Image Map

TUZAĞA DÜŞMEYİN, DARBEYİ DURDURUN!

TUZAĞA DÜŞMEYİN, DARBEYİ DURDURUN!

DİSK Yönetim Kurulu adına Genel Başkanımız Kani Beko’nun  “dokunulmazlıklar” ile ilgili yaptığı açıklama:

TBMM kendisine yönelik bir darbe girişimini görüşmeye devam ediyor.

TBMM Başkanlığı’nda fezlekeleri bekleyen milletvekillerinin dokunulmazlığının Anayasa’ya eklenecek geçici bir madde ile kaldırılması öngörülmektedir.

Bu düzenleme ile “dokunulmazlıklar” kalıcı olarak kaldırılmamakta, sadece mevcut dosyalarla ilgili bazı milletvekillerinin yargılanması amaçlanmaktadır. Tahmin edileceği gibi bu dosyaların önemli bir bölümü, muhalefet partilerinden vekillerin çoğunlukla siyasi faaliyetleri ile ilgilidir.

Dokunulmazlıkların kaldırılması ile ilgili tartışmalarda herkesin bildiği bir gerçeği yokmuş gibi farz edemeyiz. Bu düzenlemenin amacı bugün bazı muhalefet vekillerini Meclis dışında bırakarak, oylamalara katılımı engelleyerek TBMM aritmetiğini değiştirmektir.

İktidar partisi sözcülerinin “Yasama bizde, yürütme bizde, yargı bizde” şeklinde ifade ettiği, mahkemelerin iktidara muhalif tüm kesimleri cezalandırma organlarına dönüştüğü bir ortamda “Dosyası bekleyen tüm vekiller yargılanacak” söyleminin hiçbir inandırıcılığı bulunmamaktadır. Yolsuzlukların, hak ihlallerinin, katliamların, iş cinayetlerinin siyasi sorumlularını koruyanlardan bugün “adalet” beklemek “iyi niyet”in ötesinde bir tutum olacaktır.

Bugün bir partinin milletvekilleri üzerinden başlayacak tasfiye hareketinin yarın tüm muhalif vekilleri kapsamayacağının hiçbir garantisi bulunmamaktadır. Bunun da ötesinde, Başbakan’ın görevden uzaklaştırılma süreci göstermektedir ki iktidar milletvekilleri dahi, “yukarıdan” verilecek tek bir talimat sonucu yargı yoluyla “cezalandırma” ile karşı karşıya kalabilirler, kritik oylamalardan uzak tutulabilirler.

Bu düzenlemeye “Biz yargılanmaktan korkmuyoruz” diyerek “evet” oyu vermeyi düşünen milletvekillerinin öncelikle tartışmanın “kişisel cesaret” meselesi olmadığını bilmesi gerekmektedir. Bu değişiklik ile tehdit altında olan milletvekillerinin kişisel özgürlüklerinin ötesinde; parlamenter demokrasinin, güçler ayrılığı ilkesinin, seçme ve seçilme hakkının son kırıntılarıdır. Yasama görevini yapan vekilleri, tamamen yürütmenin ve hatta yürütmenin başının denetimindeki bir yargıya teslim etmek, “kediye ciğeri emanet etmek” anlamına gelmektedir. Böyle bir ortamda, eşitliğin, özgürlüğün, demokrasinin, barışın, işçi haklarının, sendikal hak ve özgürlüklerin Meclis çatısı altında savunulmasının daha da zorlaşacağı açıktır.

Gidilen yer açıkça ortadadır ve kimse niyetini gizlememektedir: Amaç başkanlık sistemine geçiş adı altında rejim değişikliğini kurumsallaştırmak, laik-sosyal-hukuk devleti ilkelerinin son kalıntılarını da yok etmektir.

Bu gidişi görmeden tartışmayı basitçe “teröre karşı tavır” olarak değerlendirmek ülke gerçekliğini gizlemek, örtmek veya görmezden gelmeyi tercih etmek anlamına gelmektedir.  Bu düzenlemenin amacı ülkeyi tehlikeli bir saflaşmanın gölgesinde “Başkanlık” sistemine götürmektir.

Öte yandan ülkemizdeki çatışmaların ve akan kanın, yeni rejimin kurumsallaşmasına olanak sağlamak için 7 Haziran seçimlerinin hemen ardından şiddetlendirildiği unutulmamalıdır. Akan kanın siyasi sorumlularının istediği bir düzenlemeyi onaylamak, büyük bir tuzağa düşerek tarihi bir hata yapmak anlamına gelecektir. Öte yandan bu düzenleme ile ülkemizde akan kanın duracağını varsaymak da tarihi görmezden gelmektir. 1994 yılında TBMM’de böyle bir yola gidilmiş, siyaset kanallarının tamamen kapatılması çatışmaları dindirmemiş, aksine şiddetlendirmiş, akan kanın ve gözyaşının azalmasına değil artmasına neden olmuştur.

Türkiye’nin sorunlarının tartışılıp çözüm bulunması gereken yer TBMM’dir. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının oldukça geniş bir bölümünün TBMM’de temsil edilmemesi sorunları çözmez, aksine derinleştirir. Daha da ötesi, halkın temsil hakkının gasp edilmesinin nerede duracağını tahmin etmek güçtür. %51 çoğunluğu sağlayanın %49’u Meclis’ten tasfiye edebileceği bir düzene doğru gidişatın demokrasi ile uzaktan yakından alakası olmadığı ortadadır. Böyle bir yöntemle Türkiye’nin temel sorunlarının daha da çözümsüz hale geleceği açıktır.

Bugün tek adam rejimi için gözünü karartanlar açısından Türkiye’nin sorunlarının çözümsüz bir hale gelmesi de, halkın önemli bir bölümünün Meclis’te temsil edilmemesinin yaratacağı gerilimler de, akan kan ve gözyaşı da “sorun” olarak görülmemektedir. Hedeflenen rejim değişikliğini tamamlamak dışındaki tüm meseleleri teferruat olarak gören bir anlayışın gündeme getirdiği “dokunulmazlık” önerisine “evet” demek, Türkiye’yi geri dönülmez bir uçurumun eşiğine getirebilecektir.

Meclis’te oy kullanacak vekilleri, bu tuzağa düşmemeye, gelecekte çocuklarına anlatabilecekleri bir sorumlulukla davranmaya ve “hayır” oyu vererek bu darbe planını bozmaya çağırıyoruz.

ITUC ETUC