Image Map

DİSK Genel Başkanı Kani Beko’nun SGK Genel Kurulu’nda yaptığı konuşma

sgk_manset

DİSK Genel Başkanı Kani Beko’nun 10 Aralık 2015’te Ankara’da yapılan SGK 4. Olağan Genel Kurulu’nda yaptığı konuşma

Sosyal güvenlik alanı devletler açısından en önemli ve kritik alanlardan biridir. Bu alanın ülkemizde fazlasıyla ihmal edildiği çok açıktır.

Türkiye 27 AB ülkesi ile karşılaştırıldığında kamu harcamalarının milli gelire oranı bakımından sadece 2 ülkeyi geride bırakmaktadır. Ayrıca AB ortalamasının yaklaşık dörtte biri oranında daha az harcama yapmaktadır. Türkiye 27 OECD ülkesi arasında ise en az kamu harcaması yapan üçüncü ülke konumundadır.

Türkiye’nin AB ülkelerine göre daha az harcama yaptığı yani cimri olduğu alanlar eğitim, sağlık, sosyal koruma ve sosyal güvenlik harcamalarıyken, savunma ve kamu düzeni alanlarında bu durum aksine bir görüntü vermektedir. Türkiye’nin eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik alanına milli gelirden ayırdığı pay AB ortalamasından oldukça az, savunma ve kamu düzeni için ise fazladır.

Gelirler politikasında da ciddi bir ayrışma söz konusudur. Gelirlerin milli gelir içindeki payı bakımından Türkiye, 32 OECD ülkesi içerisinde yapılan kıyaslamaya göre 23. sırada yer alırken, adaletsiz vergi olarak tanımlanan dolaylı vergilerde 19. sırada ve Avrupa bölgesinin üzerinde bir orana sahiptir. Buna karşın Türkiye gelir ve servet üzerinden en az vergi alan 7. ülkedir. Sosyal prim gelirlerinden de Türkiye milli gelirden alınan pay bakımından 31 ülke arasında en az prim gelirine sahip 10. ülkedir.

Türkiye’de vergi gelirlerinin milli gelirden aldığı pay Avrupa bölgesi oranında olsaydı, sosyal koruma ve sosyal güvenlik için şimdiki harcadığı tutarın iki katı oranında harcayabilecek bir gelire sahip olacaktı.

Değerli dostlar,

Sosyal güvenlik sisteminin altını oyan düşük ücret ve kayıtdışı politikalarıdır. Kayıtdışı hala ülkemizde kanayan bir yara durumundadır. %40’a yakın kayıtdışı istihdam ile 10 milyon insan çalışmaktadır. Bu çalışan kitlenin hatırı sayılır kısmı kayıt altına alınsa açık büyük ölçüde kapanacaktır. Sosyal güvenlik sisteminin yaşadığı krizin asıl faili kayıtdışı ekonomi iken faturanın sürekli olarak emekliye, işçiye, kamu emekçisine ve korumaya muhtaç kesimleri çıkartılması düşündürücüdür.

Sosyal güvenlik harcamasını kara delik olarak gören bir anlayışın içindeyiz. Sosyal güvenlik kara delik değildir. Devletin temel meselesidir. Bu alanı finanse etmek bir devletin yükü değil, en anlamlı sosyal politika görevi olmalıdır.

Hal böyleyken sosyal güvenlik rejimi kar amacı ile hareket eden şirketlerin faaliyet sahası haline getirilmiştir. Önemli bir kaynak özel sağlık ve emeklilik sisteminin idaresi için seferber edilmiş durumdadır.

Değerli dostlar,

Yeni yıla asgari ücret tartışmaları ile giriyor

uz. Asgari ücret bir işçinin çalışması karşılığında kendisine ödenmesi zorunlu en düşük ücrettir. Bu ücreti geçinme ücreti olarak belirlemezseniz bu toplumun altını dinamitlersiniz. Biz bu konuda geçtiğimiz yıl aralık ayında bir kampanya başlattık asgari ücret 1800 net diye. Bu talep toplumda önemli bir karşılık buldu. Tüm siyasi partiler farklı rakamlarla yüzdelik sefalet artışlarını reddetti. İktidar partisi ise önce soğuk durduğu bu talebi 1300 net olarak sahiplendi. Olumlu bir gelişmedir. Ancak buradaki herkes de biliyor ki, bu ücret bir geçinme ücreti değildir. Açlık sınırının bile altındadır.

Türkiye’de kar oranlarının emsal ülkelerle karşılaştırıldığında ne kadar yüksek bir seviyede olduğu bilim, sanayi ve ticaret bakanlığının veriler ile bilinmektedir.

Bu yüksek karların nedeni çalıştığı halde geçinecek bir ücret alamayan işçilerdir. Ve bilinmelidir ki Türkiye’de ücretler iş kanunun bile her gün binlerce işyerinde delik deşildiği koşullarda ciddi bir baskı altındadır. İşçilerin en büyük güvencesi olan örgütlülük hakkı yasalarla ve hükümetlerin fiili eylemlilikleri ile kuşatılmıştır. O yüzden asgari ücret iki kat önemli olmaktadır.

Bugün sendikal örgütlülüğün olduğu işyerlerinde kayıtdışı yok. Bugün sendikal örgütlülüğün olduğu yerde düşük ücret ödeyip primlerin ödemelerinde düşük göstermek mümkün değildir. Türkiye’de sosyal güvenlik sisteminde yaşanan finansman sorunlarının en önemli nedenlerinden biri örgütsüzlüktür.

O yüzden sendikal örgütlenme teşvik edilmelidir. Asgari ücrete zam geliyor biz de bunun karşılığında bir şeyler isteriz fırsatçılığına göz yumulmamalıdır. Asgari ücret artışı sosyal güvenlik sistemi açısından olumludur. Prim indiriminden, işsizlik fonu desteğinden, vergi imtiyazlarından yararlanan işverenlerin hangi yüzle hala bu talepleri daha fazla gündeme getirmelerini anlamak mümkün değildir.

Sosyal güvenlik sistemine işverenlerin adına prim indirimi adı altında hazineden aktarılan kaynak 7 yılda 45 milyara yaklaştı. Yani işverenlere hükümet dedi ki: Sen dur, ben sana gerekli kolaylıkları sağlayacağım. Her yıl sigorta priminin yüzde 5’i hazineden yani halkın cebinden karşılanmaktadır

Şimdi buna rağmen “asgari ücret 1300 TL olacaksa aman devlet bize yardım etsin” demenin bir karşılığı asla olmamalıdır.

Türkiye’nin krizleri hiç bitmiyor zaten. Sorun üstüne sorun yaşıyoruz. Elde sömürülecek, birikim sağlanacak bir emek gücü var. Bu emek gücünü ne kadar çok çalıştırırsam, ne kadar ucuza çalıştırırsam o kadar rekabette üstünlük sağlarımla olmaz bu politika. Bir ülkenin en önemli ve birincil değeri üretken emektir.

Hele kıdem tazminatı gibi Türkiye işçi sınıfının en önemli kazanımına göz dikenler var ki, onlara diyecek bir şey bulamıyoruz. Ama bu işin kolay olmayacağını bilmeleri lazım. Orada kalın bir kırmızı çizgi var. Kıdem tazminatından mevcut sistem değişmeden herkesin faydalanacağı bir düzenleme bizim arzumuzdur. Kıdem tazminatını yağma fonuna bırakmayacağız.

Bu duygularla hepinizi Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu DİSK adına saygıyla selamlıyorum.

 sgk1

ITUC ETUC