayısı 5 katına çıkmış oldu. SGK istatistiklerinin esas alınması ile birlikte sendikalarımızın üye sayısı da düştü. Bugün bu sendikamız, yüzde 1 barajının altında…
Benzer bir durum Tümka-İş Sendikamız için de söz konusu. Ağaç ve kâğıt işkollarının birleştirilmesi ile Tümka-İş Sendikamızın faaliyet gösterdiği işkolunda çalışan işçi sayısı 36.133’ten 241.699’a ulaştı. Bugün bu sendikamız da yüzde 1 barajının altında…
Bu konudaki çok çarpıcı bir örnek de deri işkolu. Deri İşkolu ile Dokuma ve Hazır Giyim işkollarının birleştirilmesi ise işçi sayısı 92.692’den 1.024.139’a çıktı. Deriteks Sendikası’nın işkolundaki işçi sayısı 11 katına çıkmış oldu. Bugün Türk-İş’e bağlı Deriteks Sendikası da yüzde 1 barajının altında…
Sorun sadece birleştirilen işkolları ile de sınırlı değil. Sosyal-İş Sendikamızın faaliyet gösterdiği “Ticaret, Büro, Eğitim ve Güzel Sanatlar” işkolunda işçi sayısı 436.794’ten 2.368.553’e çıktı. Bu işkolu en büyük işkolu haline geldi. Bu işkolunda çalışan işçi sayısı 5,4 katına ulaşmış oldu. Öyle ki tüm işçilerin yüzde 20,4’ü bu işkolunda çalışıyor. Bu işkolunda çalışan toplam işçi sayısı 12 farklı işkolunda çalışan işçi sayısına eşittir. Birçok işkolunda 2 bin civarında üye kaydedilmesi işkolu barajının aşılması için yeterli iken, bu işkolunda gereken asgari üye sayısı tam 23.685’tir. Bu nedenle Sosyal-İş Sendikamız da barajın altında.
Bu örnekleri özellikle verdim. Çünkü sözünü ettiğimiz 3’ü DİSK, 1’i Türk-İş üyesi olan 4 sendika, yarım asra yakındır sendikal yaşamda yer alan, eski yasa döneminde yetkili olan, 100’den fazla işyerinde/işletmede toplu iş sözleşmesi bulunan ve 15 bine yakın üyesi olan sendikalardır.
Öte yandan bugün torba yasa ile taşeron işçilerin örgütlenmesinin önünün açıldığı iddia edilse de bugün Dev Sağlık-İş Sendikamızın mahkeme kararlarıyla da sabit olan, taşeronda çalışan 12 bin üyesi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yok sayılmakta, sendikamız barajın altında görünmektedir.
Bugün metal işkolundan genel hizmetlere, gıdadan petro-kimyaya veya tekstil işkoluna kadar tüm alanlarda sendikal hak ve özgürlükler baskı altındadır. Örgütlenmeden, toplu iş sözleşmesine ve grev hakkına kadar bir dizi alanda, uluslararası sözleşmelere ve AB mevzuatına aykırı sayısız düzenleme ve uygulama var. 19. Fasıl’ın açılması konusunda “samimiyet” söz konusu ise bunu göstermenin yolu, torba yasaya yapılacak küçük bir ilave ile toplu iş sözleşmesi tarafı olan sendikalara en azından bir süre ile muafiyet tanınması ve taşeron işçilerin mevcut sendika üyeliklerini güvence altına alacak bir düzenlemeye gidilmesi ile mümkündür.
Aksi takdirde kimse bizden pozitif bir yaklaşım beklemesin. Geleceğimiz, sendikal örgütlülüğümüz yok edilmeye çalışılırken kimse bizden “pembe tablolar” çizmemizi beklemesin.
***
AB Dönem Başkanlığı şimdi İtalya’da… İtalya, önümüzdeki 6 ay içinde “Türkiye’nin katılım müzakerelerini yeniden canlandırmak istediğini” ifade ediyor. İtalyan dönem başkanlığı “barış”, “demokrasi”, “istikrar” ve “büyüme” gibi kavramları ön plana çıkartıyor. “Aday ülkelerin iç reformlarını teşvik edilmesi” hedefini önüne koymuş durumda. Bu konuda İtalyan sendikalarıyla iletişim halindeyiz. İtalyan işçiler Türkiye’deki işçi haklarının geliştirilmesi için gerekli girişimlerde bulunacak.
Çalışma Bakanlığı ve AB Bakanlığı’nın vurguladığı bir konuyla bitirmek istiyorum. Bakanlıklardan yapılan değerlendirme açıklamalarda gördüğümüz bir ifade var. Deniyor ki “19. Fasıl üzerinde siyasi blokaj olmayan bir fasıldır. Açılması kolaydır.” Anlaşılan bu faslın üzerinde de siyasi blokaj var. Ama bu blokaj içeriden gelmektedir. İşçi hakları, sosyal haklar söz konusu olunca hükümetin her şeyi ağırdan aldığını görüyoruz.
Bugün, Türkiye’nin AB ile üyelik müzakerelerinin devamı işçi haklarına ve sosyal haklara bağlıdır. Sadece AB müzakerelerine devam etmek için değil esas olarak milyonlarca vatandaşımıza insanca yaşam sağlamak için sendika yasalarını ILO sözleşmelerine uygun biçimde değiştirme çağrımızı tekrarlıyoruz.
19. Fasıl’ın açılması da bu koşullara bağlıdır.