DİSK ve KESK'in Ankara'da düzenlediği "Halk İçin Bütçe" mitingi coşkuyla geçti…
Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) ve Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu’nun (KESK) çağrısıyla işçi ve kamu emekçileri 2015 bütçesine karşı Ankara’da “Savaş, yoksulluk, talan bütçesine karşı halkçı bütçe, demokratik Türkiye” sloganıyla düzenlediği miting coşkuyla geçti.
Sabah saatlerinde Türkiye’nin çeşitli illerinden gelen DİSK ve KESK üyeleri Ankara Gar’ı önünde toplandı. Ankara Garı’nın önünde toplanan grup “Halk İçin Bütçe, Demokratik Türkiye” pankartı açarak mitingin yapılacağı Sıhhiye Meydanı’na doğru yürüyüşe geçti.
Pankart, döviz ve sloganlarda “Kaç-aksaray’a değil, emekçiye bütçe”, “Saraylar değil ekmeğimiz büyüsün”, “Hırsızlar yargılansın, barajlar yıkılsın”, “Asgari ücret 1800 net!” şeklinde talepler dile getirildi.
Mitingde ilk konuşmayı yapan KESK Eş Genel Başkanı Lami Özgen, 2015 yılı bütçesinin emekçilerin yarattığı bir zenginlik olduğunu, halkın zenginliklerinin nasıl bölüşüleceğine ve kimin ne kadar pay alınacağına AKP hükümetinin sermayeden yana tek başına karar verdiğini söyledi. Özgen, AKP’nin, halktan topladığı ağır vergilerle, din ve muhafazakarlık örtüsü altında, baskıcı ve sömürücü “yeni rejimini” inşa ettiğini belirterek, “İşçinin, emekçinin kazanımlarına, halkın birikimlerine el koyuyor. Torba ve dönüşüm yasalarıyla devleti şirketleştiriyor, kamusal hizmetleri piyasalaştırıyor. Bugün bu meydanda olmayan, bütçe kaygısı taşımayan, adına sendika diyen sendikalara, hükümetin, sermayenin yedeğinden çıkmayan, hatta eğitim şurasında görüldüğü gibi hükümetin borazanlığını ve tetikçiliğini yapan sendikalara sesleniyoruz. Türk-İş, Hak-İş, diğerleri neredesiniz?” dedi.
“KULAKTAN KULAĞA ‘SATIŞ SÖZLEŞMESİ’ YAPTILAR”
Asgari ücretin günlük 1 TL’ye, diyanete ve savaş harcamalarına neredeyse diğer tüm bakanlıkların harcamasına denk bir pay düştüğünü dile getiren Özgen, “İmamlar cüzdan ve vicdan arasına sıkışmış durumda vaazlar veriyor. Savaşa karşı, barış ve kardeşlik vaazı verenler suçlu ilan edilip, görevden alınıyor. Yine de utanmadan bütçeden en çok harcamanın personel giderlerine ayrıldığını söylüyorlar. Oysa kamu emekçilerine enflasyonun bile altında bir zam için yandaş, hükümet borazanı, tetikçi konfederasyonla baş başa verip, kulaktan kulağa ‘satış sözleşmesi’ yaptılar” diye konuştu.
“YENİ REJİMLE DİKTATÖRLÜK İNŞA EDİLMEYE ÇALIŞILIYOR”
Yeni rejimle diktatörlük inşa edilmeye çalışıldığını, bütçenin de bunun ifadesi olduğunu vurgulayan Özgen, “Yaşamımızı ipotek altına almanıza izin vermeyeceğiz. Mücadeleyi çok cepheli, çok bileşenli olarak büyütüyoruz. Kutsadığınız iktidarınız, ihtişamınız baki değil. Tarih bunun örnekleriyle dolu. Geçmişimizden ve şimdi olmakta olandan öğreniyoruz. Sandığınız kadar kolay değil bizi razı etmek razı edemeyeceksiniz” ifadelerini kullandı.
“ONLARIN İTİBAR DEDİĞİ TANESİ BİN LİRAYA ALINMIŞ ALTIN KADEHLER!”
DİSK Genel Başkanı Kani Beko ise yaptığı konuşmada “Bu ülkede altın kadehten tasarruf olmuyor ama işçi ücretlerinden tasarruf oluyor. Milyonlarca insan açlık sınırının altında yaşamaya mahkum ediliyor. Asgari ücretli bir öğününde 75 kuruşu karnını doyurmak zorunda. Alın size itibar!” dedi.
AKP’nin baskıcı karakterine vurgu yapan Genel Başkanımız Beko, “AKP diktatörlüğü bizi teslim alamaz çünkü Türkiye’nin birçok yerinde işleri ve emekleri için emekçiler direniyor. AKP ise bütçenin eğitim, sağlık gibi birçok alanıyla işçi sağlığı ve güvenliği alanında dahi ‘tasarrufa’ giderken saraylardan tasarruf etmiyor” dedi.
Beko, “Tüm iş cinayetlerinin durması için taşeronluğun kalkması ve 12 Eylül’den kalan sendika yasalarının değişmesi gerekir” diye konuştu. İnsanca bir yaşam için net bin 800 TL asgari ücretin olmasını gerektiğini ifade eden Beko, “AKP hükümeti ekonomik kalkınma ile övünüyor. Ekonomi kalkınırken, bütün değerleri yaratan işçiler, emekçiler ölüyor, sakatlanıyor. Biz de milli gelirden payımızı istiyoruz. 4 kişilik bir aileye tek kişilik milli gelir verilmiyor” diye konuştu.
Hükümetin tasarruflu davrandığı konunun işçi ücretleri olduğunu belirterek, “İşçiye gelince elleri sıkı. DİSK olarak bir sloganımız var: Asgari ücret bin 800 net” diyen, hükümetin büyüme rakamlarıyla övündüğünü dile getiren Beko, “Ekonomi büyürken biz alınteri döküyoruz, çalışırken biz ölüyoruz, biz sakatlanıyoruz, biz hastalanıyoruz. Madem Türkiye ekonomisi büyüyor, bizim aşımız, bizim ekmeğimiz neden büyümüyor? Büyümeden payımızı alsaydık şimdi asgari ücret yaklaşık bin 800 lira olacaktı. Bin 800 liranın altında ücret işte bu nedenle kabul edilemez” diye konuştu.
***
DİSK Genel Başkanı Kani Beko’nun, Ankara’da DİSK ve KESK’in düzenlediği “Halk İçin Bütçe, Demokratik Türkiye” Mitingi’nde yaptığı konuşmanın tam metni:
Burada tek ses tek yürek sözümüzü söylemeye geldik!
Nedir o sözümüz: “Saraylar Değil Ekmeğimiz Büyüsün”
Bizim bu sözümüze karşı ülkeyi yönetenler ne diyor. “Atalarımızın bir lafı var: itibardan tasarruf olmaz” diyorlar.
Onların itibar dediği tanesi bin liraya alınmış altın kadehler. Onların itibar dediği 10 bin liralık klozetler. Onların itibar dediği hanları, hamamları, sarayları, lüks uçakları.
Burada bulunanların büyük bölümü bugüne kadar “İtibardan tasarruf olmaz” diye bir atasözü duymamıştır.
Ama ben eminim ki buradaki binlerce işçi, binlerce emekçi atalarından şu sözü duydu: “Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar!”
Bu ülkede altın kadehten tasarruf olmuyor ama işçi ücretlerinden tasarruf oluyor. Milyonlarca insan açlık sınırının altında yaşamaya mahkum ediliyor. Asgari ücretli bir öğününde 75 kuruşu karnını doyurmak zorunda. Alın size itibar!
Bu ülkede işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinden de tasarruf oluyor. Bu nedenle Türkiye’de 11 ayda 1723 işçi kardeşimiz öldü. Yani bir değil, yaklaşık altı Soma katliamı yaşandı. Alın size itibar!
Bu ülkede iş cinayetlerine ve sefalet ücretlerine karşı örgütlenen, mücadele eden işçiler işten atılıyor. Bu nedenle her yüz işçiden sadece 5’i sendikal haklardan faydalanıyor! Türkiye çalışma yaşamı ile ilgili uluslararası sözleşmeleri ayaklar altına alıyor! Alın size itibar!
Bu ülkede işçinin yaşamından, işçinin ekmeğinden, işçinin haklarından tasarruf oluyor ama saraylardan tasarruf olmuyorsa BATSIN O İTİBARINIZI!
Bakın sevgili kardeşlerim, yoldaşlarım: İtibarlı insan sözünde duran insandır. İtibarlı yönetici sözünde duran yöneticidir.
Geçtiğimiz hafta DİSK Başkanlar Kurulu için Soma’daydık. Oradaki işçi arkadaşlarımızla konuştuk Tek tek hükümet yetkililerin ağzından çıkan sözleri okuduk ve işçilere bu sözler tutuldu mu diye sorduk. 1-2 göstermelik düzenleme dışında hiçbir sözün tutulmadığını basının önünde söylediler.
Peki ne yaptılar Soma’da? Hepiniz biliyorsunuz o bölgede önce kotalarla tütünü bitirdiler. İnsanları madenlere inmeye mahkum ettiler. Sonra bu insanlar işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri alınmadan madenlere indi. 301 güzelim kardeşimizi katlettiler.
Bu cinayet nedeniyle bir tane bile bakan, bir tane bile bürokrat hesap vermedi. Hepsi maaşlarını tıkır tıkır alıyor. Ama katliamın yaşandığı madendeki yaklaşık 3 bin işçi kardeşimizi kapı önüne koydular. Bugün insanlarımızı açlık ile ölüm arasında tercihe zorluyorlar! Yetmiyor! Soma Yırca’da 6 bin zeytini kesip iş güvenliği önlemi alınmamış madenlere inmeyi dayatıyorlar!
Soma’da söyledim, burada tekrar ediyorum: Düşman ordusu olsa bu kadar kötülüğü bir arada yapmaz!
Bu yaşananlar fıtrat değildir, kader değildir. DİSK olarak çözüm önerilerimizi defalarca ifade ettik. Nedir o çözüm.
- Çözüm madenleri TKİ’nin işletmesidir.
- Çözüm taşeron, hizmet alımı ve rödovansın kaldırılmasıdır.
- Çözüm işten atılan arkadaşlarımız da dahil tüm maden işçilerinin TKİ işçisi olmasıdır.
Devlet ocaklardaki eksikleri gideremeye, güvenli bir şekilde açmaya muktedir değil midir? TKİ ocakların sahibi değil midir? Soma işçisi bu ülkenin yurttaşı değil midir? Hadi yapın bunları! Bu güzelim insanları taşerona, yandaş şirketlere kul-köle etmeyin. Görelim itibarınızı!
Sadece madenlerde değil tüm iş kollarında iş cinayetlerini durdurmak mümkündür! Kaldırın taşeron köleliğini! Kaldırın 12 Eylül’den kalan sendikal barajları, yasakları! Kaldırın şu çökmüş İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği düzenini! Sendikaların, meslek oda ve birliklerinin ve üniversitelerin yer aldığı mali yapısı bağımsız bir kurum oluşturalım!
Bu görüş ve önerilerimizi defalarca dile getirdik ama hükümet hep bildiğini okudu!
Neden mi? Çünkü onlara göre işçinin canından tasarruf olur ama saraylarından, yandaşlarının kasalarından, ayakkabı kutularından tasarruf olmaz!
Sevgili mücadele arkadaşlarım
Hükümetin tasarruflu davrandığı bir konu daha var. O da işçi ücretleri. İşçiye gelince ellerli sıkı! Bakın DİSK olarak bizim bir sloganımız var: “Asgari Ücret 1800 Net”.
Biz dört ayrı hesap yaptık, hepsinde aynı sonuca ulaştık: Asgari ücret net olarak en az 1800 lira olmalıdır!
Birinci hesabımız şu:
Şimdi bu ülkeyi yönetenler hep milli gelirle övünüyor. Kişi başına milli gelir aylık 1800 lirayı aşmış. Peki nerede bu gelir? Hani benim milli gelirim? Dört kişilik haneye bir kişilik milli gelir bile düşmüyorsa burada büyük bir hırsızlık var! Bu nedenle biz diyoruz ki Asgari ücret en az 1800 lira olmalıdır!
İkinci hesabımız şu:
Bu hükümet büyüme rakamlarıyla çok övünüyor. Ekonomi büyürken biz alınteri döküyoruz, çalışırken biz ölüyoruz, biz sakatlanıyoruz, biz hastalanıyoruz. Madem Türkiye ekonomisi büyüyor, bizim aşımız, bizim ekmeğimiz neden büyümüyor? Büyümeden payımızı alsaydık şimdi asgari ücret yaklaşık 1800 lira olacaktı. 1800 liranın altında ücret işte bu nedenle kabul edilemez!
Gelelim üçüncü hesabımıza!
İtibar itibar dediniz, Cumhurbaşkanlığı bütçesini yaklaşık 2 kat artırdınız. Bu ülkede tüm değerleri üretenler biziz ve daha düşük bir artışı kabul etmiyoruz. Cumhurbaşkanlığı bütçesiyle eşit zam istiyoruz. Yani net 1800 lira asgari ücret istiyoruz.
Son hesabımız da şöyle:
4 kişilik bir hanede yoksulluk sınırı 3500-4000 lira civarında. Aslında asgari ücret bu rakamlar arasında olmalıdır. Diyelim ki bir evde iki kişi çalıştı. O halde 1800 liradan aşağısı kabul edilemez. Yani çocuklarımızı yoksulluğa mahkum etmemek için 1800 lira şarttır!
Peki 1800 lirayı alınca tüm sorunlarımız çözülüyor mu? Elbette hayır! AKP döneminde eskiden parasız olan kamusal hizmetlerin hepsi ya paralı hale geldi ya da giderek daha pahalı oldu. Biz parasız eğitim istiyoruz, parasız sağlık istiyoruz! Asgari ihtiyacımız kadar elektriği, suyu, doğalgazı parasız istiyoruz! İşe geliş gidişlerde parasız ulaşım istiyoruz! İşe giderken çocuklarımızı bırakacağımız parasız kreşler istiyoruz!
Peki nasıl olacak bunlar? Nereden bulunacak bu kaynak! Miting afişlerimizde yazıyor! Halk için bütçe olursa hepsi kolay! Ama onlar bütçeyi halk için değil saraylar için harcıyorlar! Onlar bütçeyi yeni TOMA’lar yeni silahlar almak için harcıyorlar! Onlar bütçeyi savaş için harcıyorlar!
Evet kardeşler! Maalesef hükümet bu ülkenin kaynaklarını Ortadoğu’da savaş çıkarmak için kullanıyor. Suriye’ye giden silah yüklü TIR’ları gördük! Ortadoğu’da halkları ırk-mezhep ayrımı üzerinden katleden çetelere verdikleri desteğe hep beraber tanık olduk!
Şimdi milyonlarca insan Türkiye’de. Bu milyonlarca insan evinden barkından uzakta, zorlu bir yaşam savaşı veriyor. Yarın KESK ve DİSK’in davetiyle ülkemize gelen uluslararası sendikal örgütlerle bölgeye gideceğiz. Bu insanlarla beraber olacağız. Ve onlara şu mesajı ileteceğiz:
Biz işçi sınıfıyız. Biz acıya pasaport sormayız. Biz acıları mezhebe göre, ırka göre ayırmayız. Anaların ağıtları hangi dilde yakılırsa yakılsın bizim ağıtımızdır.
Bizim istediğimiz halkların barış içinde, kardeşçe, insanca yaşadığı bir Ortadoğu’dur. İnsanları ırk mezhep ayrımına göre birbirine düşürenlere karşı bizim hedefimiz barıştır, demokrasidir, özgürlüktür. Bizim için Filistin Şengal’dir. Şengal Gazze’dir. Gazze Kobane’dir. Kobane Gezi’dir, Taksim’dir.
Bizim kaçak saraylarımız yok! Bizim hanlarımız, hamamlarımız yok! Bizim ayakkabı kutularımız yok! Bizim ortak bir kaderimiz, ortak mücadelemiz var. Bu mücadele eşitlik, özgürlük, barış, insanca yaşam mücadelesidir.
Doğudan batıya, kuzeyden güneye bu ülkedeki işçiler bir araya getirecek olan bu mücadelemizidir! Bu ülkede barış, devlet şiddetini artırarak gelmez! Barış yeni baskı yasaları çıkararak gelmez. Barış çetelere kol kanat gererek gelmez! Barış yürek ister! Barış emek ister!
O halde bir kez daha hep beraber haykıralım:
Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği
Burada sözlerime son verirken, ülkenin dört bir yanında işine, ekmeğine, geleceğine sahip çıktığı için, sendikalı olduğu için işten çıkartılan direnişçi DİSK’li işçileri hep beraber selamlayalım:
Selam olsun Genel-İş üyesi Mersinli Belediye İşçilerine
Selam olsun Eskişehir’de direnen Birleşik Metal-İş üyesi ICF işçilerine
Selam olsun İstanbul Hadımköy’de direnen, Nakliyat-İş üyesi ZET-Farma işçilerine
Selam olsun Topkapı’da direnen Gıda-İş üyesi Ülker işçilerine
Selam olsun Enerji-Sen üyesi BEDAŞ direnişçilerine
Ve selam olsun Maltepe Hastanesi’nde direnen Devrimci Sağlık-İş üyesi işçilere!