Image Map

Üçlü Danışma Kurulu toplantısında sunulan görüş ve önerilerimiz

6 Ocak 2016 tarihinde toplanan “Üçlü Danışma Kurulu” toplantısında DİSK heyeti tarafından dile getirilen görüş ve öneriler:

uclu_manset

Hükümetin 2016 Yılı Eylem Planı’nda çalışma hayatı ile ilgili yer alan reform ve icraatlarının görüşmeye açıldığı “Üçlü Danışma Kurulu” toplantısı 6 Ocak 2016 Çarşamba günü Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nda gerçekleştirildi. Toplantıya DİSK adına Genel Başkanımız Kani Beko, Genel Sekreterimiz Arzu Çerkezoğlu, DİSK Hukuk Dairesi Müdürü Av. Necdet Okcan, DİSK İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Dairesi Müdürü Tevfik Güneş, Genel İş Sendikamızın Eğitim Daire Müdürü Faruk Özdemir, Sosyal-İş Sendikamızın uzmanı Onur Bakır ve Genel-İş Sendikamızın uzmanı Çağdaş Küpeli katıldı.

İşçilerin kazanılmış haklarını ortadan kaldırmaya ve emeği güvencesizleştirmeye yönelik olarak hazırlanan Ulusal İstihdam Stratejisi’nin başlıklarının hükümetin “2016 Eylem planı” olarak gündeme geldiği bir dönemde gerçekleşen toplantıda, tam da bu stratejinin temel ekseni olan “Güvenceli esneklik”, “Özel İstihdam Büroları”, “Kıdem Tazminatı” konuları öne çıkmıştır. Toplantıda DİSK heyetinin dile getirdiği görüş ve öneriler özetle aşağıda sunulmaktadır.

“GÜVENCELİ” ESNEKLİK: 

Bu başlık iş güvencesinin sınırlarını daraltmaya yönelik bir stratejinin kodu olarak gündeme getirilmekte ve “Eylem Planı”ndaki diğer başlıklara da bu güvencesiz çalıştırma hedefi damgasını vurmaktadır. Avrupa ve OECD ülkelerinde de “güvenceli esneklik” adı altında gündeme gelen tüm pratiklerde, “esneklik” alabildiğine gelişirken “güvence” sürekli olarak gerilemiştir.

Sendikalaşma oranının daha düşük olduğu Güney Avrupa ülkelerinde “güvenceli” esneklik uygulamalarının işçi sınıfı açısından ağır sonuçları olmuştur. Çalışma süreleri açısından Avrupa’da lider, sendikalaşma açısından da dipte olan ülkemizde “güvenceli” esnekliğin daha ağır sonuçları olacağı açıktır.

KIDEM TAZMİNATI:

DİSK açısından kıdem tazminatı tartışmasının ana ekseni iş güvencesidir. Her ne kadar kamuoyunda, kıdem tazminatına dair değişikliklerin gerekçesi “tazminat alamayan işçilerin alabilmesi” olarak sunulsa da hükümetin ve sermaye temsilcilerinin hazırladığı birçok belgede kıdem tazminatının “iş güvencesi” sağlaması eleştirilmekte, kıdem tazminatı nedeniyle işten çıkarma maliyetlerinin yüksek olduğu ifade edilmekte, kıdem tazminatından “yük” olarak bahsedilmektedir.

Gerek Avrupa ülkelerinde gerekse diğer ülkelerde Türkiye’dekine benzer nitelikte kıdem tazminatı uygulanmaktadır. “Kıdem tazminatı olmayan ülkeler de var” diye verilen istisnai örnekler sendikalaşma oranının çok yüksek olduğu, tazminatın toplu sözleşme yoluyla belirlendiği ülkelerdir.

“İşçilerin %86’sının kıdem tazminatı alamadığı” gerekçesi ile kıdem tazminatı fiilen ortadan kaldırılmak istenmektedir. Bu veri, SGK’ya işverenler tarafından yapılan bildirimlere dayanmakta olup, gerçekçi ve bilimsel bir nitelik taşımamaktadır. İşverenler tarafından kıdem tazminatına hak kazanmadığı bildirilen işçilerin çok büyük bir bölümü dava açmaları halinde tazminatlarını alabilmektedir. Acaba engellenmek istenen hakların mahkeme yolu ile de olsa alınabilmesi midir? Bu açıkça “hukuksuzluğa hukuk üretmek”tir.

Eğer amaç “tazminat alamayan işçilerin alabilmesi” ise modelin değiştirilmesi ve bir tür “emeklilik fonu” kurulması gibi karmaşık bir yollara girmeye gerek yoktur. “Kıdem tazminatı alamayan işçilerin tazminat alabilmesi” ve kıdem tazminatı konusundaki eksiklilerin giderilmesi için yapılacaklar çok basittir:

  • Mevcut yasaya (1475 sayılı yasanın yürürlükteki 14. Maddesi) bir cümle koyarak, hak ettiği halde kıdem tazminatı ödenmeyen işçilere tazminatlarının devlet tarafından ödenerek işverenlerden geri tahsil edilmesi ve bir yılın altında çalışanlara da kıdem tazminatı ödenmesinin sağlanması
  • İflas nedeniyle ödenmeyen kıdem tazminatını devletin ödemesi ve işverenden haciz yoluyla tahsili
  • İflas halinde bankaların, devletin değil işçilerin alacaklarının ödenmesi öncelikli ve imtiyazlı hale getirilmesi
  • Kıdem tazminatı ödemeyen işverenlere ağır yaptırımlar getirilmesi
  • 12 Eylül askeri darbesinin ürünü olan “kıdem tazminatı tavanı”nın kaldırılması
  • Sendikalaşma önündeki engeller/barajlar kaldırılarak, örgütlenen işçilerin haklarını savunabilmesi sağlanması

Ancak kıdem tazminatını “yük” olarak tarif eden, kıdem tazminatının işten atmayı kısmen zorlaştırarak “iş güvencesi” sağlayan yönlerini eleştiren bir anlayış ile bizim önerilerimiz çelişmekte ve yıllardır dile getirdiğimiz bu öneriler görmezden, duymazdan gelinmekte, “fona devir” gibi adlar altında kıdem tazminatı fiilen ortadan kaldırılmak istenmektedir. Kıdem tazminatı işverenin sorumluluğunda olan bir meseledir, esas olarak işçi ile işveren arasındaki ilişkinin sonra ermesiyle ilgilidir. Böyle olmaktan çıktığında, adı “emeklilik fonu”, “emeklilik sandığı” olur ama “kıdem tazminatı” olmaz. “Paralel” bir emeklilik sistemi kıdem tazminatı yerine ikame edilemez.

Öte yandan Türkiye işçi sınıfı “fon”ların nasıl kullanıldığına tanıktır. Konut Edindirme Fonu, Tasarruf Teşvik Fonu gibi geçmiş olumsuz deneyimlerin yanı sıra günümüzde de “İşsizlik Sigortası Fonu” amaç dışı kullanılmakta, açlıkla-yoksullukla boğuşan milyonlarca işsizi desteklemek yerine işverenlerin SGK primlerine ve hükümet harcamalarına kullanılmaktadır.

Özetle, kıdem tazminatı konusunda mevcut modelin içerisinde basit düzenlemelerle birçok sorun aşılabilecek iken, işçi sınıfını daha da güvencesizleştirecek fon veya benzeri bir modeli kabul etmemiz mümkün değildir.

ÖZEL İSTİHDAM BÜROLARI:  

Özel İstihdam Büroları’na geçici iş ilişkisini de kapsayacak biçimde işçi kiralama yetkisi verilmesi, çağdışı kölelik koşullarında çalışma dayatmasıdır. Böylece işçi simsarlığına yasal koruma getirilecek, işçiler köle satar gibi bürolardan satılacaktır. Soma’dan tanık olduğumuz “Dayıbaşılık” sistemi yasallaşacak, taşeron köleliğini bile aratacak bir güvencesiz çalıştırma biçimi getirilecektir.

Kiralık işçilik ve benzeri esnek çalışma biçimleri, çalışma yaşamında her türlü hakkın hukukun ortadan kaldırıldığı, yasalara ve Çalışma Bakanlığına bile ihtiyaç bırakmayacak bir kölelik düzenidir.

Diğer konu başlıklarına bakıldığında “Özel İstihdam Büroları”nın özellikle kadın işçiler için önerildiği, “Aile ve çalışma yaşamının uyumlulaştırılması” adı altında kadınların part-time, güvencesiz istihdamının öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Bu da esnek ve güvencesiz çalışmanın kadınlardan başlayarak yaygınlaştırılması anlamına gelmektedir.

Kısacası DİSK, Özel İstihdam Bürolarına ve bu büroların faaliyetlerinin ödünç (geçici) iş ilişkisini kapsayacak biçimde genişletilmesine kesin olarak karşıdır.

TAŞERON:

Hükümetin seçim vaatlerinde bulunmasına rağmen “taşeron çalıştırma” konusu Bakanlığın gündeminde ve sunuşunda yer almamış, toplantıda konu DİSK tarafından gündeme getirilmiştir. Mahkemelerden alınan muvazaa kararlarına rağmen, taşeron düzeni devam etmektedir; bu hukuksuzluk özellikle kamuda gerçekleşmektedir. Seçim sürecinde verilen sözler ve mahkeme kararları bellidir. Hükümetin yapması gereken, “hukuksuzluğa hukuk üretme” arayışları içerisinde milyonlarca işçiyi oyalamak değil kendi sözlerine ve mahkeme kararlarına uygun davranmaktır.

Bu hukuksuz tutum yetmediği gibi 6552 Sayılı yasanın getirdiği ve taşeron işyerlerinde alt işverenin yetkilendirmesi halinde Kamu-İş ve TÜHİS’le yürütülmesi gereken toplu sözleşme görüşmeleri de işveren sendikalarının uzlaşmaz ve hukuksuz tutumlarından kaynaklı yürütülememektedir. Taşeron işçinin var olan haklarını kullanması engellendiği bu düzene son verilmelidir.

Daha da ötesi, tüm taşeron işçilere ayrımsız, kayıtsız, şartsız kadro verilmeli, taşeron düzeni ortadan kaldırılmalıdır.

#DİRENİŞÇİ ZAMANI!

Üçlü Danışma Kurulu’nda gündeme gelen 64. Hükümet 2016 Yılı Eylem Planında çalışma hayatı ile ilgili yer alan reform ve icraatları, işçi sınıfının kazanılmış haklarını yok ederek emeği güvencesiz çalışmaya daha da mahkum edecek düzenlemeler içermektedir. İşletmelerin karlılık oranlarına baktığımızda, sürekli olarak örnek gösterilen AB’ye kıyasla “azami” kârlar elde edilen ülkemizde, işçi sınıfının en “asgari” hakları bile çok görülmektedir. Sendikaların önünde bir “mayın tarlası” gibi duran işkolu barajları ile, grev yasakları ile, hak aramanın önünün tıkandığı antidemokratik düzenlemelerle işçi sınıfının eli kolu bağlanmış durumdayken, sürekli olarak sermaye “mağdur” olarak gösterilmekte, hükümetin eylem planı da sermayeye işçileri kölece çalıştırma “özgürlüğü” tanımayı hedeflemektedir.

Bu koşullar altında DİSK’in çağrısı üyesi olsun olmasın tüm işçi sınıfınadır:

KÖLELİĞE KARŞI #DİRENİŞÇİ

ITUC ETUC