DARBECİLER YENİLECEK, EMEK KAZANACAK! Ne unuturuz, ne affederiz!
DİSK Genel Başkanı Kani Beko’nun, 12 Eylül Faşist Darbesi’nin 35. yıldönümüne ilişkin açıklaması
DARBECİLER YENİLECEK, EMEK KAZANACAK! NE UNUTURUZ, NE AFFEDERİZ!
12 Eylül askeri darbesinin üzerinden 35 yıl geçti. Her türlü demokratik tepkiyi baskı ve zorla sindirmeyi, işkenceyi/devlet terörünü kurumsallaştırmayı, emeği örgütsüzlüğe sürüklemeyi hedefleyen 12 Eylül askeri darbesinin bugün 35’inci yılı. 12 Eylül darbesi ile 650 bin kişi gözaltına alındı. 230 bin kişi yargılandı. 50 kişi idam edildi. 171 kişinin “işkenceden öldüğü” belgelendi. Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi. 95 kişi yargısız infazlarda öldü. 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. 30 bin kişi “sakıncalı” olduğu için işten atıldı. 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı. 30 bin kişi “siyasi mülteci” olarak yurtdışına gitti. Gazetecilere toplam 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi. 39 ton gazete ve dergi imha edildi. 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi işlerinden çıkarıldı.
Bugün isterdik geçmişte kalan bir kötü anıdan bahsediyor olalım. Ancak bugün 12 Eylül faşizminin yıldönümünde AKP darbesini yaşıyoruz. Halkın tek başına iktidar olmasına izin vermediği, başkanlığını istemediği AKP ve Cumhurbaşkanı, gayri meşru ve faşizan şekilde ülkeyi yönetiyorlar.
12 Eylül cuntası parlamentoyu feshedip, tüm yetkiyi bir avuç generalin emrine vermişti. Bugün de ülkemizde TBMM fiilen çalıştırılmamakta, ülkenin geleceğini ilgilendiren tüm kararlar tek bir kişi ve onun emrindeki devrik hükümet tarafından alınmaktadır. Halkın kabul etmediği, sandıkta reddettiği tek adam düzenini, “İster kabul edilsin ister edilmesin, Türkiye’nin yönetim sistemi değişmiştir” diye ilan edenler, 12 Eylül 1980’de yönetime el koyduk açıklaması yapanların yolundan ilerlemektedir.
12 Eylül cuntası her türlü demokratik tepkiyi baskı ve zorla sindirmeyi hedeflemişti. Bugün de ülkemizde “Vur emri” alan ve iç güvenlik yasasıyla yetkileri artan güvenlik güçleri, her türlü barış ve demokrasi talebine karşı şiddet uygulamaktan kaçınmazken, yüzlerce parti binasını, yüzlerce ev ve işyerini yakanlar, otobüsleri taşlayanlar, gazeteleri basanlar karşısında ortalarda görünmemektedir. Bugün de ülkemizde “Emek”, “demokrasi”, “özgürlük”, “barış”, “adalet” konulu en sıradan basın açıklamalarımızda karşımıza çıkan TOMA’lar , “katliam isteriz” sloganları atan benzin bidonlu kalabalıkların konuşma kürsüsü olarak kullanılmaktadır.
12 Eylül askeri darbesi öncelikle işçi sınıfına karşı bir sermaye saldırısıydı. 12 Eylül ile “24 Ocak Kararları” olarak bilinen işçi düşmanı politikalar hayata geçirildi. 12 Eylül’den sonra “Bugüne kadar işçiler güldü, şimdi sıra bizde” diyerek 12 Eylül’ü alkışlayan sermaye sözcülerini bugün AKP iktidarı güldürüyor. İktidar kendi döneminde çığ gibi büyüyen taşeron sistemiyle çalışma yaşamında tam bir kölelik düzenini dayatıyor. Bu kölelik düzeni neticesinde işçiler ölürken “fıtrat” diyor, “kader” diyor. Çıkardığı yasalar ile işçi sağlığı ve güvenliği alanını da taşeronlaştırıyor. 2015 yılında bugüne kadar 1200’ün üzerinde işçi ölürken, kimseden hesap sorulmuyor. İşçilerin ölümü “doğal ölüm” olarak kabul görüyor. İşçilerin aileleri ağlarken sermaye gülmeye devam ediyor.
Bu da yetmiyor, doğamız, kentlerimiz sermayeye yağmalatılıyor, eğitimden sağlığa tüm hizmetler sermaye için kâr alanı haline getiriliyor. Daha dün Hopa’da bunun acı sonuçlarını yaşarken devlet adına bölgeye giden arama kurtarma ekiplerinden önce çevik kuvvet oluyor. Sermayenin ve iktidarın çıkarı için hepimizin yaşamı gözden çıkarılıyor.
12 Eylül faşist zihniyetinin ilk hedeflerinden biri de DİSK oldu. Faaliyetleri yasaklanan, tüm mal varlığına el konulan DİSK’in Genel Başkanı’ndan işyeri temsilcisine kadar binlerce üyesi gözaltına alındı. İşkence altında yüz günün üzerinde gözaltında kalan DİSK’lilerin yöneticileri 4 yılı aşkın bir süre tutuklu kaldı. Cunta mahkemeleri DİSK’in kapatılmasını ve 78 yöneticisinin idamını istedi. DİSK üyesi İlerici Deri-İş Sendikası genel başkanı Kenan Budak, 25 Temmuz 1981 tarihinde İstanbul’un Zeytinburnu semtinde polis tarafından vurularak öldürüldü.
Cunta mahkemesi DİSK ve üyesi sendikaların kapatılmasına, 261 yönetici ve 3 uzmanın toplam 2053 yıl cezalandırılmasına hüküm verdi. Bu karar 1991 yılında Yargıtay tarafından bozuldu ve beraat kararı verildi. DİSK beraat etti fakat 12 yıl boyunca kapalı kaldı ve bu sayede sermayenin yüzünün gülmesi sağlandı.
12 Eylül ile beraber getirilen sendikalaşmayı zorlaştıran işkolu barajları, bugün AKP hükümeti tarafından şekilsel değişikliklerle korunuyor. Sendikaların baraj altında kalması için imza atılan uluslararası sözleşmeler ve mahkeme kararları bile uygulanmıyor. Grev hakkı aynı darbeciler gibi AKP iktidarınca da gasp ediliyor. Ölümüne, kölece çalıştırmaya dayalı bir düzen AKP tarafından sürdürülüyor.
12 Eylül darbesi bu ülkendeki işçiler, emekçiler, tüm ezilenler için uzun bir karanlık dönemin başlangıcı idi. Ancak bugün, karşı karşıya olduğumuz saray darbesi bir tükenişi ifade ediyor.
Darbeciler tükendikçe bizleri bölmeye, parçalamaya, birbirimize düşman etmeye çalışıyor. Etnik, mezhepsel ayrımları körükleyerek ülkeyi iç savaşa sürüklüyor. Elleri tabutta, gözleri-kulakları ankette katıldıkları cenazeleri siyasi gösteriye çevirmeye çalıştıkça gerçek yüzleri ortaya çıkıyor.
Evet bizler artık biliyoruz ki işçilerin göz renkleri farklı olsa da gözyaşları aynıdır. Bizler artık biliyoruz ki savaşlarda biz ölürüz, bizim ekmeğimiz küçülür ama onların makamları, servetleri, sarayları büyür. Biz bu oyuna gelmeyeceğiz. Sarayın oyununu bozacak olan, el ele vermiş, kol kola girmiş işçiler-emekçiler olacaktır.
Evet bu ülkeye barış emekle gelecek… Karanlıklar emek ile dağıtılacak. Tüm haklarımız, özgürlüklerimiz ve gerçek bir demokrasi emek ile kazanılacak! Darbeciler emeğin ortak mücadelesi ile yenilecek!
Yaşasın işçilerin birliği!
Yaşasın halkların kardeşliği!
Darbeciler yenilecek, emek kazanacak!
Saray darbesine karşı direnelim!..