Saray darbesine karşı demokrasi, barış ve adalet mücadelesine!
DİSK Yönetim Kurulu’nun, son gelişmelere ilişkin açıklaması:
Saray darbesine karşı demokrasi, barış ve adalet mücadelesine!
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçtiğimiz günlerde Rize’de yaptığı bir açıklamada “İster kabul edilsin ister edilmesin, Türkiye’nin yönetim sistemi değişmiştir. Şimdi yapılması gereken bu fiili durumun hukuki çerçevesinin yeni bir Anayasa ile netleştirilmesi, kesinleştirilmesidir” demiştir.
Cumhurbaşkanı’nın açıklaması 12 Eylül askeri darbecilerinin “yönetime el koyma” açıklamasını anımsatmıştır. Nitekim o darbede de 12 Eylül 1980’de yönetime el konulmuş, 61 Anayasası “ilga edilerek” yönetim şekli değiştirilmiş, fiili durumun hukuki çerçevesi de 7 Kasım 1982’de yapılan halk oylaması sonucu yeni bir Anayasa ile “kesinleştirilmiştir”.
Cumhurbaşkanı’nın açıklamasındaki “İster kabul edilsin ister edilmesin” ifadesinin altını çizmek gerekmektedir. Cumhurbaşkanı, yönetim şekli değişikliği için halkın kabul etmesini gerekli görmediğini ilan etmektedir. Nitekim 7 Haziran 2015’de yapılan Genel Seçimler de “Başkanlık” olarak ifade edilen yeni yönetim şeklinin oylaması biçiminde yaşanmıştır. Cumhurbaşkanı Anayasayı hiçe sayarak alanlara inmiş, kendi “Başkanlığı” için iktidar partisine oy istemiş, Anayasayı değiştirmek için “400 vekil” istemiş ve halk bu talebi reddetmiştir. Halkın %59’u fiili duruma hukuki çerçeve kazandırma planlarına “hayır” demiştir.
Bu koşullar altında yasal yollarla değil fiilen değiştirilen yönetim şekli halktan onay almamıştır. “400 vekil verin bu iş huzur içinde çözülsün” diyenler bu sonucu hazmedememiş, 400 vekil bir yana AKP’ye tek başına iktidar yetkisi dahi vermeyen halkın iradesi yok sayılmıştır. Bugüne kadar sürekli “sandık demokrasisi” masalları anlatan iktidar, sonunda sandığı da ortadan kaldırmıştır. Dayattıkları yeni yönetim şeklini “huzur içinde” yasallaştıramayanlar, bugün ülkeyi yangın yerine çevirerek bir uçuruma sürüklemektedir.
Türkiye büyük bir tehlike ile karşı karşıyadır!.. Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu olarak başta işçi sınıfı olmak üzere tüm halkımıza Suriye’de yaşananları hatırlatmayı gerekli görmekteyiz. Türkiye’yi yönetenler Suriye’de kışkırttıkları etnik-mezhepçi çatışmaların sonuçlarından ders almaktan ziyade, benzeri bir çatışmayı ülkemize taşımakta çok hevesli görünmektedirler. Böylesi bir çılgınlığın sonucuna sadece TV ekranlarındaki savaş ve ölüm görüntülerinden tanık olmuyoruz. Milyonlarca göçmenin kentlerimizde ne koşullarda yaşadığına, işyerlerinde ne koşullarda çalıştırıldığına hepimiz tanığız. Onların da 10 yıl öncesinde hayal bile edemeyecekleri yaşam ve çalışma koşullarına tanığız ve endişe duyuyoruz.
Kim olursa olsun, hiç kimse, kendi kişisel ikbali için bu ülkenin yurttaşlarının geleceğini büyük bir tehlikeye atamaz! Hiç kimsenin kendi ikbalini, halka kabul ettirene kadar oylatma hakkı yoktur. Genç ölümler ülkenin dört bir yanına taşınırken, milyonlarca insan savaş riskiyle ölümle yüzyüze kalırken, işçiler işyerlerinde ölmeye devam ederken, milyonlarca işçi açlık sınırının altında ücretle çalışırken, emekliler yoksulluğa mahkum edilirken, taşeron işçilere verilen sözler tutulmamışken, ekonomik krizin tehdit edici sinyalleri artarken tek bir kişiyi mutlu etmek için Türkiye’yi ateşe atanların aklını başına alma olasılığı giderek yok olmaktadır.
Bugün tanık olduğumuz “yönetim şekli değişikliği” ilanı işçi sınıfının yıllardır yaşadığı hukuksuzluğun genelleşmesidir. Anayasa Mahkemesi’nin son kararında da görüldüğü gibi işçilerin grev hakkı, Anayasa’ya aykırı bir biçimde gasp edilmiştir. Taşeron işçilerin kazandıkları mahkeme kararları hiçbir şekilde uygulanmamaktadır. Her gün 3-4 işçi ölürken devletin tüm imkanları işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerini almayan işverenleri korumak için seferber edilmiştir, halkın tek başına yönetme yetkisi vermediği AKP hükümeti madenlerde cinayet işlemeyi 5 yıl daha serbest bırakan nitelikteki bir düzenlemeye imza atmıştır. İşçilere karşı sermaye çıkarı söz konusu olduğunda yıllardır yasa ve hukuk tanımayan iktidar, bugün aynı hukuk tanımazlığı kendi amaçları için sürdürmektedir.
Halkın iradesini yok sayanlar, koalisyon görüşmelerini bir oyalama süreci olarak geçirmişlerdir. Cumhurbaşkanı, birinci partinin hükümet kuramamasının ardından ikinci partiye hükümet kurma yetkisi vermemek için bin dereden su getirmeye devam etmektedir. Bu süreçte Cumhurbaşkanı her tutum ve davranışı ile Cumhurbaşkanlığı vasfını bir kenara bırakmayı sürdürmüştür.
Unutulmasın ki bu ülkedeki darbelerin, savaşların ve ekonomik krizlerin bedeli en fazla işçi sınıfı tarafından ödenmektedir. Akan bizim kanımız, küçülen bizim ekmeğimiz, gasp edilen bizim haklarımızdır. Bu nedenle demokrasi için, barış için, adalet için mücadele en başta işçi sınıfının görevidir.
Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu demokrasi, barış ve adalet mücadelesini dostlarıyla birlikte yükseltmeye devam edecektir.