Image Map

Mersin’de 15-16 Haziran’ın 46’ncı yılında yürüyüş ve panel

mersin1

DİSK Genel Başkanı Kani Beko “4. Akdeniz İşçi Festivali” kapsamında “15-16 Haziran’ın 46. Yılında KÖLELİĞE TESLİM OLMAYACAĞIZ, Yerel Yönetimler ve Demokrasi Mücadelesinde Emekçiler” başlıklı panele katılarak bir konuşma yaptı.

13432331_268526350166566_8545148587637863915_n

15-16 Haziran’ın yıldönümü nedeniyle düzenlenen yürüyüşün ardından başlayan panelin açılış konuşmalarını DİSK Mersin İl Temsilcisi Kemal Göksoy, Akdeniz Belediyesi Eşbaşkanı Yüksel Mutlu ve Tüm Bel Sen Mersin Şube Başkanı Mustafa Özbay’ın yaptığı panelin ilk oturumunda DİSK Genel Başkan Kani Beko, KESK Eş Genel Başkanı Lami Özgen ve Mersin Üniversitesi’nden akademisyenler Yrd.Doç.Dr. Esra Kilim, Yrd.Doç.Dr. Tolga Tören, Yrd.Doç.Dr. Bediz Yılmaz ve Yrd.Doç.Dr. Ali Ekber Doğan sunuşlarını gerçekleştirdiler.

mersin2

mersin3

mersin4

Genel Başkanımız Kani Beko’nun panelde yaptığı konuşma:

15-16 HAZİRAN’IN 46. YILINDA KÖLELİĞE TESLİM OLMAYACAĞIZ

Değerli dostlar, mücadele arkadaşlarım, sevgili basın emekçileri

15-16 Haziran büyük işçi direnişinin 46’ıncı yılında yine sokaklarda, yine alanlardayız.

Öncelikle 15- 16 Haziran’da yitirdiğimiz arkadaşlarımızı buradan bir kez daha anıyorum.

Bundan 46 yıl önce, işçi sınıfının kendi elleriyle inşa ettiği biricik örgütüne, DİSK’e saldırmaya kalkanlar hak ettikleri yanıtı almışlardı. O dönemde meclise getirilen bir yasa ile DİSK’in varlığına son verilmek, örgütlenme özgürlüğünü yok etmek isteyenlere işçilerin yanıtı, inen şarteller, boşalan fabrikalar ve zapt edilen meydanlar, sokaklar olmuştu. 15-16 Haziran 1970’de işçi sınıfı masaya vurup “Artık yeter” demişti.

Şartelleri indirip işyerlerini boşaltan işçiler, önlerine çıkan tankları, barikatları bir bir aşarak DİSK’e sahip çıkmışlardı.

Çünkü işçiler bilmekteydi ki DİSK’e sahip çıkmak, ekmeğine sahip çıkmaktır, geleceğine sahip çıkmaktır, onuruna sahip çıkmaktır.

DİSK’i kapatarak işçileri sarı sendikalara mahkum etmeye yönelik girişime karşı yüz binlerce işçi “direnme hakkı”nı kullanmıştı. Bu şanlı direnişin ardından örgütlenme özgürlüğünü gasp eden yasa, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi.

15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi; haklarımızı nasıl kazanacağımızı ve koruyacağımızı Türkiye işçi sınıfına gösteren bir derstir. O dersin konusu bellidir: “Direnmek, direnmek, direnmektir.”

Bundan tam 46 yıl önce işçi düşmanlarının hevesleri kursaklarında kaldı.

Bunun da nedeni işçilerin direnişiydi. Tıpkı 46 yıl öncesinde olduğu gibi, bugün de yine DİSK’e saldırıyorlar, bugün de işçileri DİSK’ten uzak tutmaya çalışıyorlar. Çünkü biliyorlar ki, sadece DİSK devletin ya da sermayenin değil, işçilerin sendikasıdır! Biliyorlar ki DİSK, işçi sınıfının eseridir! DİSK’i var eden 15-16 Haziran’lardır.

Bugün, tam 46 yıl sonra, 15-16 Haziran’ın direniş ruhuna her zamankinden çok ihtiyacımız var.

Çünkü işçilere karşı büyük bir savaş ilan edilmiş durumda.

Kiralık işçiliği ve taşeronu dayatıyorlar. İşçileri köleleştirmek için en acımasız yasaları birbiri ardına Meclis’e getiriyorlar. İnsanlık tarihinin en ağır suçlarından biri olan insan ticaretini bir gecede yasalaştırdılar. Kiralık işçilik adı altında işçi simsarlığını yasal hale getirdiler. Seçimlerden önce taşeron işçilere kadro vaat ettiler, seçimlerden sonra eskisinden beter bir düzenlemeyi gündeme getirdiler.

Bu da yetmedi, taşeron işçilerin kazanılmış haklarına göz dikip “Özel Sözleşmeli Personel” dayatmasını gündeme getirdiler.

Kıdem tazminatları leş kargalarına peşkeş çekilmeye çalışılıyor.

Gözünü emeğin haklarına dikmiş iktidar, kıdem tazminatlarımızı fona devredip iş güvencemizi de tırpanlamak istiyor.

Hatta üstüne üstlük, zorunlu tasarruf adı altında işçilerin açlık ve yoksulluk sınırının altındaki ücretlerine bile el uzatıyorlar. Peki işçiden zorla aldıkları paralar nereye gidecek? Kanal İstanbul gibi “Mega Projeler” adı altında yandaş inşaat firmalarına gidecek, bankalara gidecek, sermayeye gidecek, savaşa gidecek!

İşçi Sağlığı ve Güvenliğinde ise çocuk işçiliğinin vehameti artıyor. 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliği ile mücadele gününde ortaya çıkan tablo ülkemizde emeğin sömürüsünün geldiği boyutu bizlere açık bir şekilde gösteriyor.

Çocuk işçi ölümlerinin 6 yaşa kadar gerilediği ülkemizde; 2015 yılında 63 çocuk işçi iş cinayetlerinde öldü. Türkiye’de 1 milyon çocuk, okulda olması gerekirken tehlikeli ve riskli işlerde çalıştırılıyor. İş cinayetlerinde ILO kriterleri uygulanmadığı için Avrupa’da birinci, dünyada üçüncü durumdayız.

Emeğe karşı yapılan bütün bu saldırılar ILO tarafından da tescillendi.

ILO sözleşmelerinin sadece yüzde 31’ini onaylayan Türkiye, ILO sözleşmelerini en çok ihlal eden ülkeler arasında yer alıyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın bizzat ILO’ya katılması da Türkiye’nin ILO’da en  kötü 10 ülke arasına girmesini engelleyemedi.

İşçiye düşmanlık yapan demokrasiye de düşmandır. İşçileri, emekçileri, yoksulları susturmak için baskılar her geçen gün artmaktadır. Tüm toplum faşizan bir hegemonya altına alınmak istenmektedir. Bu baskı ve saldırılar kadınlara karşı da yoğun olarak sergilenmektedir.

Kadınlar ise yok sayılıyor. Unutmasınlar ki 8 Mart’ları, 1 Mayıs’ları, 15-16 Haziran’ları yaratanlar hep kazanmıştır. DİSK, Kadınları yok sayan, yaşamın her alanında seslerini kısmak isteyenler karşısındadır. Kadınları ikinci sınıf yurttaş haline getirmek isteyenlere karşı kadın mücadelesi her zaman olacaktır.

Biz hem emek hem demokrasi mücadelesinin bir arada yürütülmesi gerektiğini bilen bir gelenekten geliyoruz. Demokrasiyi, laikliği, hak ve özgürlükleri kazanmak işçi sınıfının görevidir.

Bugün Türkiye’nin bu karanlıktan çıkış için yeni bir işaret fişeğine ihtiyacı vardır.

Bugün iktidar Gezi İsyanı’ndan bu yana diktatörlüğe karşı direnen milyonlarca yurttaşın iradesini kırmak istemekte, Başkanlık sistemi adı altında ülkeyi diktatörlüğe sürüklemektedir.

Ülkemiz yurttaşlarını felaketin kıyısına sürükleyen bu vahim ve karanlık gidişat karşısında tüm emek, demokrasi ve barış güçlerinin, sendikaların, meslek odalarının, aydınların, akademisyenlerin, yazarların ve yine bu gidişattan rahatsız olan bütün yurttaşların içinde yer alabileceği bir demokrasi blokuna ihtiyaç vardır. Acil olarak bu demokrasi bloku kurulmalı, karamsarlık iklimi dağıtılmalı ve Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu barış ve demokrasi için mücadele azmi güçlendirmelidir. Bu blok bu karanlığın aydınlanması ve ülkenin kaderinin değişmesi için ortak asgari bir demokrasi programı ile bir araya gelmelidir.

Konfederasyonumuz DİSK işçi haklarının güvencesi olduğu gibi halkımızın da doğru bilgi edinme haklarının da güvencesi olmalıdır. DİSK Basın emekçilerinin, aydınların, yazarların, sanatçıların daima yanındadır. Bizim kriterlerimize göre İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen 19. Maddesi ifade özgürlüğünün temel bir insan hakkı olduğunu ortaya koyuyor. İLO örgütlenme özgürlüğü komitesinde, fikirlerin basın aracılığı ile ifade edilmesi hakkının vazgeçilmez bir sendikal hak olduğunun altı çizilmektedir.

Bu nedenle ifade özgürlüğünü kullandıkları için tutuklanıp hapsedilenlerin derhal ve şartsız olarak serbest bırakılması gerekmektedir. Ayrıca anayasal Teminat altına alınan basın ve ifade özgürlüğünü savcı talimatıyla medyanın muhalif olduğu için siyasi iktidar tarafından susturulmak isteniyorsa bu bir Anayasal suçtur. Bu antidemokratik kararları uygulayanlar Anayasal suç işlemektedirler ve mutlaka birgün bağımsız yargı önüne çıkarılacaklardır.

Sendikal hak ve özgürlükler cephesinde ise sarı sendikalar işçilerin haklarını savunamaz.

Sırtlarını saray duvarlarına dayayanlar sermayeden ve iktidardan paçasını kurtaramaz!

Bunun örnekleri ise saymakla bitmiyor. Daha Soma’da yitirdiğimiz kardeşlerimizin acısı dinmemişken, bir sarı sendikacı çıkıyor, mahkemede işveren lehine ifade veriyor! Geçtiğimiz yıl “metal fırtına”ya kapılan işyerlerinde, patronun verdiği rakam kadar atılacak işçiyi yine sarı sendika seçiyor. Bir sendika düşünün ki, işçiler işten atılmasın diye direnecek yerde, işten atılacak işçileri bizzat kendisi seçiyor! Kiralık işçi yasası çıkarken iktidar sözcüleri DİSK dışında tüm konfederasyonların bu yasayı kabul ettiğini meclis kürsüsünden söylüyor. İşte bu yüzden DİSK’e saldırılar sürüyor. Çünkü DİSK iktidardan ve sermayeden icazet beklemeyen tek işçi örgütüdür.

Tüm bu saldırılar karşısında sanmasınlar ki işçi sınıfı susacak.

Gün mücadele günüdür. Gün icazetli sendikacılığa karşı DİSK’te birleşme günüdür! Gün, 15-16 Haziran 1970’teki kararlılığı gösterme, “İnadına sendika, inadına DİSK” diye haykırma günüdür! Gün rüzgar ekenlerin fırtına biçeceğini gösterme günüdür!

Bugünkü iktidar 46 yıl önce DİSK’i kapatmak isteyenlerin mirasçılarıdır; bizim tarihimiz de DİSK’i kapattırmayan yüz binlerce işçinin tarihidir. Bizim mayamız budur. Uzatılan kılıca sessizce eğilecek bir boyun bizde yoktur!

Bugün yapılacak olan bellidir! Bayraklarımızı çıkarıp sloganlarımızı haykıracak, kiralık işçilik yasasını, 15-16 Haziran’ı yaratanların gösterdiği gibi çöpe atacağız! Kıdem tazminatımıza, iş güvencemize, ekmeğimize uzanan elleri kıracağız! Taşeron zulmü başta olmak üzere kölelik düzenini yıkacağız!

15-16 Haziran’ın 46. yılında “köleliğe teslim olmayacağız!”

Köleliğe Karşı #Direnİşçi

Yaşasın işçilerin birliği, yaşasın halkların kardeşliği!

İnadına Sendika, İnadına DİSK!

 

ITUC ETUC