Image Map

DİSK’in İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Eğitimleri sürüyor

 

divrigi-manset

DİSK’in 2015 Nisan ayında başlattığı İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Eğitimleri devam ediyor. Türkiye’nin dört bir yanından işçilerin katıldığı eğitimlerin Divriği ayağı 4 Aralık Cuma günü Divriği’de gerçekleşti

IMG_4156

Divriği Belediyesi’nin toplantı salonunda gerçekleşen eğitime yaklaşık 100 işçi katıldı. Divriği Belediye Başkanı Hakan Gök’ün konuşmasının ardından DİSK Genel Başkanı Kani Beko, emeğin gündemleriyle ilgili bir açılış konuşması yaptı.

IMG_4161

Eğitim çalışmasına DİSK Yönetim Kurulu Üyesi Muharrem Özen, DİSK Kayseri Bölge Temsilcisi Cumali Sağlam, Dev Maden Sen Genel Başkanı Tayfun Görgün ve Genel İş Kayseri Şube Başkanı Ramazan Benian da katıldı.

IMG_4184

DİSK uzmanlarının verdiği eğitim ardından işçilere sertifika verildi.

DSC_1550

DİSK Genel Başkanı Kani Beko’nun, DİSK’in eğitim faaliyetleri için geldiği Divriği’de yaptığı basın açıklaması

Değerli basın emekçileri ve mücadele arkadaşlarım.

Sözlerime başlamadan önce 10 Ekim’de Ankara’da dost emek ve meslek örgütleriyle beraber düzenlediğimiz Emek-Barış-Demokrasi mitinginde kaybettiğimiz arkadaşlarımızı anmak istiyorum. Ve yine geçtiğimiz günlerde Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin öldürülmesini  de lanetliyorum. Sorumlular yargılanıp hesap vermelidir ama en önemlisi bu gibi acı olayların yaşanmamasının yegane yolu ülkemizde barışın ve demokrasinin egemen olmasıdır. Bu ülke toprakları kana ve göz yaşına doymuştur.

Siz basın emekçilerine de şu mesajı vermek istiyorum:  Demokratik bir ülkede önemli bir habere imza atan gazeteciler ödül alır, Türkiye’de ise maalesef hapse atılmaktadır. Gazetecilik suç değildir. Halkın haber alma hakkı Anayasal bir haktır. Can Dündar’ın ve Erdem Gül’ün tutuklanması, bu hakkın gasp edilmesi anlamına gelmektedir. Türkiye’de gazetecilere yönelik baskıların derhal son bulması işçi sınıfı için de oldukça önemlidir. Sermayenin ve ülkeyi yönetenleri her sözü her gün medyada defalarca yer bulurken, işçilerin sesi duyulmamaktadır. Basın emekçilerinin özgür olmadığı bir ülkede işçilerin de sesi kolay duyulmaz.

Asgari ücret konusu işçilerin sesini duyurabildiği en önemli konulardan biri oldu.  2014 yılı Kasım ayından beri asgari ücret tartışması Türkiye gündeminden hiç düşmedi. O tarihte DİSK olarak bilim insanlarının da katıldığı bir çalıştayın ardından asgari ücretin 1800 lira olarak belirlenmesi gerektiğini ifade etmiştik. Bu rakamı hesaplarken Türkiye’de büyüme oranlarının ücretlere yansımasını, kişi başına düşen milli geliri, yoksulluk sınırını ve Cumhurbaşkanı bütçesine yapılan zammı dikkate almıştık. Bir ay boyunca Türkiye’nin dört bir yanında bildiriler dağıtarak, basın açıklamaları yaparak, yürüyüşler düzenleyerek #AsgariÜcret1800 net demiş idik.

Sevindirici olan şudur ki 7 Haziran seçimlerinde iktidar partisi dışındaki tüm partiler bu konudaki mücadelemizi dikkate alarak asgari ücreti parti programlarına dahil etmişlerdi. O dönem asgari ücrete dair vaatleri sermaye temsilcilerine şikayet eden AKP ise 7 Haziran seçimlerinde tek başına iktidarı kaybettikten sonra konuyu gündemine aldı. Biz bu durumu başta DİSK olmak üzere işçi sınıfı mücadelesinin bir kazanımı olarak görüyor ve bu mücadeleyi veren tüm işçileri, sendikalarımızı, yol arkadaşlarımızı ve dostlarımızı kutluyoruz.

Öte yandan kamuoyunda dile getirilen 1300 liralık asgari ücret, işçilerin insanca yaşayabileceği, açlığı/yoksulluğu yenebileceği düzeyden uzaktır. Türkiye’de açlık sınırı 1393 TL, yoksulluk sınırı 4403 TL’dir. Açlık sınırının bile altında bir asgari ücret işçiye zulümdür. Bir hanede 3 kişi çalışması durumunda dahi yoksulluk sınırı aşılamamaktadır. Türkiye’de bu kadar işsizlik varken, bir haneden 3 kişinin çalışması zaten çok düşük bir ihtimaldir.

2015 yılı kişi başına düşen milli gelir tahmini 2 bin lira civarındadır. Dört kişilik asgari ücretlinin evine, kişi başına milli gelirin birinin bile düşmemesi çarpıcıdır. Ülkeyi yönetenler milli gelir büyüyor diye övünmekte ama büyümeden işçiler payalmamaktadır. Nitekim milli gelir 1978’den bu yana 4 kat, kişi başına milli gelir 2,3 kat artarken brüt asgari ücret reel olarak sadece yüzde 17 artmıştır. O tarihten beri asgari ücret kişi başına milli gelir oranında artsaydı asgari ücret 2015 yılı için ortalamada brüt 2142 TL olacaktı.

Evet, Türkiye’de büyüyen bir şey varsa o da adaletsizliktir. Buna rağmen sermaye temsilcileri asgari ücret artışı ile ilgili kara propaganda yapmaktadır. Türkiye çalışma saatlerinin en uzun olduğu, sendikalaşmanın en düşük olduğu, her yıl yaklaşık 2000 işçinin öldüğü ve ucuz emek politikalarının geçerli olduğu bir ülkedir.

Ülkeyi yönetenlerin Avrupa’da en yüksek asgari ücretin Türkiye’de olduğu iddiası da tamamen hayal mahsulüdür. Türkiye asgari ücrette üçüncü ligdedir. Birinci ligde Belçika, Fransa, gibi asgari ücretin 1000 Euro’nun üzerinde olduğu ülkeler vardır. İkinci ligde, Portekiz, İspanya ve Yunanistan gibi asgari ücretin 500 ile 1000 euro arasında değiştiği ülkeler bulunmaktadır. Türkiye bu sıralamada üçüncü ligde Bulgaristan, Slovenya, Romanya, Makedonya gibi asgari ücretin 500 euronun altında olan ülkeler arasındadır. Çalışma saatleri göz önüne alındığında Türkiye’nin sıralamadaki yeri iyice gerilemektedir.

Oysa aynı Türkiye işçilerin emeği ve alınteri üzerinden elde edilen kâr oranlarında zirveye oynamaktadır. Yani Türkiye’de ücretler asgari, kârlar azamidir!

Bu manzara ortada iken sermaye temsilcileri asgari ücretten “yük” olarak bahsetmekte, yükün paylaşılmasını istemektedir. Ücret, paylaşılması gereken bir yük değildir. İşçinin ürettiği değerin çok küçük bir bölümü olan ücret, işverenin sorumluluğundadır. Hükümetin bu yükü paylaşmaya, yani bizlerden kesilen kaynaklarla ödemeye yeşil ışık yakan açıklamaları kabul edilemez.

Devlet zaten işverenin işçiye karşı yükümlülüklerini fazlasıyla paylaşmaktadır. İşverenler asgari ücret maliyetini 16 milyar TL olarak açıklamışlardır ancak 2008’den beri süren SGK prim indirimi ile işverenin devletten aldığı miktar 42 milyar TL’dir.

Asgari ücret adil ve demokratik bir toplu pazarlık süreciyle belirlenmesi gerektiği halde, artık bir ortaoyununa dönen asgari ücret tespit komisyonu yoluyla belirlenecektir. Sermaye cephesi asgari ücret karşılığında işçi sınıfından diyet talep etmektedir! Bu diyetlerden biri işsizlik fonunun yağmalanmasıdır. Resmi işsiz sayısının 3 milyon olduğu ülkemizde fondan aylık faydalanan kişi sayısı yalnızca 200 bindir. Fon işsizlere verdiği paranın neredeyse üç katı bir tutarı patronlara aktarmıştır. Patronlar bu fonu daha da fazla yağmalamak istemektedir.

İşçi sınıfından istenen bir diğer diyet de kıdem tazminatıdır. Kıdem tazminatını da fona devrederek yağmalanacak yeni bir kaynak yaratılmak istenmektedir. Bunun da ötesinde kıdem tazminatının kaldırılması, iş güvencesinin son kırıntılarının da kazınması demektir. Ayrıca 657 sayılı yasada yapılması planlanan değişiklikle kamu çalışanlarının iş güvencesinin ortadan kaldırılması da masadaki diğer bir konudur. Öte yandan Özel İstihdam Büroları’na işçi simsarlığı yetkisi verilmesi de gündeme getirilmektedir. Sermayenin asgari ücret karşılığı istediği bu diyetler, Orta Vadeli Plan’da ve Ulusal İstihdam Stratejisi’nde de yer almaktadır. 64’üncü hükümet programında da defalarca işgücü piyasalarının esnekleştirileceği söylenmektedir. Bu açıkça kölece, güvencesiz çalıştırmanın yaygınlaşacağının ilanıdır.  Ancak işçi sınıfı bu diyetleri ödemeyecek mutlaka ve mutlaka direnecektir!

Ayrıca hükümeti taşeron işçiler konusunda da uyarmayı bir borç biliyoruz. Zaten uymaları gereken mahkeme kararlarını “vaat” haline getirdiler; seçimden önce “kadro” sözü verdiler. Bugün ise “asıl iş/ yardımcı iş” ayrımı yaparak işçilerin güvenceli iş hakkının üstüne yatmaya çalışıyorlar. Bizim bu konudaki duruşumuz bellidir. Biz DİSK olarak kayıtsız, şartsız, ayrımsız kamudaki, belediyelerdeki tüm işçilere kadro verilmesini, taşeron düzeninin tamamen son bulmasını istiyoruz. Ve bu mücadeleyi büyüteceğiz!

DİSK üyesi olan ve olmayan, tüm iş kollarından taşeron işçilere de buradan sesleniyorum. Güvenceli iş hepinize ananızın ak sütü gibi helaldir. Bu hakkımızı almak için hiçbir siyasetçiye, sözlere, vaatlere değil önce kendi gücümüze, kendi birliğimize güvenelim! Unutmayalım ki asgari ücret biraz olsun artacak ise bu mücadelemizle sağlandı. Biz bu kavgada vardık, varız ve var olacağız! Taşeron düzeni başlı başına bir yolsuzluk düzenidir! İşçinin emeği üzerinden birileri zengin edilmektedir. Taşeron düzeni açlık düzenidir! Taşeron sisteminin amacı en az sayıda işçiyle, en fazla işi en ucuza gördürmektir. Taşeron düzeni ölüm düzenidir! Türkiye’de son 13 yılda 16 bin işçinin çalışırken ölmesinin en önemli sebebi taşeron düzenidir. Taşeron düzeni köleliktir! İnsan emeğinin ihale masalarında alınıp satılması her şeyden önce insanlık onuruna aykırıdır. Bu taşeron düzenini elbet yıkılacaktır.  Gelin taşeron köleliğine de sefalet ücretlerine de kol kola, omuz omuza son verelim!

 

 

 

 

ITUC ETUC