15-16 Haziran Şanlı İşçi Direnişi’nin yıldönümünde Bursa'da yürüyüş
15-16 Haziran direnişinin 45. Yılı etkinliği, son günlerde Bursa’dan başlayarak yoğunlaşan Metal işçilerinin sarı sendika esaretinden kurtulmak için verdikleri mücadelelerine destek ve dayanışma için Bursa bölgesinde yapıldı. 14 Haziran Pazar günü Fomara meydanından başlayan yürüyüşün ardından Kent Meydanı’nda bir basın açıklaması yapıldı.
DİSK Genel Başkanı Kani Beko’nun, 15-16 Haziran Şanlı İşçi Direnişi’nin yıldönümü dolayısıyla Bursa’da yaptığı konuşma
Değerli dostlar, değerli mücadele arkadaşlarım.
Bugün Türkiye’nin en büyük ve en köklü işçi kentlerinden birinde, Bursa’dayız.
Bursa’nın tarihi işçi sınıfının şanlı direnişleriyle doludur ve bugün Bursa’da yeni bir tarih yazılıyor. Metal işçileri sefalet ücretlerine, kölece çalışmaya, sarı sendika kuşatmasına karşı ayağa kalkıyor. Bugün burada metal işçilerinin onur mücadelesini selamlıyoruz.
Metal işçileri 2015 yılına direnerek girdi. DİSK üyesi Birleşik Metal İş sendikamızın, MESS’i nasıl titrettiğini, nasıl salladığını herkes gördü. O süreçte hükümet metal işçilerinin grev hakkını yasadışı bir şekilde gasp etti. Metal işçisi ne istiyordu? Metal işçisi Açlık ve yoksulluk sınırının üstünde bir ücret istiyordu, çocuklarına daha çok ekmek götürebilmek, onlara daha iyi bir gelecek sunabilmek, onlarla daha çok vakit geçirebilmek istiyordu. Patronlar ve hükümet ise metal işçisinin bu sesine kulak vermek yerine, yasadışı bir şekilde bu sesi bastırmaya girişti.
Şubat ayında Ankara’da L-20 toplantıları sırasında DİSK olarak Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı sayın Ali Babacan’a söylemiştik. Metal işçilerinin yarısından fazlası açlık sınırının altında yaşıyor demiştik. O zaman DİSK’i dinlemeyenler, metal işçisinin sesini duymayanlar şimdi ekonominin 500 milyon zarar gördüğünü söylüyor. En başta da sayın Babacan bunu ifade ediyor. Eğer o gün DİSK’e kulak vermiş olsalardı, işçiye kulak vermiş olsalardı, bugün o 500 milyon zarar olmayacaktı. İşçinin geliri artacak, zarar dedikleri de bu düzeyde olmayacaktı. Ancak onlar iş barışını sağlamayı değil rüzgar ekmeyi tercih ettiler ve bugün de fırtına biçiyorlar.
Evet arkadaşlar buradan bir kez daha tekrarlıyorum. Rüzgar ekersen fırtına biçersin. Bundan tam 45 yıl önce de işçi sınıfı onurlu bir direnişte ayağa kalkmıştı. 15-16 Haziran 1970’de işçiler masaya yumruğunu vurmuş ve “Artık Yeter!” demişti.
O yıllarda da patronlar işçileri sarı sendikalara mahkum etmek istemişti. Çünkü o sendikalar gücünü işçiden değil patronlardan ve devletten alıyordu. Oysa işçiler DİSK çatısı altında birleşmek istiyordu. Çünkü sadece DİSK gücünü işverenden veya devletten değil işçiden almaktaydı. Çünkü sadece DİSK’te işçilerin söz ve karar hakkı vardı. Çünkü sadece DİSK işçilerin kendi örgütüydü.
Ancak patronlar ve iktidar, işçilerin haksızlığa direnen, sömürüye meydan okuyan DİSK’te bir araya gelmesini istemiyordu. DİSK’i kapatmak üzere hazırladıkları yasayı Meclis’e getirdiler. DİSK’i kapatmak isteyen yasa karşısında işçilerin tavrı net oldu. İstanbul’da yüzlerce fabrikada on binlerce işçi iş bıraktı, kentin sokaklarına aktı.
Direniş duyulunca diğer kentlerde de işçiler şalterleri indirdi, işyerlerini, fabrikaları boşalttı. İşçiler önlerine çıkan tankları bir bir aştılar, barikatları bir bir yıktılar. İşçi sınıfının coşkun akan selini hiçbir güç durduramadı. Ve o yasa tarihin çöplüğüne atıldı. İşçiler DİSK’e sahip çıktılar çünkü DİSK’li olmak ekmeğine sahip çıkmaktır, geleceğine sahip çıkmaktır, onuruna sahip çıkmaktır. DİSK’i kuran işçi sınıfıdır! DİSK işçi sınıfının eseridir! DİSK’i var eden 15-16 Haziran’lardır.
Bugün de patronlar ve iktidar bir olarak işçileri DİSK’ten uzak tutmak istiyorlar. Çünkü biliyorlar ki işçiler DİSK’li olduğunda daha fazla ekmek, daha fazla hak, daha fazla özgürlük kazanacaklar. Çünkü biliyorlar ki işçiler DİSK’li olduğunda onlar adına kararlar alamayacaklar. Çünkü biliyorlar ki işçiler DİSK’li olduğunda, kapalı kapılar ardında sarı sendikalarla satış sözleşmeleri imzalayamazlar.
İşçiler DİSK’li olduğunda sadece kendileri kazanmıyor. Tüm işçi sınıfı kazanıyor. Bakınız yıllardır kıdem tazminatı hakkımızı gasp etmeye çalışıyorlar. Bunun karşısında sadece DİSK dimdik duruyor. Soma’da, Ermenek’te, Torunlar’da işçiler öldüğünde sarı sendikalar saklanacak yer ararken, DİSK’liler dayanışmaya koşuyor. Bu hafta Soma davası yeniden başlıyor ve o işçilerin yanında, o acılı ailelerin yanında yine DİSK olacak, yine biz olacağız. Taşeron zulmüne karşı mücadele en önde yine hep DİSK vardı. DİSK’in asgari ücret ile ilgili mücadelesi sonucu yükselttiği talepler, seçim sürecinde ülkenin gündemine oturdu.
Şimdi seçimler bitti ve patronlar bu düzen aynen devam etsin istiyor: İşçiler kölece çalışsın, çalışırken ölsün, sakat kalsın, çocuğunu bile göremeyecek kadar uzun mesailere mahkum olsun, sefalet ücretlerine razı olsun ama DİSK’li olmasın. Çünkü DİSK’li işçi hakkını arayan, sözünü söyleyen, sesini çıkaran, bilinçli işçidir. O halde yapılacak belli: Gün icazetli sendikacılığa karşı DİSK’te birleşme günüdür!
Gün, 15-16 Haziran 1970’teki kararlılığı gösterme, “İnadına sendika, inadına DİSK” diye haykırma günüdür!
Yaşasın işçilerin birliği! Yaşasın Halkların Kardeşliği!
Yaşasın 15-16 Haziran direnişimiz! Yaşasın DİSK!