Sömürüsüz bir dünya mücadelesinde hep birlikte kolkolayız!
(DİSK Genel Başkanı Kani Beko’nun, KESK’in 8. Olağan Genel Kurulu’nda yaptığı konuşma…)
Sayın Divan, Değerli Dostlarım,
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu, KESK’in Değerli Delegeleri,
Hepinizi Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu, DİSK adına saygıyla selamlıyorum.
Değerli Kardeşlerim,
On yıllardır Türkiye işçi sınıfının hak ve özgürlükleri için, emekçi halkın huzur ve esenliği için, toplumsal gelişme ve barış için, sömürüsüz bir ülke ve Dünya için, bağımsızlık, eşitlik ve adalet için ve tabii ki barış için omuz omuza, birlikte mücadele ediyoruz.
Bugünkü koşullar, bizlere bu tarihsel birlikteliğimizi daha da güçlendirme sorumluluğu yüklemektedir. Türkiye, tarihi ve büyük bir bunalım döneminden geçmektedir. Biliyorsunuz böyle bunalım dönemleri halkları ve ülkeleri yaşamsal kararlarla yüz yüze bırakırlar. Bizler de böyle bir dönemdeyiz; işçi sınıfının çıkarları ekseninde kendimizi örgütleme göreviyle yüz yüzeyiz.
Değerli Kardeşlerim,
Zorlu bir mücadelenin içindeyiz; hukuk devleti için, demokrasi, adalet ve özgürlük için mücadele alanlarındayız. İşyerlerimizde, sokaklarda, meydanlarda, mahkeme salonlarında kısacası hayatın her alanında bu mücadeleyi yürütüyoruz.
İşçi sınıfının bin bir oyunla örgütsüzleştirildiği, sömürünün derinleştiği, işçi yaşamının hiçe sayıldığı koşulların yanı sıra ülkemizin Ortadoğu’da bir savaş bataklığına sürüklenmesine, Hükümet eliyle eli kanlı cihat çetelerine güç verildiğine ve halkımızın her türden ayrımcılığın batağına itilmesine tanıklık ediyoruz.
Bu durum, hepimizi başlı başına birçok sorumlulukla karşı karşıya bırakıyor.
Değerli Kardeşlerim,
Türkiye işçi sınıfı olarak tarihimizin en büyük dramlarından birisini 13 Mayıs günü yaşadık. Burada sizlerin huzurunda bu katliamı anmadan geçemeyeceğim.
Soma’da yaşanan felaket bir madenci katliamıdır. Bu katliam, Dünya madencilik tarihinin ve işçi sınıfı tarihinin de en büyük kıyımlarından birisidir.
Bu katliamın nedenleri üzerinde durmayı burada çok gerekli görmüyorum. Ama bu katliamdan mutlaka dersler çıkarmak mecburiyetindeyiz. Öncelikle sendika vasfı taşımayan işverenlerin taşeronluğuna soyunan sendikalarla ayrım çizgilerini kalınlaştırılmalıyız. İkincisi işçi sınıfını örgütlemek için verdiğimiz mücadeleyi daha da yükseltmek, güçlendirmek zorundayız. Tabanda birlik ve dayanışma zeminlerini geliştirmek durumundayız. Tabanla bağlarımızı güçlendirmek zorundayız.
Değerli Kardeşlerim,
Hepinizin bildiği gibi, esnekliğin ve taşeron çalıştırmanın yaygınlaştırılması, sendikaların baskı altına alınması ve sömürünün derinleştirilmesi bir Hükümet politikasıdır. Bu politikalara karşı ayrım yapmadan işçi sınıfının bir bütün olarak sömürü ve baskı düzenine karşı birlikte mücadelesi kaçınılmaz bir zorunluluktur.
Hepimizin yakından izlediği gibi Hükümet, uzun yıllardır kamu emekçilerinin güvencelerini ortadan kaldırmaya, özel sektörün güvencesiz koşullarını yaygınlaştırmaya çalışmaktadır. Kamu istihdamı iktidarın siyasi tercihine göre kurulmaktadır; kamuda liyakat sona erdirilmiştir.
Kamu emekçilerini güvencesizleştiren her adım işçi sınıfının diğer kesimlerinin de güvencesizleştirilmesi anlamına gelmektedir. Tersi de doğrudur, yani kamuda ya da özel sektörde çalışan işçilerin güvencesizliğe mahkum edilmesi kamu emekçilerinin de güvencelerine saldırıdır. Mücadeleye bu bilinçle yaklaşmak durumundayız.
Bildiğiniz gibi, Hükümet 2 yıl aşkın süredir taslak olarak gündemde tuttuğu ulusal istihdam stratejisini Yüksek Planlama Kurulu Kararı olarak 30 Mayıs günü Resmi Gazetede yayımlayarak resmi strateji haline getirmiştir. Yani, güvencesizlik, esnek çalışmanın yaygınlaştırılması, taşeronlaşmanın kalıcılaştırılması, özel istihdam bürolarına geçici iş ilişkisi kurma yetkisinin verilmesi, kıdem tazminatı fonu kurulması artık resmen Hükümet politikasıdır.
İşçi sınıfının önümüzdeki kısa dönemde en önemli mücadele gündemi bu konular olacaktır. Bu mücadeleyi birlikte yürütmekten başka yolumuz yoktur.
Değerli Kardeşlerim,
10 Ağustos’ta Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turu için sandığa gideceğiz. Türkiye, bu seçimle aslında, fiilen parlamenter sistemi terk ederek bir yarı başkanlık sistemine sokulmak isteniyor. Yani bu seçimle siyasi sistem değiştiriliyor. Bu değişim üzerinde durulması gereken bir konudur. Bu sistem değişikliğinin, çok büyük siyasi krizleri ve otoriter bir devlet yapısını gündeme getirmesi kaçınılmazdır.
DİSK Genişletilmiş Başkanlar Kurulu, Ören’de yaptığı toplantıda karşımızda duran bu tehlikeye özel bir önem vermiş ve ayrıca yeni Cumhurbaşkanının eşitlikçi, özgürlükçü, halkçı, demokratik ve sosyal bir cumhuriyet talebine uygun olması gereğine dikkat çekmiştir. Bizim için önce ilkeler gelir. Kişiler üzerine şekillendirilmeye çalışılan bu siyasal iklimi reddediyoruz.
Değerli dostlar,
Türkiye’nin en öncelikli sorunlarından biri Kürt sorunudur. Kürt sorununun demokratik ve siyasal çözümü noktasında DİSK her türlü katkıyı koymaya hazırdır. Gerek DİSK, gerekse KESK bu açısından son derece iki önemli örgüttür. Bu iki örgüt eşitlik ve özgürlük temelinde batıyı da doğuyu da kucaklamaktadır. İşçilerin birliği halkların kardeşliği şiarı ile yürümektedir. Biz geleceği emeğimizle, alınterimizle kuranlar biliyoruz ki, halkalar arasında bir sorun yok. Baskıcı, otoriter, şovenist politikaların karşısında yan yana durmak zorundayız. Sözün, kararın ve iktidarın halkta olduğu bir anlayışı her bölgede ve her yerde kurmak durumundayız.
Değerli Kardeşlerim,
Bugüne kadar, 1 Mayıs’larda, Gezi Direnişinde, işçi sınıfının her türlü hak ve özgürlük arayışında, ülkemizin bağımsızlık mücadelesinde, sömürüsüz bir dünya mücadelesinde hep birlikte ve kol kola olduk, omuz omuza mücadele ettik.
Bundan sonra da beraber olmak durumundayız.
Bu düşüncelerimizle hepinizi kardeşçe selamlıyoruz.
Yaşasın eşitlik ve özgürlük
Yaşasın sınıfsız, sınırsız, sömürüsüz Dünya özlemimiz,
Yaşasın barış ve kardeşlik,
Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği,
Yaşasın KESK ve DİSK…