Image Map

Genel Başkanımızın “Emeğin Hakları Kurultayı”nda yaptığı konuşma

13288693_10154164569642645_431172446_o

DİSK Genel Başkanı Kani Beko’nun, DİSK, Türkiye Barolar Birliği, Türk-İş ve Hak-İş tarafından ortaklaşa düzenlenen “Emeğin Hukuku Kurultayı”nda yaptığı konuşma:     

İŞ HUKUKU VE SOSYAL GÜVENLİK HUKUKUNDAKİ GELİŞMELER

Sevgili Katılımcılar, Saygıdeğer Konuklar,Türkiye Barolar Birliğinin Değerli Başkanı, Basın Dünyasının Değerli Çalışanları, Konfederasyonlarımızın Çok Değerli Başkanları ve  Sevgili Mücadele Arkadaşlarım…

Emeğin Hukuku Kurultayı İkincisinin düzenlenmesini umutla karşılıyor ve emeği geçen bütün arkadaşlara çabalarından dolayı teşekkür ediyorum.

Bu Kurultayın, Emeğe, hukuk ve sosyal güvenlik alanlarında yapılan ve kabul edilemez saldırılara karşı güçlü bir ses olması ve işçi sınıfına yol gösterecek sonuçlar çıkarmasını içten arzu ediyorum.

Saygıdeğer Konuklar, Değerli Katılımcılar

Küreselleşme sürecinin derinleştirdiği birikim ve rekabet,  tüm dünyada örgütsel, toplumsal ve ekonomik süreçleri parçalayıp yeniden kurgularken, siyasal ve hukuksal düzenlemeleri de bu gelişmelere uygun hale getiriyor.

13293226_10154164568747645_168500910_nTeknolojik gelişmelerin koşulladığı yatırımlar baş döndürücü bir hızla artarken, üretim süreçlerinde yer alan işçilerin çalışma ritimleri daha fazla değer yaratmak uğruna tükenme noktasına kadar zorlanıyor.

Bütün bu zeminlerin uygun hale getirilmesi, parçalanmış üretim süreçleri, sendikasızlaştırma, taşeronlaştırma, güvencesiz çalıştırma, kısaca örgütsüzleştirme politikalarıyla pekiştirilirken, hukuksal mevzuatın çerçevesi denetim ve yaptırımları esnekleştiriyor ve belirsizleştiriyor. Sermaye için bunlar yetmiyor, her türlü güvenlik ve güvencelerden yoksun kayıt dışı işçilik ve çocuk çalıştırma toplumsal ve ekonomik yaşamın “kaçınılmaz”  unsurları haline getiriliyor.

ILO ‘nun 2014 yılı Küresel İstihdam Eğilimleri raporuna bakıldığında; “ Dünyada her 10 kişiden beşi ‘kırılgan’ işlerde çalışmaktadır” …”Gelişmekte olan ülkeler söz konusu olduğunda bunlar büyük olasılıkla kayıtdışı sektörde çalışmaktadırlar. Dolayısıyla yapılan işlerde yoksulluk, düşük kazanç, tehlikeli çalışma koşulları ve sağlık sigortası yokluğu gibi büyük riskler gündemdedir.” Görüldüğü üzere, kayıtdışılığın, iş sağlığı ve güvenliği uygulamaları açısından ne denli olumsuz etkiler yarattığı ve sorunlara yapısal bir özellik kazandırdığını belirtmek gerekiyor.

Bu çerçevede, ekonomik büyüme tek başına ve durduk yerde insana yakışır iş olanakları yaratmadığı, var olan işlerin niteliğini geliştirmediği gibi, onları daha da taşeron ve güvencesiz ilişkilerin içine çekmeye çalışarak yoksulluğun daha derin yaşanmasına neden olmaktadır.

Gelişmiş ülkelerde daha az olmakla birlikte, gelişmekte olan ülkelerde yaratılan istihdamın, önemli bir kısmının taşeron ve güvencesiz ekonomide olduğu herkes tarafından kabul görmektedir. Diğer yandan, uygun olmayan istihdam sorunu yalnızca enformel ekonomide kendini gösteren bir gerçek değildir, aynı zamanda kurumsal ekonomide dahi, sosyal koruma eksikliği, istihdam hizmetlerinin zayıflığı, örgütlenme ve hakların korunmasında yetersizlikler vb. uygun iş olanaklarındaki açıklara yol açmaktadır.

Değerli Konuklar, saygıdeğer katılımcılar

Türkiye’de taşeron ve güvencesiz çalıştırma ilişkileri 2000’li yıllarda dünya çapında üretim organizasyonunda yaşanan dönüşümün de etkisi ile gündemimizde daha fazla yer kaplamaya başladı. Taşeron ve güvencesizlik, emeği disiplin altına almanın, sömürüyü derinleştirmenin temel uygulaması haline gelmiştir.

Şunu iyice anlamak gerekiyor, ülkede sermaye birikim rejimi artık taşeron ve güvencesizlik üzerinde yükselmektedir. Sermayenin ve devletin temel tercihi olarak karşımıza çıkan bu birikim rejimi,  sendikal hakların genişletilmesi,  işçi sağlığı ve iş güvenliğinde kamusal bir anlayışın yerleştirilmesi,  kıdem tazminatı hakkının korunması,  asgari ücretin yaşamın gereklerine uygun düzeye çıkarılması, çalışma ortam ve koşullarının insana yakışır biçimde düzenlemesini, güvenceli çalışmayı reddeden bir rejimdir.

Emeği ile geçinenler açısından bu tablo, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın kendisinin de itiraf ettiği   “kölelik gibi bir şey”dir.

İnsana yapılabilecek en büyük kötülük onu üretken alandan çekmek, işsiz bırakmaktır. Ve aynı zamanda, yasal bir düzenleme ile insan ticareti yapmak, onu en kötü çalışma koşullarına mahkum etmek, bize göre, tarihin en büyük insanlık suçlarındandır.

Ne yazık ki, uzun bir dönemdir sermaye ve siyasal iktidarın ele ele vererek çalışanların kazanılmış olan haklarına azgınca saldırısı devam etmektedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşülüp kabul edilen Kiralık İşçilik  yasası  ile bu insanlık suçu ne yazık ki bizi, geleceğimizi çok köklü bir şekilde tahrip edecektir. Ardından, Kıdem Tazminatına dönük bitip tükenmeyen düzenlemeler sermayenin rekabet ve birikim için neleri göze aldığını bize göstermektedir.

4857 sayılı İş Kanununda yapılan esneklik düzenlemeleri sermaye için yeterli olmamıştır. Siyasal ve ideolojik çerçevesi alabildiğince makyajlanan Özel İstihdam Büroları’na geçici iş ilişkisini kurma biçiminde işçi kiralama yetkisi verilmesi ile Türkiye’de emeği ile geçinen milyonlar köle haline getirilmek istenmektedir.

İstihdamı ve rekabeti artıracağı, kayıtdışılığı azaltacağı, kadınlara, gençlere mevsimlik işçilere güvence sağlayacağı gibi argümanlarla önümüze gelen ve toplumsal yapıda rıza oluşturmaya çalışan bu kölelik yasası, ülkenin geleceğini ve üretken emeği talan edecektir.

Bu aynı zamanda ülkemizdeki yetersizliklerle malul olan Bireysel İş hukuku, Toplu İş Sözleşmesi Düzeni ve Sosyal Güvenlik Sistemini de tahrip edecektir.

Saygıdeğer Konuklar,

Dünyada ve AB 28 de uygulamalarına bakıldığında bu kölece çalışma biçimlerinin istihdamı artırdığı iddiası hiçbir gerçekliğe dayanmamaktadır.

Son 10 yılın işsizlik verilerine baktığımızda buna dair bir işaret söz konusu değil. 2004 yılında AB 28 ülkelerinde yüzde 9,3 olan işsizlik oranı 2014 yılında 10,2’ye yükselmiş.

Kiralık işçilik ve esnekliğin daha yoğun olduğu ABD ve İngiltere’de ise aynı dönemde işsizlik oranları sırasıyla yüzde 5,5 seviyesinden 6,2’ye, yüzde 4,7’den 6,2’ye yükselmiş.

Diğer yandan, kayıtdışılığı azaltacağı iddiası ise tamamen boş bir iddiadır. Dünya üzerinde kayıtdışılıkla mücadelede özel istihdam bürolarının nasıl bir etki yaptığı konusunda herhangi bir veri söz konusu değildir.

Neden? Çünkü kayıtdışı ekonomi zaten tanımı gereği bütün kuraldışı ilişkileri kullanmaktadır. Esnekliğin her biçimi bu alanda özgürce kullanılmaktadır. Bu yüzden esnek güvencenin ve özel istihdam büroları ilişkisinin kullanılması bu alanlarda gerekmemektedir.

Özel istihdam bürolarının geçici iş ilişkisi kurmasını düzenlemesinin ana hedefi formel ekonomiyi, düzenli ekonomiyi, örgütlü yapıyı hedef almasıdır.

Bu haliyle ilgili yasa kayıtlı çalışanların nerdeyse yarısını kapsamış durumdadır ve kölece ilişkiler içine çekebilecektir.

Mevsimlik tarım işçilerinin kayıt altına alınmasına çözüm özel istihdam büroları olmuştur. Kamusal istihdam yaratmakla görevli olan bir kurum, yani İŞKUR İşsizlik Fonundan aktarılan fonlarla devasa bir özel istihdam kurumuna dönüştürülmüştür. Yaptığı tek şey, aktif işgücü programları oluşturma ve toplum yararına çalışma ilişkilerini düzenleyerek, eğreti, güvencesiz, örgütsüz ve kötü çalışma koşulların yerleşik hale getirilmesine ön ayak olmaktadır.

Mevsimlik tarım işçilerinin kayıt altına alınması, çalışma ve yaşama koşullarının düzeltilmesi için etkin bir politika geliştirmesi beklenirken, yapılan sadece dayıbaşılık sistemini dönüştürerek kayıt altına alınması derdine düşmüşlerdir. Aileleriyle birlikte bir milyonu bulan bu kitlenin çalışma, ücret, barınma, eğitim, sağlık, örgütlenme, nakil vb. temel sorunları konusunda yapılan sahici bir düzenlemeden bahsetmek ise mümkün değildir.

Saygıdeğer Konuklar,

Çalışma ilişki ve koşullarının böylesine esnekleştirilmeye çalışıldığı, toplu sözleşme düzeninin radikal değişikliklere uğrayacağı, sendikal örgütlenmenin işlevsizleştirileceği bir çalışma yaşamı, doğrudan sosyal güvenlik sistemini vuracaktır. Kayıtdışının yarattığı olumsuz durumdan zaten ciddi etkilenmekte olan sistem, hem çalışanların gelecek güvencesini hem sağlık hizmetlerini çok daha geriletecektir.

Bu durum, zaten yetersiz olan çalışma hukukunu belirsizleştirecek, tanımlı öznelerin , tarafların çalışma koşullarını, sözleşmelerini, güvenceli işlerini,örgütlü yapılarını bozacak ve dağıtacaktır.

Geçen Kurultay’da geniş olarak işlenmişti ama bu son gelişmeler ışığında işçi sağlığı ve iş güvenliği alanından da bahsetmek gerekecektir.

Düzenli ve kayıtlı istihdamın esnekleştirildiği bir üretim sürecinde işçi sağlığı ve iş güvenliği uygulamalarının istenilen düzeyde olabilmesini beklemek bir hayaldir. Zaten devasa sorunlar ile malul ve çökmüş bir alan olan işçi sağlığı ve iş güvenliği alanı, kitlesel iş cinayetlerinin yaşanmasına neden olmakta ve toplumsal yapıda ağır travmaları yaşatmaktadır.

Sonuçta, İş Hukuku açısından olsun, Sosyal güvenlik hukuku açısından olsun emekten yana düzenlemelerin yaşama geçirilmesi için çaba göstermek, mücadele etmek hala temel önemdedir. Sendikalar olarak biz, bu gidişe karşı güçlü bir duruş göstermek zorundayız. İşçi sınıfının ekonomik, demokratik ve siyasal talepleri, onun temel örgütlenme araçları ve birleşik mücadele perspektifiyle mümkün olabilir ancak. Özgürlük ve demokrasinin geliştirilemediği süreçler, işçi sınıfının ve emekçilerin bütün alanlarda haklarını kaybetmeleriyle sonuçlanmıştır.

Bunun için, var olanı korumak ve dahası geliştirmek için, taşeron ve güvencesiz çalışma biçimlerinin yasaklanmasına karşı mücadele temel bir yaklaşım olmalıdır. Mevcut anti-demokratik sendikal yasalara ve toplu sözleşme düzenine karşı verilecek mücadele, aynı zamanda iş hukuku ve sosyal güvenlik hukuku alanında emekten yana düzenlemelerin yaşama geçmesinin de mücadelesi olacaktır.

Sözlerimi burada tamamlarken, bir kez daha, Kurultayın, işçi sınıfının mücadelesine ışık tutacak sonuçlar üretmesini heyecanla beklediğimizi ifade ediyor, herkesi Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

13321264_10154164568572645_93490312_o

ITUC ETUC