SIRA KİMDE? Türkiye nereye?
Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve gazetenin Ankara Temsilcisi Erdem Gül “MİT TIR’ları” soruşturması kapsamında tutuklandılar. Bizzat Cumhurbaşkanı’nın, bu haberi (haberi yapılan suçu) kişiselleştirip suçüstü psikolojisiyle gazetecileri hedef göstererek “Bunun bedelini ağır ödeyecek. Öyle bırakmam onu” demesinden beri beklenilen oldu. Böylece, bir kelepçe daha takıldı “basın özgürlüğü”ne ve bir kilit daha vuruldu halkın doğru haber alma hakkına.
Bu tutuklamalarla birlikte cezaevlerindeki gazeteci sayısı 30’u buldu. Gazetelerin bombalanıp gazetecilerin yargısız infazlarda, faili meçhullerde katledildiği; gazete/dergi/tv baskınlarının, sansürün, yasaklamaların, kapatmalarının, kayyumlarla el değiştirmelerinin artık “olağan” sayıldığı bir ülkede yaşıyoruz. Yani durum bu anlamda “yeni” değil. Yani iktidar karşıtı her muhalif düşünce “tehlikeli” görülerek hep bastırılmaya ya da “nötralize edilmeye” çalışıldı. “Devlet” bunu hep yaptı ve devletin bugünkü sahipleri de bunu yapıyorlar!
“Vatan, millet, güvenlik” edebiyatı eşliğinde bizzat Cumhurbaşkanı’nın şikayetçi olduğu bir soruşturma sonucunda, hukukun da paspas yapılarak alınan tutuklama kararının ardından “Bu sır devlete ait bir sır mı? Kendi şahsi sırrı mı?” sorusu da sorulmaya başlandı. Bu sorunun altında yatan “ortak kabul”, kurumlarının ağır aksak da olsa işlediği bir devlet yapısının “yürütme”den göreceli bağımsızlığının ortadan kalkmış olduğunu görmektir.
Yine görülmesi gerekiyor ki, ortada yasama, yürütme, yargı kalmadığı gibi bunların bağımsızlığından da söz edilemez artık! Recep Tayyip Erdoğan’ın “İster kabul edilsin ister edilmesin, Türkiye’nin yönetim sistemi değişmiştir” sözüyle bütünleşen gerçeklik parlamenter sistemin gömüldüğü, “başkanlık” rejiminin işlerlik kazandığıdır.
Bunun artık bir “ima” değil, “ilan” olduğu, “fiili başkan”ın habere konu olan MİT tırlarını kastederek “Silah olsa ne olur, olmasa ne olur” demesinde açıkça gözükmektedir. Yani şaşırmamız gereken şey, şeytanı utandıran hukuksuzluklarla gerçeklerin tersyüz edilmeye çalışılması, dünyanın gözünün içine baka baka “yalan” söylenmesi değil, aksine, tüm fütursuzluklarıyla “doğrunun” söylenmesidir. Bu, malumun ilanıdır ve adı da faşizmdir!
Kendisinin de her fırsatta belirttiği gibi, artık devlet O’dur, O, devletin kendisidir! Onun, devletin tüm yetkilerini elinde tutan, ağzından çıkanın yasa sayıldığı tek adam olduğunu Gezi’de, Roboski’de, Reyhanlı’da, Diyarbakır’da, Suruç’ta ve Ankara Katliamı’nda gördük. O’nun Ortadoğu halklarının kırıldığı savaştaki katkılarını ve “tarafını” da gördük.
13 yılda hukuksuzluğu, yolsuzluğu, adaletsizliği, yobazlığı, şiddeti, cinsiyetçiliği, mezhepçiliği, ötekileştirmeyi iktidarın vazgeçilmez karakteri haline getirerek devlet olanlar, sorumluluğuna ortak oldukları suçları açığa çıkarmayacakları gibi, bunu açığa çıkartanlarla da, hesap sorulmasını isteyenlerle de savaş halinde olacaklardır. Çünkü iktidarda kalmalarının tek dayanağı budur.
Fiili başkanlığın ilan edildiği, yasama, yürütme ve yargıyla birlikte basının da susturulup sindirildiği bir sistemde, özgür haberlere de, halkın haber alma hakkına da, demokratik muhalefete de nefes alma hakkı tanınmayacaktır. Dün başkalarımızı aldılar, bugün suçlarını teşhir edenleri aldılar, yarın da yine içimizden birilerine el uzatacaklardır.
“Hukuk tanımam, istediğimi yaparım, herkese dokunurum” pervasızlığına, tek adam diktatörlüğüne, Saray darbesine karşı demokrasi, özgürlük ve adalet mücadelesini yılmadan, usanmadan, kararlılıkla ve sıranın kime geldiğine aldırmadan sürdürmeliyiz. Demokratik toplumsal muhalefetin de tek dayanağı budur; birleşik bir mücadele!
DİSK-KESK-TMMOB-TTB olarak; Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve yazarı Erdem Gül’ün tutuklanmasını kınıyor, iktidarın tüm baskı ve gözdağlarına rağmen, halklarına ve mesleklerine karşı duydukları sorumluluk ve kararlılıkla görevlerini yapan tüm onurlu gazetecileri desteklediğimizi, yanlarında olduğumuzu bildiriyoruz.