Image Map

Genel Başkanımızın TTB 65. Büyük Kongresi’nde yaptığı konuşma

13401467_10154199648617645_1601547574_n

DİSK Genel Başkanı Kani Beko’nun Türk Tabipleri Birliği 65. Büyük Kongresi’nde yaptığı konuşma:    

Sayın Divan, Türk Tabipleri Birliği’nin değerli Merkez Konsey Üyeleri ve delegeleri, sevgili konuklar, değerli basın emekçileri

Hepinizi Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu DİSK adına saygıyla selamlıyorum.

Yıllardır sizlerle emek, demokrasi, barış ve eşitlik için kol kola omuz omuza yürüyen bir mücadele arkadaşınız olarak burada bulunmaktan onur duyuyorum.

Bugün ülkemiz tarihinin en karanlık günlerinden geçiyor. Adalet yok ediliyor, eşitsizlik artıyor, en temel insan hakları hiçe sayılıyor. İnsanların gündelik yaşamına, kaç çocuk doğuracağına, utanmadan kadının ne olduğuna kadar bu iktidar laf söyleyebiliyor. Laik yaşama, eğitime her geçen gün daha fazla müdahale ediliyor.

Ülkemiz tekelleşmiş bir şirket gibi yönetiliyor. Onların hayalleri tamamen tek bir kişiye kul olmuş, sermayeye köle olmuş bir toplum ama bizler onların hayallerini suya düşürmek için buradayız, bir aradayız.

Sevgili mücadele arkadaşlarım, izninizle biraz geçmişe dönmek istiyorum.

13388823_10154199647897645_1816286153_oSağlıkta dönüşüm adı verilen program ilk ortaya çıktığında, hatırlarsınız pembe tablolar çiziliyordu. Hekim dostlarımız olarak sizler, o dönemde toplumu uyarma görevlerini yerine getirdiniz. “Bu anlayış ile sağlık hizmetleri işçiler emekçileri için ancak asgari düzeyde ulaşılabilen bir hizmet haline gelecek” dediniz. “Paran kadar sağlık anlayışı sağlık hizmetlerine egemen olacak” dediniz. “Sağlığın bir kamu hizmeti olduğu unutturulacak” dediniz. Bugün geldiğimiz noktada sizlerin öngörüleri haklı çıktı.

Sağlık hizmetleri “daha fazla kar” elde etmek amacıyla sunulduğu için sağlık çalışanları birer maliyet unsuru olarak görüldü. Sağlık çalışanlarının emekleri değersizleştirildi. Hastaneler taşeron köleliğinin kaleleri haline geldi. Bizler DİSK olarak bu taşeron işçisi arkadaşlarımızı örgütlerken, kamu hastanelerinde çalışan hekim dostlarımızın dayanışmasını her zaman yanımızda hissettik. Bu nedenle sizlere burada bir kez daha teşekkür etmeyi bir borç biliyorum.

Hastanelerde ve belediyelerde başta olmak üzere taşeron şirket işçisi kardeşlerimiz hakları için mücadeleyi yükseltince hükümet seçimlerde taşerondaki işçilere kadro sözü verdi. Şimdi sizler şahitsiniz. Hastanelerde tek bir taşeron işçi bile kadroya alınmadı. Bu da yetmezmiş gibi “Özel Sözleşmeli Personel” diye bir statü uydurdular. Taşeronu bile aratacak olan bu statü ile arkadaşlarımızın kazanılmış tüm haklarını gasp etmeye, onların sendikal haklarını tamamen ortadan kaldırmaya çalışıyorlar.

Onlara bu da yetmedi.  Hepinizin bildiği gibi hükümet tam Başbakan’ın istifa ettiği günlerde kiralık işçilik yasasını çıkardı. Bu yasayı işçileri çağdışı bir biçimde, köle pazarında köle alıp satar gibi pazarlamak için çıkardılar. Tarihteki en büyük insanlık suçlarından biri olan “köle ticareti”ni 21’inci yüzyılda serbest bıraktılar.

Şimdi biz bu utanç yasasının Anayasa Mahkemesi’ne götürülmesi için elimizden geleni yapacağız.

Değerli mücadele arkadaşlarım,

Bildiğiniz gibi işçi sınıfının yaşamı da tehdit altındadır.  İşçi sağlığı ve iş güvenliği “maliyet” olarak görüldüğü için 2015 yılında 1730 işçi arkadaşımız iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. Peki, ülkeyi yönetenler ne yaptı? “Fıtrat” ve “kader” diyerek bu cinayetleri “kutsallaştırmaya” çalıştı. Bu yüzden Hükümetin ILO karnesi zayıf.  ILO sözleşmelerinin sadece yüzde 31’ini onaylayan Türkiye, ILO sözleşmelerini en çok ihlal eden ülkeler arasında yer alıyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın bizzat ILO’ya katılması da Türkiye’nin ILO’da en  kötü 10 ülke arasına girmesini engelleyemedi.  Türkiye bu yüzden iş cinayetlerinde Avrupa’da birinci dünyada üçüncü oluyor.

Ülkemizde göz göre göre işçi cinayetleri işlenmeye devam ediyor. Bizler DİSK-KESK-TMMOB ve TTB olarak yıllardır iş cinayetlerine karşı çözüm önerilerimizi dile getiriyoruz. “Taşeron düzenini kaldırın” diyoruz. Sendikalaşmanın, örgütlenmenin önündeki engelleri kaldırın diyoruz. Sendikaların, meslek odalarının, üniversitelerin de yönetiminde yer aldığı, bağımsız “Ulusal İşçi Sağlığı Güvenliği Kurumu” kurulsun diyoruz. Ama ülkeyi yönetenler, bizim aklın ve bilimin ışığında söylediklerimize kulak vermiyorlar. Çünkü akılları fikirleri daha büyük kar, daha büyük rant, daha büyük sarayda!

Değerli Kardeşlerim,

Siz hekimler her zaman yaşamın yanında yer alırsınız. Ancak ülkeyi yönetenler artık yurttaşlara daha çok yaşam değil, “daha çok ölüm” vaat ediyor.

Ülkemiz bir katliamlar ülkesi haline geldi. 7 Haziran seçimlerinin ardından “Ya istikrar ya kaos dedim; millet kaosu seçti hayırlı olsun” diyenler ülkede dökülen kanın, akan gözyaşının sorumlusunun kimler olduğunu bizlere göstermiştir.

Türkiye, uçurumun kıyısında kuşatılmış bir ülke haline geldi.  Cumhuriyet tarihinin en karanlık dönemlerinden birini yaşıyoruz. Türkiye’de fiili olarak rejim değişmiş demokrasi rafa kaldırılmıştır.

Türkiye’de hukuk devletinden bahsetmek artık mümkün değildir. Çünkü yargı bağımsızlığı ortadan kalkmıştır. En temel hakkımız olan toplantı ve gösteri yürüyüşleri gibi hak ve özgürlükler baskı ve şiddetle sürekli olarak ihlal edilmektedir. Bahsedilen “Yeni Türkiye”de hukuksuzluk, kuralsızlık ve keyfilik hüküm sürmektedir.

Basın ve ifade özgürlüğü tamamen ortadan kalkmış, iktidarın basına servis ettiği haberler dışında haber yapan ve kendini ifade eden herkes tehdit altına girmiştir.

Her güne ölümle, kanla ve gözyaşı ile uyanır olduk. Gencecik bedenler toprağa veriliyor, analar ağlıyor, kentler harabeye dönüyor, yurttaşların yaşam hakları ellerinden alınıyor. İktidara ve uygulamalarına karşı yapılan her türlü eleştirel düşünce “terörle mücadele” bahanesiyle suç haline getiriliyor, baskılanıyor.

Bütün bunlar tek bir şeyi kurmak için yapılıyor. “Türk Tipi Başkanlık” sistemiyle ülkede tek kişinin hakim olduğu, otoriter, antidemokratik, anti laik, faşizan bir düzene geçilmek isteniyor.

Hukuk güvencesinin kalmadığı bir dönemde evrensel hukuk yasalarına aykırı bir şekilde milletvekillerinin dokunulmazlığı kaldırılarak halkın iradesine darbe yapıldı. Barış umuduna dinamit yerleştirildi.

İktidar, ülkeyi karanlığa hapsetmek pahasına önüne aldığı hedefe zorla, baskıyla, şiddetle, devletin bütün baskı aygıtlarıyla gitmektedir. İktidar her geçen gün yurttaşları kamplaştırarak düşmanlık çizgisine taşımaya çalışıyor. Türkiye halklarına bir saflaşma dayatılıyor.

Bizlerin birleşmesinden, toplumla halkla buluşmasından korkanlar ülkemizi kana bulamaya devam ediyor. Unutmayalım ki, gözlerimizin rengi ne olursa olsun, gözyaşlarımızın rengi aynıdır.

Burada 10 Ekim’de yitirdiğimiz barış güvercinlerimizi ve bombalar ve patlamalar sonucu hayatını kaybeden tüm yurttaşlarımızı bir kere daha anmak istiyorum. Onlara bir borcumuz var. O borcu elbet ödeyeceğiz ve emeğin, barışın, demokrasinin hakim olduğu bir ülkeyi, aydınlık bir geleceği elbet kuracağız!

Eğer biz bir an önce bir şey yapmazsak son muhalif ses kısılana kadar amaçlarına ilerlemeyi sürdüreceklerdir.

Türkiye’nin bu karanlıktan çıkış için yeni bir işaret fişeğine ihtiyacı vardır.

Ülkemiz yurttaşlarını felaketin kıyısına sürükleyen bu vahim ve karanlık gidişat karşısında tüm emek, demokrasi ve barış güçlerinin, sendikaların, meslek odalarının, aydınların, akademisyenlerin, yazarların ve yine bu gidişattan rahatsız olan bütün yurttaşların içinde yer alabileceği bir demokrasi blokuna ihtiyaç vardır. Acil olarak bu demokrasi bloku kurulmalı, karamsarlık iklimi dağıtılmalı ve Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu barış ve demokrasi için mücadele azmi güçlendirmelidir. Bu blok bu karanlığın aydınlanması ve ülkenin kaderinin değişmesi için ortak asgari bir demokrasi programı ile bir araya gelmelidir.

Değerli Kardeşlerim,

Sözlerimin sonuna gelirken, siz hekimlere teşekkür etmek istiyorum. 10 Ekim’de bombalar patladıktan hemen sonra ambülanstan önce TOMA’lar geldi. Yaralı insanların üzerine gaz bombaları atıldı. O gün sizler orada olmasaydınız belki daha çok insanımızı yitirecektik. Özellikle Gezi direnişi sırasında da sizler, büyük bir özveri ve cesaret örneği göstererek yaralı insanların yardımına koştunuz.

Ettiği yemini her gün gözümüzün içine baka baka çiğneyenlerin yönettiği bir ülkede ettiğiniz yemine bağlılığınız ile sizler bu ülkenin onurlu yüzüsünüz. Sağ olun var olun!

Bu ülkede fedakâr bir biçimde sağlık hizmeti verirken saldırıya uğrayan, yaşamını kaybeden tüm arkadaşlarımızı da buradan saygıyla anmak istiyorum.

Son olarak TTB Merkez Konsey Başkanı Sayın Beyazıt İlhan’a ve çalışma arkadaşlarına bugüne kadar emek, barış, demokrasi mücadelesindeki emekleri için, DİSK ile TTB arasındaki dostluğu daha da geliştiren yaklaşımı için teşekkür ediyorum. İnanıyorum ki, dayanışmamız ve mücadelemiz bundan sonra da devam edecek; faşizme karşı meydanlarda kol kola omuz omuza olmaya devam edeceğiz!

Hepinizi kardeşçe selamlıyorum.

Yaşasın Emek! Yaşasın Barış! Yaşasın Demokrasi!  Yaşasın Dayanışma! Yaşasın Halkların Eşitliği

13434285_10154199647967645_1857639021_n

 

ITUC ETUC